GENÇLİK NEREDE? TOPLUM NEREYE?

İnsanoğlunun hayatında “kabaca” dört devre bulunmaktadır. Bu dört devreyi çocukluk, gençlik, orta yaşlılık ve ihtiyarlık olarak sıralayabiliriz. Tabii bu dört ana devrenin içinde ara bölümler de bulunmaktadır. Mesela çocukluğun içinde 0–3 yaş bir dönem olduğu gibi, 3–6 yaş arası da ayrı bir dönemdir. İlkokulun ilk 3 yılı yani 7–9 yaş arasındaki çocukların özellikleri de birbirine benzemektedir. 9–14 yaş arası da birlikte mütalaa edilebilir. Bu döneme, belki gençliğe ilk adım veya buluğ öncesi dönem diye de ayrıca isim verilebilir.

Buluğ çağı, çocukluktan gençliğe geçişteki en önemli ara istasyondur. Buluğu çağı ile birlikte fizikî manada gençlik döneminin başladığını söyleyebiliriz.

Daha önceki dönemde vücutta olmayan bazı değişikliklerin meydana gelmesi, çocukluktan gençliğe geçiş sürecinde kişilerin şahsiyetlerinin oturmaya başlaması bu devrede vuku bulur.

Tabii, bu sayılan yaş aralıklarının her çocukta tıpa tıp aynı safhaları geçireceği,  her çocuğun olaylar karşısında aynı tepkileri vereceğini söylemek de doğru olmaz.

14 yaş sonrasında genç, artık erişkin sınıfına girmeye başlayan ve bu sınıf içinde kendine yer arayan bir şahsiyet olma yolunda ilerlemektedir.

Ülkemizdeki eğitim sistemi içerisinde bu dönem ilköğretimden liseye geçiş dönemidir. Tahsil hayatlarındaki ilk önemli sınav, bu yaşlarda çocukların karşısına çıkmaktadır. OKS adı verilen bu sınavdaki tercihleri, başarıları veya başarısızlıkları onların bundan sonraki hayatlarındaki çizgilerine önemli ölçüde tesir etmektedir.

Lise veya meslek okulu tercihini yapan çocukların önlerine 4 yıllık yeni bir lise dönemi ve ondan sonra da ikinci büyük ve önemli tercihlerini yapacakları üniversite sınavları çıkmaktadır.

Tüm bu süreçler içerisinde çocuklarımızın kabiliyetlerine ve özelliklerine uygun bir yönlendirme, maalesef istenen oranda yapılamamaktadır. Buluğ çağı öncesinde çocuklarımız Milli Eğitim Sistemi içerisinde yeterli oranda dinî ve ahlâkî eğitim alamamaktadır. Çok hayatî sınavlara girme telaşı ve stresi, çocuklarımızın bu en verimli yaşlarındaki yıllarının olması gerektiği şekilde geçmesine engel olmaktadır.

Eğitim sisteminin problemli alanlarından biri de gençlerimizin mesleki eğitimidir. Bu gün ülkemizde kısa ve orta vadede sanayi, ticaret ve hizmet sektörlerinin yönetici ve ara eleman ihtiyaçları sağlıklı olarak tespit edilememektedir. İhtiyaç tespiti yapılamadığı için bahse konu ettiğimiz ara elemanları yetiştirmesi beklenen eğitim sistemi de gereği gibi programlanamamaktadır.

Birçok fakültenin mezunları için yeterli düzeyde iş alanı gittikçe daralmakta olmasına rağmen bu alanlarda insan yetiştirme faaliyeti aynı hızla devam etmekte, fakat şiddetle elemana ihtiyaç duyulan bazı alanlarda ise yeni fakülte açılması istekleri sürekli engellenmektedir.

Ara eleman yetiştirme konusuna gelindiğinde ise daha büyük bir problem alanı karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde yetişmiş “ara eleman” sıkıntısı had safhadadır. Bu ihtiyacı gidermek için kurulmuş bulunan meslek liseleri ve meslek yüksek okulları üzerinde koparılan fırtınalar, bu yapıları, sağlıksız bir noktaya sürüklemektedir. İmam hatiplerin önünü kapama telaşı içindeki bir kısım çevrelerin baskısı ile meslek eğitimi için arzu edilen, çözüme yönelik adımlar bir türlü atılamamaktadır.

Ayrıca, toplumun ileride alması düşünülen şekil konusunda kendilerinden öncekilerin farklı yaklaşımları, “ideal toplum” ve “ideal insan” noktalarındaki hedeflerin berrak olmaması, toplumun temel tarih yorumu ile ilgili farklı bakış açıları, gençleri olumsuz yönde etkilemekte ve bulundukları mecralarda bocalatmaktadır. Ayrıca, Batı medeniyetinin, kendi kültürel motiflerini, yaşama ve düşünme şekillerini kendi dışındaki tüm ülkelere taşıma gayesi, bu uğurdaki ısrarlı ve baskıcı tutumu, halkının %99’u Müslüman olan bir ülkenin çocuklarında ve gençlerinde çok farklı etkiler uyandırmakta, çocuklar ve gençler bazen bu gerilimi taşıyamamaktadır.

Ne doğulu ne batılı, ne gerçek İslâm terbiyesi ne de Hıristiyan veya Yahudi terbiyesi, ne tam bir vahiy inancı ne de tam bir determinist mantık… Hepsinden biraz ve bir eksene oturmadan verilen bu karma yaklaşımlar çocukları ve gençleri bambaşka yönlere götürebilmektedir.

Uluslararası Stratejik ve Politik Araştırmalar Merkezi’nin 17 ilde 1850 lise talebesi arasında yaptığı bir araştırmanın sonuçları, bizlere gençliğin durumu ile ilgili maalesef pek iç açıcı olmayan neticeler veriyor. İlk bakışta sonuçlar biraz abartılı gibi görünse de araştırmanın özet sonuçları şu şekildedir:

Araştırmaya göre gençlerin %72’si sigara kullanıyor. ”Alkol kullandınız mı?” sorusuna “evet” diyenlerin oranı %66. Hayatlarında bir kere deneme maksadı ile de olsa uyuşturucu kullanma oranı da çok yüksek: %65

Gençlerin idolleri arasında birinci sırada Polat Alemdar var. En çok korktukları ÖSS. Araştırmaya katılanların %46’sı en son ne zaman kitap okuduğunu hatırlamıyor. Gençlerin internette chat yapma oranı %43.

Bu araştırmanın sonuçlarının ortaya çıkardığı tablo, hoş bir tablo değil. Geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin, hayatlarının en güzel çağlarını verimli geçirmedikleri gün gibi ortada. Bugün iyi yetişmeyen gençliğin yarınında problemli bir toplum yapısının ortaya çıkacağı da maalesef bir vakıa.

Ülkemizde ilköğretim, lise, meslek liseleri ve üniversite öğrencilerinin yekûnü 20 milyon dolaylarında. Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK sorumluluğunda eğitim gören çocuklarımızın ve gençlerimizin bu hale gelmesinde pay sahibi olanlar bu araştırmanın sonuçları üzerinde daha ciddiyetle düşünmek zorundalar. Ayrıca, ailelerimiz ve toplumumuzun sorumluluk sahibi tüm birimleri de bu sonuçlardan kendi hisselerine düşen dersleri çıkartmak mecburiyetindeler.

Hem terbiye, yani yüksek insanlık ideali noktasında yetişme,  hem meslekî yeterlilik, hem yeterli bilgi donanımı, hem gerekli araştırma ruhu ve ilmî merak, hem de kendini Yaratan Rabbi’nin istekleri doğrultusunda yaşama arzusu gençlerimizde olmasını istediğimiz önemli özelliklerden ve değerlerden öne çıkanları…

Gerek ailelerimizin, gerek eğitim sistemimizin, gerekse de toplumumuzun tümünün bu hedefler çerçevesinde ortak bir noktaya gelmesi en büyük arzumuz… Ancak bu sayede daha kaliteli bir gençliğe ve sonrasında da daha kaliteli bir toplumsal yapıya kavuşabiliriz.

ERHAN ERKEN

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir