Olağanüstü hal şartlarında yaşamak…

15 Temmuz Darbe girişiminden bu yana bir ayı aşkın bir zaman geçti. Kalkışma ve onun bastırılmasıyla nihayete eren darbe süreci, sonrasında da ilan edilen olağanüstü halin kendine has şartları ile birlikte, tabiidir ki toplumda yepyeni bir dönemin başlamasına sebep oldu.

Darbe girişiminin merkezinde yer alan FETÖ’ye mensup unsurların toplumun hemen her köşesinden temizlenmesi ana hedefine bağlı olarak başlatılan çalışma, her gün yeni açılımların devreye girmesi ile sürekli genişliyor. 40 Yılı aşkın bir süredir toplumun her kesiminde adeta bir dantel gibi işlenmiş olan bu yapının özellikle tehlikeli unsurlarının, toplumun diğer kesimlerine zarar vermeden ayıklanması çok ciddi bir hassasiyet gerektiriyor.

Öncelikle geriye doğru geçen 40 küsür yılda, toplumun içinde çok geniş bir yelpazede etki alanı oluşturdukları için Hükümet tarafından 17/25 Aralık 2013 dönemi bir başlangıç noktası olarak tesbit edilmiş durumda. O dönemin Başbakanı Sn. Erdoğan ve ailesine yönelik hukuki görünümlü bir kumpasın yapıldığı bu tarihin, mücadele için adeta bir milat işlevi gördüğüne şahit oluyoruz. Bu tarihten sonra bu örgüt ile ona katkı sağlayacak tarzda münasebet geliştiren kişi ve yapılar mercek altına alınıyor.

Böylesi bir dönemde itiraflar, şikayetler, kimileri samimi olsa da insani zaaflardan kaynaklanan hatalı yönlendirmeler, iftiralar ve çekememezlikler, hepsi, süreçte belli oranda etkili oluyor ve uygulayıcıları zora sokuyor. Bazen,  kurunun yanında yaşın da yandığı örneklerin ortaya çıktığını da görmekteyiz.

CEMAAT ALGISINA ZARAR VERİYOR

Darbe girişimine kalkışan bu örgüt, başından itibaren bir cemaat kimliği altında hayatiyetini sürdürdüğünden, verdiği zararın çok önemli bir kısmı ise Dini Cemaatlerin algısı üzerinde oldu ve maalesef olmaya da devam ediyor. İyi niyetli insanlar doğru ile yanlışı birbirlerinden ayırma konusunda gayret içinde olmalarına rağmen, dini yapılara ve toplumdaki din ile ilgili konulara müsbet bakmayan kesimlerin bir bölümü ise bu gelişmeyi tüm dini cemaatlere karşı kullanma gibi bir temayül içine girdiler. Bu kişilerin ‘Bakın işte, cemaat yapılarının bu tür zararlı yönleri var, bozuk bir zihniyet üretiyorlar, aman ha bunlardan kaçınalım’ tarzı hatalı görüşleri, kabul edilmiş mutlak bir doğru gibi yüksek sesle dile getirdiklerine şahit olmaktayız

Bir adım ötesinde Cumhuriyetin kurucu ayarlarına dönelim diye de ifade edilen bu tutum, top yekun dini düşüncenin ve hassasiyetlerin toplumda hakim olmasının zararlarının öne çıkartıldığı, dini, yaşanan hayatın tamamen dışına çıkaran seküler yaklaşımın hakim olmasının istendiği bir noktaya kadar varabilir ki bu da hiç tasvip etmeyeceğimiz bir gelişmedir.

Toplumun nerdeyse 70 yıla yakın bir sürede elde ettiği birçok kazanımı üstelik başlangıç itibariyle dini bir kisve içinde faaliyet gösteren bir yapının affedilmez hataları ile tersine doğru götürülmeye çalışılması çok hazin bir durum. Üstelik 40 yılı aşkın bir süredir yurt içinde ve yurt dışındaki yetişmiş büyük bir insan unsurunun da ( yüz binlerle ifade edilen bir sayı) artık ülke tarafından değerlendirilemeyecek bir noktaya getirilmesi de diğer acı bir gerçek.

Tabii bu geldiğimiz noktayı değerlendirirken sadece bu örgütün başındaki isim olan Fethullah Gülen ve kurmay kadrosunu suçlamak yeterli değil. Bunun yanında olayların bu noktalara gelmesinde isteyerek veya istemeyerek çeşitli derecelerde katkı sağlayan herkesin ciddi bir şekilde düşünmesi gerekiyor. Bu düşünce temrini yeterli ölçüde yapılamazsa yarın da buna benzer zararlı hedefleri olan paralel yapılar maazallah yine bu ülkenin başına dertler açabilirler.

OLAYLARIN DIŞ BOYUTU

Bu gelişmelerin dış boyutlarına da bir miktar bakmakta yarar var. Ülkemizde darbe girişimlerinin ülke dışı büyük güçlerin müdahalesi, rızası veya en hafifinden bilgisi olmadan gerçekleştirildiğini bugüne kadar hiç görmediğimizi not etmemiz gerekiyor. Bu girişimde ise bu husus daha ilk andan itibaren ayan beyan ortaya çıktı. Batılılar ve ABD bu olayda adeta şuç üstü yakalandılar.

Darbe girişimi sürecinde ve sonrasında, Batılılar, ABD ve onların işbirlikçileri darbe başarılı olmadı diye adeta üzüldüler. Darbe sonrasında neredeyse bu haince teşebbüse kalkışanların haklarını savunmaya giriştiler.

Türkiye’nin kendi tarihi ve değerleri ile barışık bir noktaya doğru yönelmesi, ülkenin belli bir gelişmişlik düzeyini yakalamaya başlaması, bölgesinde ve dünya dengeleri içinde dikkat çekici bir konuma ulaşması,Türkiye’nin özellikle gönül coğrafyası üzerinde hesapları olan Batılı güçlerin keyfini kaçıran bir durumdu. Türkiye’nin, Batılı değerleri ve sistemleri kendi gönül coğrafyasına aynen nakletmesi ve bu değerlerin bekçiliğini yapması onların arzuladıkları bir şeydi. Bir dönem Türkiye bu hedefe yönelik bir konum içindeymiş gibi davranmıştı. Ama özellikle son 5-6 senedir bu çerçevede Türkiye’de üst düzey bir bakış açısı değişikliğinin görülmesi, Batılılar cephesinde pek de iyi karşılanmıyordu.

Eksen değişikliği sözüyle özetlenen ve adeta bir suçlama vesilesi olarak kullanılan bu bakışın bir diğer tezahürü de toplumda ciddi bir karşılığı bulunan  Sn. Cumhurbaşkanı ‘nı itibarsızlaştırma teşebbüsleriydi. Onun toplumda gittikçe artan gücü ve kendi öz değerlerine yönelik mesajları,  Batılılar tarafından hoş karşılanmıyor ve bu durum da açıkça dillendiriliyordu. Onun ya batılıların hedeflerine daha uygun bir çizgiye getirilmesi, ya da belli manipülasyonlarla idareden el çektirilmesi hedefleri, gerek resmi söylemlerde gerekse de düşünce kuruluşlarının raporlarında bazen açık bazen de satır aralarında görülebiliyordu. Dolayısıyla darbe girişimini arkasında bu güçleri tesbit etmek çok zor olmadı.

Üstelik darbe girişimi sonrası Türkiye’nin kısmen kendi içine kapanması, bu güçlerin özellikle İslam coğrafyasında mevzi kazanma noktasında hemen aktif duruma geçtikleri bir zaman dilimi oldu. Kuzey Irak’ta, Suriye’de Filistin’de Mescid-i Aksa’da, Libya’da, hasılı  dünyanın hemen her noktasında hareketlenme had safhaya çıktı.

Türkiye bir yandan kendi iç dengelerini yeniden toparlarken, bir yandan da bu dış hareketlenmelere özellikle dikkat etmek durumundadır. Büyüklerimizin ‘su uyur düşman uyumaz’ lafı tam da bu tip bir durumu ifade eder güzel sözlerden birisidir.

Darbe girişimi sonrası ülke içinde bir dönem de olsa hakikaten sıkıntılı bir devre geçireceğiz gibi görünüyor. Bu sıkıntı öncelikle güven bunalımı noktasında olacak. Tedbir adı altında takiyyeyi çokça kullanan bu topluluğa mensup insanların nerede doğru nerede ise yanıltıcı söylem içinde olduklarını tesbit etmek bir hayli zaman alacak. Basit bir kadro hareketi veya bir stk faaliyeti değil ciddi bir darbe teşebbüsüne kalkışan, üstelik ülkenin parçalanmasına ve her alanda zaafa uğramasına yol açacak şer güçlerle münasebet kuran bu örgüt mensuplarının, ülke kadrolarından arındırılması önemli bir gündem maddesi olarak ortada duruyor. Bunun ötesinde bu örgütü kullanarak ülkede zafiyet oluşmasını hesap eden yabancı ülkeler ile dengelerimizi yeni baştan tanzim etmek de diğer önemli bir husus.

İlave olarak darbe girişimi yoluyla ülkede istedikleri kaos ortamı ve bölünme senaryolarını uygulamaya muvaffak olamayan kesimlerin bundan sonra farklı senaryolar sahneye koymaları beklenmelidir. Daha önce de benzerlerine rastladığımız bu saldırılara karşı milletçe teyakkuz halinde olmalıyız.

Türkiye büyük bir ülkedir. Bu ülkede yaşayan milletimiz de vatanını ve özgürlüğünü ne ölçüde önemsediğini bir defa daha göstermiştir. İnşallah bundan sonraki süreçte milletin bu duyarlılığı, birliği ve samimiyeti doğru bir mecrada yönlendirilir ve hem ülke için hem de mazlum coğrafyalar için hayırlı neticeler ortaya çıkar.

DÜNYA BÜLTENİ AİLESİ ZOR DÖNEMDE GÖREV BAŞINDA

Dünya Bülteni ailesi olarak daima ülkemizin ve ümmetin yüksek menfaatlerinin yanında yer alma pozisyonumuzu muhafaza ediyoruz. Ülkenin birliğine, yönetimi zaafa uğratacak küçük ve büyük tüm kalkışmalara karşı dikkatli duruşumuz bundan sonra da devam edecek.

Haberlerimiz, araştırmalarımız, dosyalarımız ve dünyanın farklı coğrafyalarından tercüme ettiğimiz yazılar ile ülke insanının ufkunun daha fazla açılmasına katkı sağlamaya gayret edeceğiz. Bu süreçte zararlı unsurlar ile ülkenin temiz insanlarının birbirlerine karışmaması ve iyilerin zarar görmemesi için samimiyetle çalışmanın önemine inanıyoruz.

Son olarak; sahip olmamız gereken en önemli fonksiyonlarımızdan biri olan sağlıklı düşünebilme, her durumda hakkı söyleme ve haklının yanında durabilme özelliklerimizi canlı tutabilmek için de var gücümüzle çalışacağız.

Not: Yazıyı kaleme alıp siteye koyduğumuz gece Gaziantep’teki menfur saldırı haberi geldi. Darbe teşebbüsü sonrasında diğer taşeron örgütler birer birer sahne alıyorlar. Bazı illerimizde güvenlik kuvvetlerine karşı yapılan peş peşe saldırılardan sonra dün akşam da bir düğüne bomba koydular.

Vefat eden kardeşlerimize Allah’dan Rahmet yaralılara acil şifalar diliyorum. Millet olarak başımız sağ olsun.

Dünya Bülteni, 21.08.2016

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir