Çocuk eğitiminde teoriden pratiğe bir uygulama

Elif Yuva, Bayram Yuva ve Bilgi Evleri faaliyetleri, bir neslin, hatasıyla, sevabıyla, hayalleriyle ve gayretleriyle vücut vermeye çalıştığı bir eğitim çalışması örneğidir

12 Eylül 1980 darbesi sonrası; yeni bir dönem

Yoğun toplumsal çalkantılar ve sıkıntılı bir sürecin sonrasında meydana gelen 12 Eylül 1980 darbesi ile Türkiye’de yeni bir dönem başlamıştı. 80’li yılların ilk yarısında, fırtına sonrası meydana gelen kısmi bir sükunet ortamına benzeyen bir hal içerisindeydik. Altmışlı yılların başlarında doğan benim neslim için bu dönem, üniversite yaşamına adapte olunan ve sonrasındaki hayata hazırlanılan bir devreydi.

1980 öncesi yaşanan kanlı ve sıkıntılarla dolu dönem sona ermiş, gençliğin bir bölümü cezaevine düşmüş, idam edilenler olmuş, kimileri yurt dışına gitmiş, kimileri çeşitli köşelere savrulmuştu. Tedirginlik had safhadaydı. Yeni anayasanın Türkiye’ye ne getireceği, siyasi sistemin bundan sonra nasıl şekilleneceği merak konusuydu.

İran devrimi sonrası Orta Doğu’da yeni dengeler oluşmakta, İkinci Dünya savaşı sonrası kurulan çift kutuplu dünya sistemi başka bir evreye geçeceği yönünde sinyaller veriyordu.

Bir yandan da hayat devam ediyordu. Üniversitenin ilk yıllarında evlenmiştim ve üçüncü sınıfta da çocuğum olmuştu. Benim yaş dönemimdeki yakın arkadaşların bir bölümü de benden sonra kısa aralıklarla dünya evine girdiler. Arkadaş ziyaretlerimizin içine zamanla minik minik yavrular da dahil olmaya başlamıştı.

İçinde yer aldığımız arkadaş çevresi, talebelik dönemlerinde de okumaya ve kendini yetiştirmeye önem veren bir topluluk idi. Genelde hanımlarımız da aynı hassasiyete sahip hayat arkadaşlarımızdı. Kendimizi geliştirmeye önem verdiğimiz gibi çocuklarımızın da en iyi şekilde yetişmesine önem vermek istememiz tabii idi. Arkadaş sohbetlerimizde ve kendi iç okumalarımızda belli bir zaman sonra çocuk eğitimi de önemli bir yer tutmaya başlamıştı.

İlk çocuklarla birlikte yeni bir eğitim modeli arayışı

Derken aynı yaşlarda çocukları olan aileler olarak haftada birkaç gün çocukları bir mekanda toplayıp onları kendi değerlerimize yönelik olarak eğitmek üzere bir karar verildi. Hanımlar aralarında iş bölümü yaptılar ve amatörce ama aynı zamanda da heyecanlı bir eğitim süreci başladı.

Bu süreçle birlikte çeşitli müzakereler, birbirini ikna çalışmaları, hatta kısmen tartışmalar da peşi sıra gelir oldu.

Sonuçta 1986 yılında bizim o zamanlar yazlık olarak kullandığımızBasınköy’deki evin bir katını büyüklerin de rızasını alarak yuva olarak kullanmaya karar verdik. O evde aileye yardımcı olarak oturan hanım, binanın kömürlü olan kaloriferini yakacak, temizliği ve yemekleri yapacak, daha sonra vefat eden İkbal kardeşimiz öğrencilerin geliş gidişlerine nezaret edecek, hanımların iş bölümü ile deruhte ettikleri hocalık trafiğini ayarlayacak ve tabii daimi öğretmen olarak bulunacak, erkekler de daha çok lojistik faaliyetleri yerine getireceklerdi.

Beş arkadaş olarak aldığımız klasik tipteki Wolksvagen minibüs de çocukların servislerini yapacaktı. Bu kutlu ve heyecanlı eğitim serüveni böylece başladı. Bir yaş grubu iki gün, daha büyük olan bir başka yaş grubu da üç gün olarak Basınköy’e devam ediyorlardı.

Tabii işler burada anlatıldığı gibi her zaman tıkır tıkır işlemiyor, daha önce tahmin edemediğimiz bir çok problem de ortaya çıkıyordu. Kalorifer bozuluyor, pek de yeni olmayan minibüs arıza yapıyor, bazen hocaların geliş gidişleri aksıyor ama tüm bunlar özveri ile hallediliyordu.

Ana okulu çalışmamız duyuldukça yeni yeni talepler de ortaya çıktı ve ikinci yıl evin diğer katı da öğrenime tahsis edildi. Talebe sayısı hızla arttı. Derken bu işin başına o zamanlar pedagojiyi yeni bitirmiş ve şu an hâlâ Bayram Yuva’da müdürlük yapanAfife hanımı getirdik. Artan talebe sayısına paralel olarak bu halkanın dışından öğretmenler aldık.

Basınköy’deki çalışma resmi olmadığından ihtilal sonrası dönem için önemli bir endişeyi de barındırıyordu. Aile çevresi korkularını ufak ufak izhar ediyor, tabii bu durum ilk önceleri bunları önemsemeyen bizleri de içten içe ürkütüyordu.

1989 yılı itibariyle yer arayışlarımız başladı ve o yıl Yenikapı’da daha önceleri de yuva olarak kullanılan bir mekanı kiralama kararı vermemize yol açtı. Resmiyet işlemlerine başladık ve Elif Yuva yeni mekanında faaliyete geçti.

Eğitim modeli uygulanırken ilk tartışmalar

Bu süreçte başta da belirttiğim çeşitli tartışmalar da içten içe ortaya çıkıyordu. İlk ihtilaf, kurumsallaşma sürecinde gündeme geldi. Kurumsallaşma ile çalışma kısmen İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nün kontrolü altına giriyordu. Bu müdürlük kadro yetersizliğine binaen yuvaları tam manasıyla kuşatamamakla birlikte yine de ona bağlıydık ve bu da bazı arkadaşlarımızda rahatsızlık uyandıryordu. Ama resmiyet olmaması da farklı riskleri taşımaktaydı. Bir karar verilmesi gerekiyordu. O kararın kurumsallaşma noktasında verilmesi diğer görüşü savunan arkadaşların bir miktar kırılıp kenara çekilmesini de beraberinde getirdi.

Diğer önemli tartışma alanımız kendi yetkinliğimiz üzerinde oluştu. Bir kısım arkadaşımız, “bu işi bu kadar büyütmeyelim; çünkü biz henüz bu eğitim konusunu teorik manada oturtamadık, milletin çocuklarını da alıp eğitiyoruz, ciddi bir vebal altındayız” görüşünü savunuyorlardı. Ayrıca “Türkiye’de hızlı bir şekilde gelişen ve yerleşen kapitalist sistem, hanımları annelikten uzaklaştırıyor ve çocukları suni bir kurum olan yuvalara doğru yönlendiriyor, biz de bu faaliyeti geliştirerek bu gidişe daha çok yol veriyoruz” görüşünü ileri sürüyorlardı. “Biz bu yuva sistemini daha fazla yaygınlaştırmayalım ve dikkatimizi daha çok anneleri eğitme üzerinde yoğunlaştıralım” yaklaşımı da yine bu zikrettiğim arkadaşların görüşleri arasında önemli bir yere sahipti.

Bu arkadaşlarımızın bir bölümü anne eksenli eğitim çalışmalarını daha sonra sistematik bir hale getirdiler ve günümüze kadar istikrarlı bir şekilde bu çabalarını devam ettirdiler. ‘Her anne bir okul’ ve ‘kadından topluma eğitim seminerleri’ adlarıyla sürdürülen çalışmalarda binlerce anne ve anne adayı bu faaliyetlerden istifade ettiler.

Arkadaşlarımızın ileri sürdükleri fikirlerin önemli bir kısmı bizim de iştirak ettiğimiz hususlar olmasına rağmen, menfi gelişmelerin onları reddetmemizle durmayacağı, bizim bunlara karşı daha proaktif bir tavır geliştirmemizin gerekli olduğu görüşü zamanla daha fazla etkili oldu.

Buradan hareketle gelişen ve bizim de içinde yer aldığımız görüşe göre durumu şu şekilde yorumluyorduk: Çocuklarımız hızla büyüyor. Toplum zaten menfi bir çok yönü ile bu çocukları eğitiyor, etkiliyor. Biz hiç olmazsa bu zararlı etkilere karşı çocuklarımızı korumaya çalışalım. Ayrıca çocuklarda daha sonraki yıllarda kendilerini korumalarını sağlayacak özellikler geliştirmeye gayret edelim ki menfi etkilerle kendi kendilerine mücadele etmeyi becerebilsinler. Hatta kendi inandıkları değerleri merkeze alarak zamanla farklı açılımlar da ortaya çıkarabilsinler.

Bu ana hassasiyet ile, “bir yandan hızlı bir şekilde kendimizi özellikle çocuk eğitimi konusunda daha fazla geliştirelim, diğer yandan da kendi inançlarımız çerçevesinde ilk etapta çok da iddialı olmayan bir müfredatla, başta kendi çocuklarımız olmak üzere ulaşabildiğimiz kadar çocuğun eğitimini sürdürelim” görüşünü savunuyorduk. Geçen zaman içinde ulaştığımız daha farklı noktalar olduğunda, onları da eğitim sistemimiz içine dahil edelim. Burada dünyanın ilk kuruluşundan kıyamete kadar Rabbimizin bizlerden beklediği ana vazifeleri değişmeyen değişkenler olarak ele alalım, onların dışındaki teknik hususları ise daha çok değişebilen değişkenler olarak değerlendirelim. Fakat bu değişebilen değişkenleri de sürekli olarak sabitlerimiz ile test edelim ki zaman içinde yanlış noktalara savrulmayalım gibi temel bir hareket noktamızın bulunduğunu da belirtmenin önemli olduğunu düşünüyorum.

İlave olarak geçmişimizde varlığını bildiğimiz sıbyan mektepleri örneği de, atalarımızın her mahallede bu tarz eğitim kurumları açarak çocukları buralarda eğitmeye çalıştıklarını bizlere göstermekteydi. Yuvalar, gelişen kapitalist sistemin sonucu olarak ortaya çıkan ve kısmen de yayılma istidadı gösteren yapılar olmasına rağmen “biz klasik yuvacılık yapmayalım, çocukları ailelerinden koparmayalım ve onları aileleri de işin içine katarak eğitelim” diyorduk. “Bunun için sık sık aile görüşmeleri yapalım, onlara yönelik seminerler düzenleyelim, onlara eğitimle ilgili okuma listeleri hazırlayalım” gibi çalışmaları da yapmaya önemsiyorduk.

Bu çalışmanın diğer zor bir yanı da yapı geliştikçe ortaya çıkan nitelikli eğitimci ihtiyacıydı. Faaliyet küçük iken birkaç hoca yeterken Yenikapı Elif Yuva ile birlikte adedi on’lara varan eğitimci talebimiz oluyordu. Bu eğitimcilerin eğitimi de ayrı bir sorundu.

Eğiticileri eğitme çalışmalarımız

1989 yılında öğretmenlerimiz için ilk meslek içi eğitim programını hazırladık ve uyguladık. Çok nitelikli bir seminerci kadrosu öğretmenlerimize eğitim dönemi başlamadan ciddi bir eğitim verdi.

Bu eğitim programı içinde sadece çocuk eğitiminde dikkate alınması gereken gelişim psikolojisi, eğitimde program uygulaması, oyun ve ilgiler, disiplin, vs. gibi teknik konuları ele almıyorduk. Temel İslami bilgiler, estetik ve güzel sanatlara bakış, sosyal değişim ve eğitim, genel bir eğitim programı içinde okul öncesi eğitimini yeri, ana hatları ile Cumhuriyet döneminde uygulanan eğitim programları, eğitim kurumlarında örgütsel davranış ilişkileri gibi daha kapsamlı meseleleri uzman kişiler kanalıyla işleyerek öğretmenlerin farklı bir bakış açısına sahip olmalarına önem vermiştik.

Elif Eğitim Hizmetleri adıyla bu meslek içi eğitim programlarını daha sonra bir çok kere tekrarladık. Yaklaşık 50 saatlik bu programı önceleri yuvada, daha sonra Bilim Sanat Vakfı’nın Fındıkzade’deki mekanında ve bir sene de Bayrampaşa Belediyesi’nin salonunda yaptık. Meslek içi eğitim seminerlerimiz sonunda katılanlara bir de sertifika veriyorduk. Verdiğimiz belgede katılan arkadaşın hangi dersleri kimlerden kaç saat olarak aldığı belirtiliyordu. En altında da Elif Yuva’nın mührünü basıyorduk. O dönemde yapılan bu eğitim çalışması ve verilen sertifika, daha sonraki senelerde açılan birçok yuvaya giden öğretmenler için değerli bir referans belge niteliği taşıdı.

Eğitimde kitabın ve diğer eğitici materyalin önemi

Eğitimde kullanılacak materyal de diğer bir sorunlu alan idi. Bugün çok gelişmiş olan çocuk yayıncılığı alanında o dönemlerde faaliyet gösteren kurum sayısı birkaç tane idi. Kendi inançlarımız çerçevesinde materyal hazırlayan tek tük birkaç yayınevi vardı ve onların da ürünleri kuşatıcı olmaktan uzaktı. Bu alanda nerede ne var diye ciddi bir arayışa gittik ve ilk yıllarımızda bu ürünlerin hepsinden birer ikişer alarak yuvanın bir sınıfında bunları velilerimize sergiledik. Bu malzemeleri alın ki bunları eğitimde çocuklarımız için kullanalım diye onları teşvik ettik.

O dönem dünyanın dört bir yanındaki çocuk yayıncılığı yapmakta olan kurumlara yazı yazarak onlardan kataloglar istedik. Arzumuz, eğitim çalışması yanında bu malzemeleri ya hazırlayan kurumlar oluşturmak ya da var olan kurumlarımızı teşvik etmekti. Gelen bu materyelleri birçok yayınevi ile paylaştık. Bugün internet yardımıyla bir tıklama kadar yakınımızda bulunan bu bilgiler o günün şartlarında uzun postalama süreçleri sonucunda elimize ulaşabiliyordu.

O dönem, çocuklarımız için kendi hassasiyetlerimizi taşıyan boyama kitabıbulamadığımızı söylesem durumun nezaketini anlatmaya yeter sanırım. Bu ihtiyaca binaen yuvamızda çocuğu olan ressam ve karikatüristKemal Güler’e ilk boyama çizgilerimizi yaptırdık. Kemal Bey güzel bir çizgi karakteri oluşturdu ve önceleri bu çizimler fotokopi ile çoğaltıldı. Ve çocuklar çoğaltılmış resimleri boyadılar. Sevimli çizgi kahramanımız dışında farklı haritalar ve Kur’an öğretimi için harfler de boyama materyallerimiz arasında yerini alıyordu.

Daha sonra bizim matbaada Kemal Güler’in oluşturduğu çizgi kahramanımızdan esinlenerek bir seri boyama kitabı hazırlayıp bastık. Bu seride sevimli çocuğumuzun, “Namaz Kılıyorum”, “Oruç Tutuyorum”, “Hacca Gidiyorum” gibi dini muhtevalı çizgilerini öğrencilerimiz büyük bir keyifle boyuyorlardı.

Bu kitaplar o kadar rağbet gördü ki sadece maliyeti alınarak insanlara dağıtıldı ve birkaç bin baskı yaptı. Hem öğrencilerimiz hem de duyan bilen insanlar alıp çocuklarına boyama yaptırdılar. Bu serinin rağbet görmesi, bu alana işi yayıncılık olan bir çok kişinin de girmesine sebep oldu.

O devrede bant tiyatrosuda yeni yeni gelişiyordu. Bu alanda da hatırı sayılır güzel örnekler ortaya çıktı. Şimdi mevcudunu bulabilmenin bile pek mümkün olmadığı o kasetler kendi döneminde çok önemli bir işlev görüyordu.

Okul öncesi eğitimde kendi müfredatımızı oluşturma çalışmaları

Yuva çalışmasının diğer kıymetli bir yönü de yıllar içinde geliştirilen bize has bir müfredatın ortaya çıkması idi. Bir gurup hanım arkadaşımız yoğun bir çalışma ile hedef konuları temel alan ve her konu içinde değer aktarımını işin merkezine oturtan bir program hazırladılar. Bu programda kullanılmak üzere öğretmenlere yol gösterecek ve onların eğitimde kullanabilecekleri materyalleri tek tek tesbit ettiler, hedef konulara göre tasnif ettiler ve dosyaladılar. Yuvaya gelen öğretmenlere ilk etapta eğitim verilerek bu dosyalardaki malzemeyi nasıl kullanacakları öğretiliyor ve ondan sonra öğrencilerle temasına yol veriliyordu. Tabii ilk dönemde malzemeler bütünüyle mükemmel olmadığından sıkıntılı noktaları da öğretmenlere anlatılıyordu. Malzemenin yeterli olmadığı dönemde eğitim çalışmamız bu tarz ciddi bir zorluğa da katlanmak durumundaydı.

Daha sonraki yıllarda çeşitli gruplar ve cemaatler kendi yuvalarını açmaya başladılar. Bir çoğu bizim hazırlamış olduğumuz program dosyalarından istifade ettiler. Elif Yuva bu alanda gerek müfredatı gerekse yetişmesine katkıda bulunduğu hocaları ile önemli bir işlev gördü.

Bu arada 1993 yılından itibaren İkbal adlı bir aile bülteni de çıkarmaya başladık. Bu bültende eğitim alanında yapılan çalışmalar anlatılıyor, özgün makaleler kaleme alınıyor ve velilerin dikkatleri çocuk eğitimine çekiliyordu. Tabii aile seminerleri ve çeşitli dönemlerde “Eğitim Sohbetleri” adıyla aileleri eğitici programlar da imkanlar nisbetinde devam ediyordu.

Elif Yuva’nın şu sloganı eğitim yaklaşımını net olarak ortaya koyan bir mahiyette idi: “Çocuğunun eğitimine önem veren aileler, gelin görüşelim, yavrunuzu beraberce eğitelim.”

Yılların geçmesi ile birlikte ilk çocuklar büyüdü ve okula başladı. Bu sefer bizler de Çocuk Kulübü adı altında hafta sonu programları yapmaya başladık. Okula giden çocuklar hafta sonu yuvaya geliyor ve burada onlara bir taraftan sosyal, kültürel ve sportif aktiviteler yaptırılıyor, bir yandan değer eğitimi veriliyordu.

Çocuk kulüplerinden bilgi evlerine

Daha çok 2005 yılından itibaren yaygınlaşmaya başlayan bilgi evlerinin temelinde de bizim bu çocuk kulüplerinin yattığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü Bayrampaşa’da belediyenin sırf bu iş için inşa ettiği güzel bir mekanda başlayan ve değer eğitimini sosyal aktiviteler içinde veren ilkbilgi evi yine bizim tarafımızdan faaliyet başlatılmıştı. Bu çalışmada büyük katkısını gördüğümüz kendisi de eğitimci olan Sn. Hüseyin Bürge’nin ve yakın çalışma arkadaşlarının emeklerini de özellikle zikretmenin bir vefa borcu olduğunu ifade etmeliyim.

Okul öncesi çalışmamızın genel prensipleri

Elif Yuva ile başlayan okul öncesi çalışmasında önem verdiğimiz temel noktaları şu şekilde özetleyebiliriz:

Öncelikle yapılan faaliyet çocuk merkezli bir çalışma olmalıdır. Burada çocuğun kendine güven kazanması önemlidir. Değerlerin ve kavramların onlara verilmesi sürecinde bu yavrularımız hiçbir zaman korkutulmamalı ve daha sonra öğrenme safhasına geçerken dini meselelere ve kavramlara sevgi ile bakabilmelidir. Yoğun öğretimden ziyade ilk aşamada eğitim daha önemli olmalıdır.

Eğitim çalışması salt para kazanma amacıyla yapılacak bir faaliyet olarak düşünülmemelidir. Burada esas önemli olan bir neslin inşasıdır.

Ayrıca okul öncesi dönem çalışmamızda bizimle temasa geçen aileler, çocuklarını bizlere sadece bakılmaları için değil, onları beraberce eğitebilmemiz için getirmelidir.

Nasıl ki hayatın her safhası dinle ilgili ise, işlenen her konuda o konu ile ilgili değerler çocuksu bir dille ve üslupla onlara hissettirilmelidir. Bunun için öğretmenlerin eğitimi çok önemlidir. Çocuk eğitimi için vazife alacak her öğretmen bu bakış açısı ile ciddi bir eğitimden geçirilmelidir. Bu eğitim sürekli olmalı, onların da kendilerini geliştirmeleri için gerekli toplantılar ve okumalar süreklilik arz etmelidir.

Eğitimin diğer önemli bir unsuru ailedir. Aileler yapılan eğitim ve hedefleri ile ilgili ciddi bir şekilde bilgilendirilmeli ve yuva ile bağlantı içinde olması istenmelidir. Aile görüşmeleri ve seminerleri de eğitimin diğer önemli bir unsuru olarak sürekli olarak yapılmalıdır.

Gerek Elif Yuva’da gerekse de daha sonra açılan Bayram Yuva’da çocuklarla ilişki yuvadan sonra da kesilmemiş ve mezun çocuklarımız senede en az bir kere toplu programlara çağırılmış, verilen eğitimin onlarda ileriki yıllarda nasıl bir etki uyandırdığı imkan nisbetinde izlenmiştir. Uzun yıllar her bayram onlara bayram tebriği gönderilerek eski hatıralarının canlı tutulmasına gayret sarfedilmiştir.

Burada önemli olan diğer bir nokta da mekan konusudur. Elif Yuva çalışmasında bu başlık altında uzun yıllar çok da istediğimiz bir noktaya varamadığımızı üzülerek ifade etmem gerekir. Yenikapı binası, içi gayet güzel, semt olarak pek iyi olmayan, aynı zamanda güzel bir bahçesi bulunmayan bir mekandı. Oysa eğitimde ve özellikle küçük çocukların eğitiminde bahçe çok önemlidir. Fakat daha sonra taşınılan Bakırköy’deki mekanımız ise bahçe olarak İstanbul’da o dönem az bulunur özellikte bir mekandı. Fakat oranın da iç düzeni ideal yuva düzenine uygun değildi. Binanın iç yapısı üzerinde çok çalışıldı fakat bizim hayal ettiğimiz güzelliğe bir türlü ulaşılamadı.

Mekan konusundaki en güzel yerimiz 2001 yılı ile birlikte Bayrampaşa Belediyesi’nin bize tahsis ettiği Bayram Yuva isimli yuva oldu. Burada iç düzeni ve bahçesi ile ideale yakın bir eğitim imkanı ortaya çıktı. Bu yuvamız halihazırda özetlediğimiz eğitim ilkeleri ve ideal mekanı ile faaliyetini sürdürmektedir.

Sonuç olarak

Elif Yuva, Bayram Yuva ve Bilgi Evleri faaliyetleri, bir neslin, hatasıyla, sevabıyla, hayalleriyle ve gayretleriyle vücut vermeye çalıştığı bir eğitim çalışması örneğidir. Yüzlerce öğretmenle, onlarca idareciyle çalışılmış, bir yandan onlara katkı sağlarken bir yandan da onların katkılarıyla kendini geliştirmiştir. Çalışmanın bir döneminden sonra Bayrampaşa Belediyesi bu işe ciddi bir katkı sağlamıştır.

Bu çalışmalarımız, özgün müfredatlarıyla kendilerinden sonra ortaya çıkan bir çok yapıya ilham vermiş, eğitimde çocuğu merkeze alan ve onu aile – öğretmen işbirliği ile eğiten bir bakış açısı ortaya konmuştur.

Bir velimizin yıllar evvel söylediği gibi “siz bize, çocuklarımızın eğitimine ciddi bir dikkat sarf etmemize ve onlar için harcama yapmamıza sebep oldunuz, bizleri bu konuda teşvik ettiniz, bu bile varlığınızı anlamlı kılmaya yeter” yorumuna muhatap olmuştur.

Elif Yuva çalışmasının uzantısı olan çocuk kulübü faaliyetleri, daha sonra sistemli bir hale gelerek büluğ çağı öncesi bir destek kurumu olarak ortaya çıkan bilgi evlerine ciddi bir teorik ve pratik katkı sağlamıştır. Bugün okul dışı zamanlarında hem ders takviyesi, hem de sosyal, kültürel ve sportif faaliyetler içinde aynı zamanda değer eğitimi alan çocuklarımızın gelişmesinde az da olsa katkı sağlamış olmak, yaklaşık 30 sene evvel başlayan değer bazlı bir eğitim çalışmasının güzel bir meyvesi olarak görülebilir.

Bu uzun soluklu çalışmaya katkı sağlayan herkese, bu çalışmadan istifade etmiş çocuklar ve aileleri adına teşekkür ediyorum. Bu çalışmaların Allah indinde de makbul bir faaliyet olarak yerini alabilmesi en büyük duamızdır.

Dünya Bizim, 26.10.2015

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir