HİCRİ YILBAŞI NE DEMEK?

Yeni bir Hicrî yıla daha girdik. Her bir hicrî yıl, 1423 yıl evvel Hz. Peygamber’in (a.s), can dostu Hz. Ebubekir ile birlikte Mekke’den Medine’ye doğru hicret niyetiyle yola çıktıkları tarihin sene-i devriyesi. Hicret, Hicrî takvimin başlangıcı. Hicrî yılbaşı, içinde İslâm tarihinde birçok önemli olayın geçtiği Muharrem ayının ilk günü…

2000’li yıllarda, Prof. Dr. Teoman Duralı’nın tabiriyle Çağdaş İngiliz-Yahudi Medeniyeti’nin hâkimiyeti altındaki bir dünyada, dini hayatı yaşama ile ilgili en masum taleplerin bile abartılı bir şekilde karşılanıp baskı uygulandığı bir ülkede, Hicrî ylbaşını kutlamanın hatırı sayılır bir önemi var mıdır? Diye birçok kereler kendi kendime soruyorum.

Peygamber Efendimizin (a.s) ve ona inanan müminlerin, ilk vahiyden itibaren geçen yaklaşık 11 yıl boyunca, Mekke şehrinde büyük bir zulme uğradığı, İslâm tarihini okuyan herkesin malumudur. Mekke’de Müslümanlara karşı yapılan zulüm dayanılmaz bir hal alınca müminlerin bir kısmı önce Habeşistan’a hicret ettiler, daha sonra da Medine’ye hicret başladı. Yüce Peygamber de 622 yılının Muharrem ayının birinci günü, meşakkatli bir yolculuğa çıkmıştı. Baba yurdu olan şehri bırakıp, dinini daha iyi yaşayabileceği başka bir diyara doğru göçüyordu.

Hicri yılbaşını kutlayan bu günün Müslümanları, 1423 yıl evvel yaşanan bu olaydan kendileri için nasıl bir ders çıkarıyorlar?

Dinini arzu ettiği gibi yaşayamadığı bir zemini değiştirmeyi düşünen, buna karar veren ve bunu uygulayan Müslüman sayısı acaba ne kadar?

Sözle ifade edilen, fakat değil fiil ile tatbik edilmesi, zihnen bile düşünülemeyen bir hicretin yıldönümünün coşkuyla kutlanmasının kıymet-i harbiyesi var mıdır?

“Birilerinin her yıl 1 Ocak tarihinde kutladıkları yılbaşıları var da, bizim olamaz mı?” tarzı bir düşünceyle 1 Muharrem’i, Hicrî yılbaşı olarak kutlamayı düşünen Müslümanları tamamen kınamak niyetiyle bu cümleleri kaleme almıyorum. Moral ve motivasyon olarak bu tip gün ve gecelerin kısmen faydalı olabileceğini de savunabilirim. Fakat işin aslının bu olmadığı, içinde hicretin gerek davranış, gerekse de düşünce boyutuyla yer almadığı bir Hicrî yılbaşının, aslında hatırı sayılır bir öneminin olmadığına dikkat çekmek için bu soruları soruyorum.

Hicret fikri, bilindiği gibi çok dinamik bir anlam taşımaktadır. Yüce Allah’ın bizden, yine bizim faydamız için, yaşanmasını istediği hayatı yaşamamıza engel olan şartların bulunduğu mekânlardan, eğer onları değiştirme imkânlarımız tamamen tükenmişse çıkmak ve bu şartların daha elverişli olduğu başka mekânlara doğru gitmek… Ama bu gidişin içinde muhakkak geri dönüş fikrini ve inancını muhafaza etmek… Hicretin belki de en özet ifadesi budur.

Bazen bir ülkeden hicret edilebilir, bazen bir şehirden, bazen bir ilçeden veya sokaktan… Bir okuldan, bir işyerinden, belki bir sektörden… Hicrette aslolan illâ, içinde bulunulan bir alandan belli bir kilometre uzaklıktaki başka bir yere gitmek değildir.

İnancını yaşayamadığın bir yerin şartlarını daha iyi şartlara dönüştüremiyorsan ve bir zaman sonra bu şartlar senin yaşantını büsbütün kısıtlar hale geliyorsa, o zaman daha iyi şartların olabileceği yerlere, alanlara gitmektir hicret…

Fakat bulunulan yerin, belirli bir zaman için bile değiştirilmesi ciddi bir külfettir, çok önemli bir olaydır. Zaten bu kadar önemli olmasa koca bir zaman kavramının başlangıç tarihi olarak bu olayın seçilmeyeceği herkesin malumudur.

Demek ki Hicrî yılbaşının 1 Ocak’taki Miladi yılbaşı kutlamalarından nitelik açısından çok büyük bir farkı vardır. Bu farkın fark edilmesi yolunda daha derin düşünülmesi, hepimizin üzerine düşen ciddi bir görevdir.

1 Muharrem 1423 tarihinin, daha aydınlık günleri arzulayan tüm inananların bu arzularına ulaşmalarını sağlama yolunda önemli bir başlangıç olmasını diliyorum.

ERHAN ERKEN

Müsiad Bülten 2002

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir