ÜÇ MODEL

İktisadi hayat içerisinde aktif olarak yer alan Müslümanların davranışlarını analiz edebilmek için kabaca üç tür model oluşturmak mümkün. Bir Müslüman’ın ele aldığımız herhangi bir modelin tüm özelliklerini taşıması her zaman ihtimal dahilinde olmayabilir, ama iktisadi hayattaki Müslümanların hareketlerine, karar alışlarına yön veren eğilimleri bize göstermesi açısından modelleştirme bize önemli kolaylıklar getirecektir.

Birinci modelimizde ele alacağımız örnek tipi, “Rahmete ve berekete yönelik davranan Müslüman” ana başlığı altında inceleyeceğiz.

Böyle bir kişi, haramdan kaçınır, şüphelilerden mümkün olduğunca uzak durur. Banka ve hatta finans kurumları ile hiçbir ilişki kurmamaya çalışır. Şehir dışı ödeme ve tahsilatlarında posta çeki hesabı kullanır. Çeşitli şüpheli ilişkilere girer korkusuyla sadece küçük çaplı ticari organizasyonlara kalkışır. Onun için mühim olan, işinin büyümesi veya iktisâden güçlü olmak değil, boğazından geçen lokmanın helâl ve katışıksız olmasıdır.

Karnında haram lokma olanın duasının kabul edilmeyeceği korkusu, onun hareketlerinde birinci referans noktasıdır.

Hep peşin alış-satışlar yapmaya çalışır, vadeli olarak alış verişten mümkün olduğunca kaçar. Fıkhî olarak peşin ve vadeli satışlar arasında doğabilecek fiyat farkının caiz olduğunu bilmesine rağmen, bu tür bir alış-veriş onu rahatsız eder. Yaptığı iş sahasının, dînî hedefleriyle alakalı olan yönünü sürekli düşünür. Mesela bir iş gereksiz tüketime yönelik ise o sahaya girmemeye gayret eder.

Bir sermaye sağlama şekli olarak faizle kredi almak yerine hisse senedi piyasasının yaygınlaşmasını müsbet görmekle birlikte, hissesini alacağı şirketin faizle veya gayri İslâmi yöntemlerle iş yapabileceğini düşünerek borsadan hisse almaya yanaşmaz. Endeksin elli binlerin üstüne çıkması onun için cezp edici bir mahiyet arz etmez.

Herhangi bir sebepten nakit sıkıntısına düşmüş bir insandan kendisi için çok kârlı olsa da kesinlikle mal almaz.

Devletle en küçük bir kredi, teşvik işine girmez. Enflasyonun altında negatif faizle alınacak teşvik kredisine veya yatırımın belli bir miktarının geri ödenmesine yönelik herhangi bir projeye sıcak bakmaz. ‘Birilerinin hakkını yerim, bundan dolayı da Allah’ın rahmetini celbedemem’ korkusuyla bu sahalara gözünü ve kulağını kapatır.

Arabasını, evini ve malını sigorta ettirmez. Sigorta ilişkisine girdiği kurumların birikimlerini nemalandırma biçiminin genelde gayri İslâmi olduğu fikriyatına sahiptir. Bu fikriyat sonuçta maddî açıdan kendi zararına olsa da, sigortaya yine de menfî gözle bakar.

Bağ-Kur ve SSK konusunda da rahat değildir. Herhangi kanuni bir mecburiyet olmasa onlarla bile ilişkiye girmeyi düşünmez. Bu konuda hassasiyetli olan bazı insanlar çalışırken ödedikleri primleri altın cinsinden hesap eder. Pirimlerinin toplamı emeklilikten sonra, altın cinsinden ödedikleri değerden fazlaysa bu farkı almazlar veya alsalar da kendileri için kullanmazlar

Bu modeldeki insanların tasarruf aracı olarak genellikle altını seçtikleri müşahede edilmektedir.

Zikrettiğimiz birinci kategorideki şahısların arasından maddi açıdan büyük birikimler yapanların çıkması pek mümkün olmamaktadır. Zaten bu türün aradığı da büyük maddi birikim değildir. Mühim olan, iktisadi hayatta Allah’ın rahmetini celbetmektir. Bu yolla en büyük güç olan Allah’ın gücünü arkalarına almayı hedeflemektedirler. Bu zümre mensupları, onların aile efradı kısmî ve dönemsel zorluklar çekebilir,  lakin İslâmi teorinin ve emanetin hiçbir zedelenmeye uğramadan sonraki nesillere intikalini bu yolla mümkün görür.

İkinci modelimizi “İktisadi hayatta maddi gücü kazanmak için çalışan ve imkanı ölçüsünde her yolu deneyen insan tipi” olarak isimlendirebiliriz. Bu tip için içinde yaşadığı zemin çok önemlidir; imânî açıdan teslim olmuş olmasına rağmen içinde yaşadığı sistemin tüm kurallarına riayet edilmesi ve onlardan tümüyle istifade edilmesi prensibini kendisine şiar edinmiştir.

Biraz çeşitlendirirsek; işinin gelişmesi için gerekli finansmanın sağlanmasında banka veya teşvik kredisi, ihracat kredisi veya tüketici kredisi türü tüm yolları kullanır. İşyerini çağdaş ölçülere göre dizayn eder, sekreterinden çaycısına kadar tüm personelinin prezantabl (!) olmasına azami dikkat gösterir. İşçi-işveren münasebetlerinde kanunlar ve cari piyasa kuralları dairesinde kendisi için maksimum faydayı sağlayacak tüm yolları kullanır. Yatırımları konusunda bazı temel tercihler (içki üretimi gibi) hariç çok seçici değildir.

Giyiminden, arabasının markasına ve modeline kadar ‘oyunun kurallarına uygun’ olacak tüm ayrıntılara dikkat eder.

Borsa, futuring (gelesiye alış-satış) tahvil, repo, yatırım fonları, rasyonel olmak koşuluyla onun için alternatif kazanç yollarıdır.

Evinden arabasına fabrikasından yaşamına kadar sahip olduğu hemen her şey sigortalıdır. Ana ilkesi maddi olarak maksimum getiriyi elde etmek ve yine maddi kayıpları en aza indirmek ve bu yolla elde edilen güçle de inancı yönünde hizmet edebilmektir.

Bu modele uyan Müslümanlar önemli bazı suallere de cevap arama mükellefiyetini taşıyorlar. Mesela yukarıdaki kıstaslara dayanan bir Müslüman için zekât oranı kırkta bir midir? Yoksa onun için gösterilecek örnek harpte malının tamamını veren Hz. Ebubekir (r.a) veya malının yarısını veren Hz. Osman (r.a) mıdır?

İslam’ın çok özel şartlar içinde izin verdiği bazı izinleri kullanarak kazanılan bir maddi güçten, o gücü kullanan insan, kendi nefsi için ne ölçüde faydalanabilir?

Tarifi yapılan insanın konumu,  işinin genel müdüründen öte bir anlam taşır mı? ( veya taşımalı mıdır?)

İkinci modelimiz için cevap arayan sorularla ilgili bu kadarla iktifa ederek üçüncü modelimize geçebiliriz.

Bu modelimizdeki şahısların genel özellikleri “Yaptıkları işe kendilerinden ayrı tüzel bir kişilik mantığı” ile bakabilmeleridir. Yani biraz daha açarsak kendi gerçek kişiliklerini firmalarının tüzel kişiliğinden bütünüyle ayrı tutabilmektedirler. Kapitalist sistemin bir ürünü olan tüzel kişiliğin, o sistemin gerçeklerine ve kaidelerine uygun olarak hayatiyetini sürdürmesinin tabiî olduğunu düşünmektedirler. Bu kişilerimiz, tüzel kişiliğe bakışta seküler, kendileri ile ilgili şahsî kararlarında dine dayalı bir davranış içindedirler. İşlerinin başındaki yüzleri ile mesai sonrasındaki yüzleri birbirine taban tabana zıttır.

Bu model içindeki bir insan, firması paraya sıkıştığında veya yatırım için finansmana ihtiyaç duyduğunda rahatlıkla kredi alabilmekte, fakat kendi özel ihtiyacı için kesinlikle kredi kullanmamaktadır. İşçisini asgari ücretle çalışmayı sistem gereği olarak çok normal görmekle birlikte aynı çalışanına çeşitli yollarla zekât veya sadaka fonundan destek olabilmektedir.

Üretilen mamullerin tanıtımında çağdaş reklâm yöntemlerinin her türünü gayet rahatlıkla kullanabilmekte fakat evine televizyon almamakta veya en ufağından alarak, çoluğunu- çocuğunu bu aletin zararlarından korumaya çalışmaktadır.

İkinci modele özellikle, maddi gücü oynama noktasında benzeyen üçüncü modelimiz daha ilkeli, hayatının kurtarabildiği kadar bölümünü İslâmi temel kurallarına göre yaşamaya çalışmaktadır. Bunun yanı sıra iş hayatı içinde daha fazla maddi güce ulaşmayı veya varolan gücü kaybetmemeyi hedeflemektedir.

Kaba hatlarıyla tariflerini yapmaya çalıştığımız bu modellere karşı en iyisi veya en kötüsü budur, ya da tercihimiz şu modelden yanadır demenin, geldiğimiz noktada çok fazla anlamı olmayacağı âşikârdır. Yapılması gereken, yukarıda tarif edilen tiplemeleri kendi içinde geliştirmek, belki daha başka eklemelerle çeşitlendirmek ve üzerlerinde derinlemesine durup tartışarak daha iyi, en iyi gibi noktalara varabilmek olmalıdır.

Müslümanlar, hangi modele daha yakın olurlarsa olsunlar, ‘Kitab’a ve sünnete bağlılıklarını kaybetmedikleri ve niyetlerini hâlis tuttukları oranda Allah’ın yardımıyla en iyiye ve en doğruya doğru gideceklerine inanıyorum

ERHAN ERKEN

Nisan 1995 MUSİAD BULTENİ

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir