AYNA

Aynanın karşısında elinde makasla sakallarını düzeltiyordu. Esasında bu bir düzeltme mi yoksa başka bir şey mi diye kendi kendine sormadan da edemiyordu.
Önce fazlalıkları almıştı. Daha sonra “haydi biraz daha kısaltayım” diyerek tekrar kesmeye koyulmuştu. Yarım saattir bir oradan bir buradan diyerek neredeyse yüz etinin görüneceği bir seviyeye indirmişti sakallarını.

Talebeliğinden itibaren bıraktığı, bazı devreler çok büyük misyon yüklediği, kimi zaman özenle bağladığı sarığın altından duruşunu keyifle izlediği sakalı, son yıllarda aynada gözüne fazlaca dokunmaya başlamıştı. Sosyal hayatın içine çokça girdiğinden midir, “konjonktür” denilen o meçhul çevre şartlarından mıdır, gittikçe sıkça takmaya başladığı kravatın üzerinde pek de yakışır durmadığı için midir, nedir bilinmez, her geçen gün daha bir sorguladığını hissediyordu sakalını.

Hem öğrencilik dönemlerinden beri kendisine eşlik eden birçok arkadaşı da çeşitli sebeplerle sakallarını kesmişti. O sebepler, vakti zamanında kendi ölçülerine göre “muteber” gördükleri sebepler mi, yoksa ‘sudan’ şeyler mi, orasını pek kurcalamak istemiyordu.  Sonuç olarak arkadaşlarının büyük çoğunluğu hali hazırda tıraşlı durumdaydı.

Bütün bu karmaşık duygular içinde biraz daha keseyim, biraz daha keseyim derken sakalı, sakallıktan çıkmış adeta tüyleri yolunmuş kuşa dönmüştü. O sırada mutfaktan, içerideki odada kurulu sofraya tabakları taşıyan hanımı, beyinin ayna karşısındaki halini fark etmiş ve adeta irkilerek:

—Aaa Hasan, bu ne hâl, ne yapmışsın sakallarını? Dedi.

—Hiiç, sadece düzeltiyorum…

—Ne düzeltmesi canım, hiç bir şey kalmamış ki. Ya bırak, adam gibi sakala benzesin, ya da tamamen kes, biraz da o şekilde dolaşırsın, değişiklik olur.

—Bu kadar seneden sonra olur mu? Yıllarca sakalları muhafaza et. Delikanlılık çağında ısrarla bırak. Okuldayken, yeni işe müracaat ederken, yok şu kuruma resim verirken, yok başka bir yerde bulunurken bu işin adeta mücadelesini ver, sonra “şıp” diye kesiver. Hadi kestiğin zaman çok daha önemli bir işe yarayacaksa neyse ama şu anda o tür bir sebep de yok.

—Esasında doğru söylüyorsun da, şartların değiştiğini de göz ardı etmemen lazım. Artık yaşın ilerledi, olgunlaştın. Çok daha önemli vazifeler seni bekliyor. Topluma hizmet edebileceğin, bu sayede yıllardır edindiğin birikimini daha geniş kitlelere aktarabileceğin fırsatlar önüne çıkacak gibi görünüyor. Peygamberimizin (s.a.v) sünnetini bu tür bir yolla ifa etmek de yabana atılır bir tercih değil gibi düşünülebilir. Bunları sen de biliyorsun. Önüne bu tür fırsatlar çıktığında (ki yakın zamanda çıkacak gibi) dış görünüşünün -imaj mı deniyor?- daha geniş bir yelpazeye açılabilecek türde olması, tahmin ediyorum ki tercih edilir bir husustur. O noktada keseceğine şimdi kesmen bence daha uygun olabilir.

—Yahu hanım, sen neler söylüyorsun. Kafamı allak-bullak ettin. Gerçi, zaten allak bullaktı da belki benim dillendirmekten ürktüğüm şeyleri ‘pat’ diye söyleyiverdin.
Yarım saattir şu ayna karşısında neler çekiyorum. Tam yarama tuz bastın adeta. Esasında sana hak vermemek elde değil.

***
—Evet, daha önemli hizmetler için insanın bazen kendinden fedakârlık etmesi gerekiyor, galiba.

Bu diyalog “kökten kesme” kararı almasında önemli bir dayanak noktası olmuştu. Hasan, aynaya doğru döndü. Aynanın yanındaki dolaptan, evlenirken hanımı tarafından kendisine hediye olarak getirilen tarihî tıraş takımını çıkardı. Yanaklarını sabunlamaya başladı.
Tıraş makinesinin sakallarını keserken çıkardığı her ses adeta kulaklarını çınlatıyordu.
Bu sadece basit bir sakal tıraşı mıydı?
Yoksa bir hesaplaşmanın neticelendiği bir an mıydı?
Veya üzerine o büyüklükte bir anlam yüklenemeyecek boyutta daha alt bir problem noktası mıydı?

Kafası bu sorularla karman-çorman olan Hasan, büyük bir itina ile bitirdiği “işi”nin sonunda yanaklarına ‘after shave’ini sürerken yeni yüzüne aynada anlamlı anlamlı bakıyordu…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir