Eğitimde tarihsel bakışın önemi

Yıllar önce, Amerikan vatandaşı olan ve İngiltere’de ikamet eden Mustafa adlı bir Müslüman arkadaş ile tanışmıştım. Büyük oğlumun da arkadaşı olan bu kardeşimiz sonradan ihtida etmiş ve hem akademik anlamda hem de şahsi gayretleri ile kendini yetiştirmeye çalışıyordu ( halen de izlediğim kadariyle bu çalışmalarına devam ediyor.) Yanılmıyorsam 4 yıl kadar evvel bir ara İstanbul’a gelmiş ve bizim evde misafirimiz olmuştu. Mustafa’nın ana ilgi alanı İslami eğitimde müfredat konusu idi. Çeşitli ülkelerde ve topluluklarda farklı müfredat tipleri üzerinde araştırmalar yapıyordu.

Bizde kaldığı günlerde bana “Erhan bey sizin Türkiye’deki İslami eğitim çalışmalarında istifade etmeniz için çok önemli bir eğitim aracınız var, bunu eğitim müfredatlarınızda ne kadar değerlendiriyorsunuz bilmiyorum” demişti.

Nedir diye sorduğumda ‘tarih’ demişti. Sizin, eğitimi ile ilgilendiğiniz çocuklara, dinimizi anlatmada kullanabileceğiniz çok değerli bir tarihi mirasınız var. Buradan seçeceğiniz şahsiyetler ve olaylarla ilgili örneklerle İslami değerleri anlatabilmede çok önemli bir mesafe alabilirsiniz. Biz gerek Amerika’da gerekse de İngiltere’de yapmayı düşündüğümüz eğitim çalışmalarında bu tür bir değere maalesef sahip değiliz.

O zaman elimizde bulunan bu değerin dışarıdan bakan bir göz tarafından ne kadar kıymetli olduğunu düşünmüş ve acaba biz bunun değerini Mustafa’nın tesbit ettiği oranda bilebiliyor muyuz diye kendi kendime sormuştum.

Yıllarca süren eğitimle ilgili çalışmalarımız içinde uygulamaya çalıştığımız gibi tarihi değerlerimizin ve bu birikim içinde yer alan güzel örneklerin sıhhatli bir ayıklama ile birlikte önemli olduğu konusunda bizim de Mustafa kardeş ile hemfikir olduğumuzu görmekten memnuniyet duyduğumu belirtmek isterim. Esasında bu birikim o kadar değerli ki ondan en iyi şekilde istifade edebilmek için yapılacak tüm gayretlere değer diye de düşünmekteyim.

Tarihten ibret alabilmenin en güzel yollarından biri özellikle büyük bir bölümü bizim bulunduğumuz Orta Doğu diye tarif edilen bölgede cereyan eden Peygamberler Tarihi. Her peygamberin genel tebliğ vazifesi dışında neredeyse ayrı bir özel görevi, öne çıkan bir yönü bulunuyor. Davet şekli, davetine muhatap olan kesimlerle ilişkileri, çektikleri zorluklar v.s hepsi ciddi anlamda ibret alınacak olaylar.

Son Peygamber Hz Peygamber ( as)’ın hayatı, sözleri, davranışları diğer peygamberlere göre daha sağlam ve detaylı bir  şekilde tesbit edilip bizlere kadar nakledildiği için uygulamaya daha uygun bir değer ifade ediyor.

Sahabe-i kiramın davranışları da keza aynı şekilde bizim için önemli işaret taşları hükmünde.

Asr-ı saadetten sonra emanetin bizlere kadar geldiği zaman dilimine kadar bulunduğumuz topraklar üzerinde çok önemli tecrübeler yaşanmış. İkbal dönemleri olmuş, zeval dönemleri olmuş. Bazen varlıkla, bazen de yoklukla imtihan edilen atalarımız olmuş. Doğudan ve batıdan gelen silahlı saldırılara muhatap olmuşlar. Bu saldırılar silahla olduğu gibi bir çok kereler de fikir ve inanç hayatı ile ilgili olmuş.

Eski Yunan, daha sonraları aydınlanma düşüncesi, son dönemlerde pozitivizm, liberalizm, modernizm, kapitalizm, Marksizm, post modernizm v.s bir çok düşünce akımı farklı dönemlerde İslam dünyasını bir şekilde etkilemişler. O dönemin alimleri, düşünürleri ve fikir adamları bunlara karşı çeşitli fikirler ileri sürmüşler. Kendi kaynaklarını taramışlar, akıl yürütmüşler, metodolojiler geliştirmişler. İşte tüm bu saydıklarımız bizler için çok kıymetli birikimler.

Bunların peşine düşüp araştırmak, bulunduğumuz dönemlerdeki meselelerle mukayeseler yapmak da bizim sorumluluğumuz. Hem kendimizi hem de çocuklarımızı ve gençlerimizı bu mücadelelerle muhatap kılmak, hatıratları okumak, okunmasını tavsiye etmek, fikri tartışmaları takip etmek, kullandıkları kaynakları araştırmak, tarihten düşünsel manada istifade etmenin en önemli yollarından olarak zikredilebilir.

Akşamları saat 01.00 sularında Dünya Bülteni’nde yayınladığımız tarihte bugün sayfasını her okuduğumuzda tarihi süreçte ne kadar ibretli hadisenin cereyan ettiğini bir defa daha teyit etme imkanı bulabiliyoruz. Hakikaten tarihimiz birbirinden önemli ibretli olay, değerli insan, hareket, buluş ve bazen de tersinden bakılarak ibret alacağımız olaylarla, fikirlerle ve cereyanlarla dolu.

Burada bir hususun daha altını çizmenin yararlı olduğunu zikretmemiz gerekir. Sadece tarihe saplanmak, bugünün içinde devamlı tarihi yaşamak da sonuçları itibariyle bazı mahzurları bünyesinde barındıran bir husus. Her olayı kendi zaman dilimi içinde ve kendi şartları ile değerlendirebilmek önemli. Onları olduğu gibi bugüne aktarmak, her durum ve şartta iyi örnekler bile olsa hiçbir süzgeçten ve fikir mülahazadan geçirmeden günümüzdeki olayları değerlendirmek için kullanmak insanı bazen sıkıntıya sokabilir.

Tarih değerlidir fakat her şeyde olduğu gibi günümüzde istifade edebilmek için muhakkak yeniden bir değerlendirmeye ihtiyaç duyar. Tarihte yaşamış kişiler bizler için örnek alma açısından önemlidir fakat onların hepsi kendi yaşadıkları zaman dilimi içinde kendi imtihanlarını yaşamış ve dünyaya veda etmişlerdir. Bu insanların sınavları bazen bir diğerine benzese de hiçbir zaman birbirleri ile aynı değildir. Dolayısıyla asıl önemli olan, örnekler üzerinde fikir yürüterek onlardan ibret alabilmektir

Siyasi, sosyal ve ekonomik olayları yorumlarken onlara daima tarihle bağlantılı bir gözle bakmak, geçmişte buna benzer ne tür olaylar olmuş, o dönemdeki insanlar bu olayları nasıl değerlendirmiş diye araştırmak ve bugün için bir karar verilecekse bu tarihi malzemeyi bir değer olarak kullanmak yararlı bir davranış türü. Bu konunun önemini hem kendimize hem de bizden sonraki nesillere anlatabilmek bizleri birçok yanlıştan korur kanaatini taşımaktayız.

Tabii bunun için de okumak, doğru kaynakları kullanarak araştırmalar yapmak ve doğru bilgilerle mücehhez olmak gerekir. Okumadan ve araştırmadan sathi bilgilerle varılacak kararların sıhhati de tartışmalı olacaktır.

Eğitimde, yayın hayatında ve düşünce alanında tarihle bağlantılı olmak bizlere farklı ufuklar açar. Tabii sadece geçmişe takılmak, geçmişte yapılanlara öykünerek bugünkü gerçekleri ıskalamak, geçmişte yaşamış örnek kişileri bir tabu olarak görüp onları müsbet manada aşmak için uğraşmamak ise tarihin ve geçmiş birikimlerin yanlış değerlendirilmesi açısından hem kişisel hem de toplumsal manada zararlı bir tutumdur. Bu tür yanlışlardan da kaçmaya çalışmak gerekir.

Tarihi birikim, esasında çok önemli bir değer olmakla birlikte yine bu  birikim içinde yanlış anlamalar, yanlış uygulamalar, hurafeler ve bazen sapmaların da bulunduğu bir gerçek olarak önümüzde durmakta.. Onların da her zaman kolaylıkla ayıklanabildiği söylenemez. Nesiller boyunca devam etmiş ve bugüne kadar gelmiş bu külliyatın da ana kaynaklar ile sürekli mukayese edilmesi ve belli bir süzgeçten geçirilmesi de ayrı bir uğraş alanıdır.

Tarih içinde kısmen de olsa yer bulmuş bu yanlışlık ve sapmalarla uğraşmak istemeyen ve bazen de ondan kurtulmayı arzu eden birçok kişi ve çevrenin bazen bu önemli birikimi ve değeri bir değer değil bir yük olarak gördüğü de vakıadır. Mustafa kardeşin de doğru bir tesbit olarak bir değer olarak gördüğü ve İslami eğitimde önemli bir nokta olarak keşfettiği tarihi birikim, bahsettiğimiz kesimler için sıkıntılı bir birikimdir ki bunlarla ilgili tartışmalar İslam tarihi içinde bolca olmuş ve bugün de çeşitli şekillerde devam etmektedir.

Son olarak, Amerikalı Müslüman kardeşimiz Mustafa’nın ufkumuzu açan sorusu üzerinden başlayan tarihsel bakışın önemi ile ilgili yazımızı noktalarken bu alandaki farklı noktalara dikkat çeken bazı sözlere kısaca değinmekte yarar var: Bir tanesi, ‘Geleneği olmayanın geleceği yoktur’. Bir diğeri,  Mevlana’ya atfedilen ‘Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım’. Üçüncü olarak da, ‘ Eskiye rağbet olsaydı bit pazarına nur yağardı’

Bu sözler içinde “geleneği olmayanın geleceği yoktur” sözünü çok sıcak bulduğumuzu belirtmek gerekiyor. Tabii gelenek denince de sahih kaynaklarımızdan meydana gelen ve sapmalardan ayıklanmış bir geleneği kastettiğimiz anlaşılmalı. Mevlana’nın sözüne bakarken de Peygamber Efendimizin ( as) iki günümüzün aynı olmaması ve her günümüzün diğerine göre daha dolu ve yararlı geçmesi gerektiği prensibini anlamalıyız. Dün bitti, düne ibret nazarı ile bakarak bugünün sözünü söylemek lazım. Tabii bugünümüzü bu tarzda yani yeni fikirlerle geçirirsek bugünden yarına kalacak olan şeyler, bit pazarındaki değersiz ürünler değil işinin ehli  bir antikacıdaki nadir eserlerden biri olacaktır diye düşünmekteyiz.

Dünya Bülteni, 11.08.2017

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir