1956 DA İSLAM DERGİSİNİN HEDEFİ 50 BİN TİRAJ İDİ

Benim kitaplarla tanışmamda ilk katkısı olan kişilerden biri rahmetli Ahmet Dayım i di. Dışarıdan bakıldığında küçük fakat içi en kenar noktasına kadar dolu bir kütüphanesi vardı. Benim de merakımı bildiğinden, arada bir beraberce karıştırır, eskilerden neler var bakardık. Yine böyle kütüphanesini beraberce karıştırdığımız bir gün bana bazı kitaplar ve dergiler vermişti. Yıllar sonra geçtiğimiz hafta sonunda onları tekrar ele aldığımda, 1956 yılında yayınlanmaya başlamış olan “İslam” dergilerine rastladım.

O devri yaşayanlar muhakkak bilirler ama bizim gibi daha sonraları bu dünyaya dâhil olanlar için dergide çok ilginç şeylere rastlamak mümkün.

İslam dergisinin sahibi ve yazı işleri müdürü Salih Özcan. İdarehane diye gösterilen adres şöyle: Hacıbayram Camii karşısı No:5 Ankara.  Kapak hariç 32 sayfa olarak hazırlanmış ve fiyatı 75 kuruş.

İslam dergisi
(+)

1956 yılında derginin hedefi 50 bin tiraj

Dergi ilk sayısında “okuyucularımıza” diye bir hitapla başlamış. Burada özetle şöyle diyor: “Biz bu dergi hazırlığına yaklaşık 1,5 yıl önce başladık. Şimdiye kadar çıkmış olan tüm İslami mecmuaları araştırdık, yaptıkları hataları ve güzel yönlerini inceledik. Memleketteki mevcut tüm ilim adamları ile temas ettik ki yazı kadromuz eksiksiz olsun. Müteşebbis kadro bu işe tamamen hizmet ve vazife niyetiyle girdiler.”

Bu ilk yazıda şöyle ilginç bir hesaplama ve hedef konmuş ki bence önemli: O dönemde ülke nüfusu yaklaşık 25 milyon. Bu nufusun % 20’sinin hakkıyla okuma yazma bildiği düşünülüyor ki bu 5 milyon eder. Bu 5 milyonun onda biri gazete mecmua ve kitap okur diye düşünülünce 500 bin sayısına ulaşılıyor.

Dergiyi çikaranlar diyor ki bu beşyüz bin kişinin en az yüzde onu İslam dergisini anlayabilecek seviyededir, demek ki bizim potansiyel tirajımız 50 bindir. “İslam dergisi 50 binin altında sattığı oranda neşir vazifesini yerine getirmemiş addedilmelidir” diye de ekliyorlar.

Bunun için okurlarından şu ricada bulunuyorlar:

1. Memleketimizde kitap ve mecmua hediye etmek henüz adet haline gelmemiştir. Bu güzel adeti biz yerleştirelim. Bilhassa öğrencileri abone edelim.

2. Şehirlerde, okullarda ve bazı köylerde var olduğu söylenen okuma odalarına İslam dergilerinden birer ikişer adet koyalım.

3. Çeşitli şehirlerde ve ilçelerde yayınlanan mahalli gazete ve dergiler İslam dergisini beğeniyorlarsa lütfen tanıtsınlar ki insanlar dergiden haberdar olsunlar.

4. Din adamları dergimizi geniş kitlelere tanıtsınlar ki ahlaksızlığa, cehalete ve sapıklığa karşı beraberce mücadele edebilelim.

Bu istekleri detaylı olarak saymamın sebebi 50 sene evvel ve 25 milyonluk bir ülkede çıkan bir derginin hedefinin ne kadar yüksek olduğunu gösterebilmektir.

“Mesut bir istikbal, hakiki bir sulh ancak fertlerin manevi hayatlarında yapılacak bir değişiklik ile mümkün olabilir”

İslam dergisinin başlangıç yazısından bazı noktaları ele almak istiyorum: Yazının başlığı “Muasır Dünya ve İslamiyet”. Yazı şöyle başlıyor: “Dünyada büyük ve seri değişikliklerin vuku bulduğu pek karışık ve hadiseli bir devirde yaşıyoruz. Eski çağlarda asırlarda bir görülen hadiseler günümüzde yıl, ay, hatta hafta ve gün ölçüsüne sığar oldular…”

Devamında şöyle diyor: “Adeta tarihin bir dönemini teşkil eden bir buhranlar devri, bir hercümerc asrı halini arzetmektedir. Öyle bir çağ ki uzun zamandır alışageldiğimiz nizamlar değiştiriliyor. Yüzyıllarca uyuşuk kalmış kıtalar, milletler, devletler uyanıyor; bazen kısa bir zaman içinde büyükler küçük, küçükler büyük oluveriyor…”

Bu yazıyı yirmiye yakın yaşlardaki yeğenimle beraber okurken “dünyanın genel hali elli yıl evvel de sanki aynıymış.” diye bir yorumda bulundu ki herhalde haksız sayılmaz. Tarihin farklı dönemlerinde yaşamış insanlar, demek ki içinde bulundukları dönemi dünyanın en kritik hadiselerinin vuku bulduğu dönem olarak değerlendiriyorlar. 1800’lerin sonunda da, 1950’lerde de, bugün de…

Giriş yazısının ilerleyen satırlarında genel tabloyu bir miktar daha resmettikten sonra, “bu tablo karşısında iki tür düşünüş tarzı olabilir” diyor editörümüz. Biri kötümser bakış ki bu bakışa göre; mevcut durum artık iflah olmaz ve bu çürüyüş zamanla artarak insanlığın asırlarca topladığı zenginliklerin mahvoluşuna kadar gidebilir. Diğeri iyimser bakış açısı ki insanlık bugüne kadar geçirdiği felaketlerden ders alacak ve bu buhran sonuncusu olacaktır.

İslam dergisi
(+)

Dergi editörü genelde daima iyimser görüşü tahakkuk ettirmek ve kötümser görüşün neticelerini uzaklaştırmak şeklinde bir genel yaklaşımın tercih edilmesi gerektiğini söyledikten sonra, “iyimser görüşün sonuca ulaşabilmesi için öncelikle kökten, temelden bir değişikliğin önemli olduğunu düşünüyoruz” diyor ve ekliyor: “Bu kök ve temel de ancak insandır. Devletlerin, milletlerin ve hepsinin üstünde tüm beşeriyetin kurtuluşu fertlerin kurtuluşuna bağlıdır. Mesut bir istikbal, hakiki bir sulh ancak fertlerin manevi hayatlarında yapılacak bir değişiklik ile mümkün olabilir.”

Derginin ana çıkış gayesini bu insanın inşasına katkıda bulunmak olarak anlıyoruz.

Derginin yazı kadrosunda kimler vardı?

1956 yılında yayın hayatına başlayan İslam dergisinin ilk üç sayısında yazıları, tercümeleri yer alan veya dergiye katkıda bulunduğu ifade edilen isimlere kısaca baktığımızda ise, Hasan Basri Çantay,Ömer KirazlıM. Celaleddin ÖktenNureddin TopçuProf. Celal SaraçMustafa RunyunAli Himmet Berkiİsmail EzherliOsman KeskioğluAsım Köksal ve Neşet Çağatay gibi isimlere rastlıyoruz.

“İslam’ın Yazı Ailesi” diye verilen liste ise çok daha kalabalık ki ilerki sayılarda onların ne ölçüde katkıda bulunduklarını bilemiyoruz.Bu derginin sernecamını takip etmiş olanların bu tip bir yorumu daha doğru bir şekilde yapabileceklerine inanıyoruz

Bu isimlerden bir bölümü ise şöyle: Ali Ulvi Kurucu (Medine), Fuad SezginAbdurrahim Zapsu(muharrir), Nafiz DanışmanAli Fuad BaşgilHüseyin AtayAbdul Hasan Ali Nadwi (Hindistan),Dr. Zaki Ali (Cenevre), Hulusi Ahmed Schmiede (Berlin)…

Elimizdeki bu üç sayıda görüldüğü kadarıyla 1950’li yılların sonunda ülkemizde dinî hassasiyeti yoğun olan ilim ehli bir araya gelerek, yaşadıkları dönemin meselelerine sahip çıkmak, onları incelemek, yorumlamak ve İslami kaynaklara müracaat ederek bu meselelerle ilgili görüş beyan edip insanlara yol göstermek istemişler. Bulunduğumuz noktadan bakıldığında da çok da anlamlı bir işe kalkışmışlar. Allah onlardan razı olsun.

İslam dergisi
(+)

İlmî ve ahlakî kemalât nasıl hasıl olur?

İslam dergisinin elimizdeki ilk üç sayısında hakikaten birbirinden güzel makaleler ve haberler var. Bunlardan bir tanesi de “Yeni İlm-i Kelam Dersleri” başlıklı ve M. Celaleddin Ökten’in yazdığı makale ki şöyle başlıyor: “İnsanın kemalâtı iki türlüdür. Biri ilmî kemalât, diğeri ahlakî kemalâttır. Bu iki nevi kemalâtın hedefi de ikidir:

1. Fikr-i Saib (saib, doğru demektir. Sevab kelimesi ile aynı köktendir) yani Hak.

2. Amel-i Saib yani Hayr.

İlmî kemalât Hakka, ahlakî kemalât hayra vasıl olmakla hâsıl olur.”

Bu başlangıç bana rahmetli Sabahattin Zaim hocamızın talebelerine bir tavsiyesini hatırlattı. Rahmetlinin şöyle dediği söylenir: “Bir işe adam seçerken iki özelliğine dikkat ediniz. Birincisi meslekî yeterlilik (ki ilmî yeterlililik olarak da anlaşılabilir), ikincisi ise ahlakî yeterlilik.”

Alıntı yazıda anlatılan kemalât ölçüsü ile ne kadar da uyumlu değil mi? Bu güzel insanlar aynı kaynaklardan beslendikleri için farklı alanlarda bile birbirleriyle uyumlu yaklaşımlarda bulunuyorlar ki bu, sonraki nesiller olarak bizler için ciddi bir ders hükmünde.

Dünya Müslümanlarına bigâne kalmamışlardı

Son olarak derginin arka sahifelerinde “Dünyadaki Müslümanlardan Haberler” diye bir bölüm ayrılmış ki burası da bana bir hayli ilginç geldi: Berlin Teknik Üniversitesi’nde açılan mescidin tasviri, Zengibar’daki muhabirin bildirdiği habere göre dindar bir zat olan Sultan’ın Ramazan boyunca çok defa bizzat kendisinin camide imamlık yaptığı, Fas’ın istiklaline kavuşması, Endonezya’da son seçimlerde Mescuri Müslüman Partisinin ağır basması ve Malezya’da 6 milyonluk nüfusun yüzde 60’ının Müslüman oluşundan bahsedilmekte…

İslam dergisinin ilk üç sayısını ele alarak yaklaşık 55 yıl öncesine gittiğimiz bu kısa seyahatimizi dergideki bir sanat yazısından yapacağımız alıntı ile noktalayalım: “Dinî bir mecmuada sanata bu kadar mühim bir yer ayırmamızın hikmetine gelince: Şüphesiz ki sanat sanat içindir diyenlerden değiliz. Çünkü sanat bir din değildir. Fikrî, siyasî, iktisadî yönlerden çeşitli hadiselerin peşinde sürüklenen başıboş bir sanat, içinde bulunduğu cemiyette anarşi ve disiplinsizlik doğurur. (…) Kısacası sanat İslam içindir…”

İslam dergisi muhakkak ki kendi döneminde önemli bir işlev görmüş ve emanetin bizlere kadar gelişinde ciddi bir katkı sağlamıştır. Emeği geçenlere şükranlarımızı sunuyor, bu dünyadan göçenlere Allah’dan rahmet diliyoruz.

 

Erhan Erken hatırlattı

ŞUBAT 2013  DÜNYA BİZİM

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir