Meselemiz sadece McKinsey mi?

Türkiye’nin Yeni Ekonomik Programının (YEP) devreye girmesi ve bu programın denetiminin McKinsey adlı bir Amerikan şirketine yaptırılacak olması kafaları iyice karıştırdı. Her ne kadar McKinsey daha çok danışmanlık firması olarak bilinmesine rağmen olayın ilk ortaya çıktığı devrelerde Yeni Ekonomik Programının kontrolünün bu firma tarafından yapılacağının ifade edilmesi denetim fonksiyonunu daha fazla ortaya çıkarmıştı.

Peki şöyle bir kaç soru ile başlayalım:

Bu tarz bir denetim yaptırılması veya bu tarz bir firmaya temel ekonomik programla ilgili danışılması bizatihi kötü bir eylem mi?

Tercih edilen firma işinin ehli bir firma mı yoksa değil mi?

Maksat amaca uygun bir denetim yaptırılması ise pekala olabilir ve bu da kötü bir şey değildir.

Ayrıca seçilen firma işinin ehli bir firma ise, ki McKinsey, bu işin kriterlerine göre değerlendirildiğinde uluslararası düzeyde saygınlığı olan ve tercih edilen bir firma, o zaman neden yaptırılmasın.

Üstelik bahse konu firma, daha önceleri de Türkiye’de hem kamu hem de özel sektörde ciddi işler almış bir kuruluş.

Firmanın yapısı, arkasındaki sermaye yapılanmasını bu tartışmada özellikle değerlendirme dışı bırakıyorum. Çünkü konu finans, uluslararası sermaye gibi noktalara geldiğinde bunların arka bahçelerinin nereye açıldıkları gün gibi aşikar.

Fakat tüm bunlara rağmen gönül şunu isterdi ki, her konuda milli ve yerli olmanın çok öne çıkarıldığı böylesi bir dönemde denetim firmasının da özellikle yerli ve milli olması tercih edilmeliydi

Bu tarz bir tercih tutarlılık noktasında pek isabetli olmadı. Bizim gördüğümüzü hükümet göremedi mi? Gördü de bizim bildiğimizin dışında bu tercihte başka saikler mi rol oynadı? Onları bilemiyoruz

Bir ay önce ABD ile neredeyse köprüleri atma safhasına gelmiştik

Malum olduğu üzere, bundan daha bir ay evvel ABD ile ciddi bir sorun yaşamışken ve daha bu sorun tam olarak vuzuha kavuşmamışken, ABD’nin finansal açıdan adeta simge kuruluşlarından birisiyle üstelik ekonomik muhtevalı bir ilişkiye girmek izahı çok zor bir durum ortaya çıkardı. Bir ay evvel doları boykot etmeyi, I Phone’ları kullanmamayı, Starbucks’ları nerede ise ülke dışına kovalamayı, WhatsApp’ları terkedip Bip’e geçmeyi hararetle savunmamış mıydık? Firma listeleri yapıp yabancılarla bir şekilde ortaklığı olan bir çok firmayı töhmet altında bırakmamış mıydık?
Bunların pek de doğru olmadığını ve hadi yapılmaya karar verildi ise bile, yapılış maksadını fazlasıyla aştığını düşünmekle birlikte, maalesef bu davranışlar kısa bir süre önce ülkemizde vuku buldu

Bütün bunların akabinde, ekonomik anlamda girilen dar boğaza bir çözüm getirebilmek amacıyla hemen ekonomiye fren yapan bir politika ilan edilmesi (YEP) ve uluslararası finans çevrelerinin adeta barometresi gibi bir kuruluşla anlaşma yapılması, zihinlerde IMF çağrışımlarının uyanmasına yol açtı. Bu kadar ani bir tavır değişikliği sonrası şartlar aynı olmasa da insanların aklına bu tip çağrışımların gelmesi çok tabii idi. Eh muhalif unsurlar da bu tip bir algı uyanmasına ustaca katkıda bulundular. Bu da onların arayıp da bulamadıkları bir fırsattı.

Türkiye 16 yıldır Ak Parti tarafından yönetiliyor

Hükümetin ilgili bakanları ise bu tarz yorumlar yapanları sert bir şekilde eleştirdi. Fakat eleştirmek yerine; Türkiye Ekonomisi 16 yıllık bir Ak Parti iktidarı sonrası nasıl böyle bir çizgiye geldi?

Hükümetin burada ne tür eksiklikleri oldu?

İlişki kurulan danışmanlık ve denetim firması neden bu tarz bir seçimle gündeme geldi?

ABD ile ilişkilerdeki bu makas değişikliğinin bundan sonra alması muhtemel şekil nasıl olmalı?

gibi konulara daha açık izahatlar verilseydi, muhtemelen çok daha isabetli olurdu. Üstelik reel ekonomi alanında döviz ve faiz yükselmelerinden dolayı ciddi sıkıntı çeken firmalara yönelik; “ biz sizin sıkıntılarınızı anlıyoruz, şöyle şöyle tedbirler düşünüyoruz deselerdi halkın hiç olmazsa sözle derdine derman olabilirlerdi.

Oysa; kriz filan yok, bu laflar spekülatif laflar, yanlış ve hatta düşmanca algılar oluşturuluyor, sözleri sıkıntı çeken insanları daha da bunalttı ve bunaltmaya devam ediyor.

Bu insanların içinde hükümete ve icraatlarına muhalif bulunanlar olabilir fakat çoğunluğu bu iktidarın hasmı değil ki? Bu insanlar yıllardır destekledikleri iktidarın yönetimi altında ortaya çıkan bir ekonomik sıkıntı ve daralma sürecinin nedenleri ile ilgili daha açıklayıcı izah ve tedbir beklerler ki bu da haklarıdır. Çünkü ekonomik buhran döneminde insanlar yıllardır elde ettikleri birikimlerini kaybediyorlar. Hükümette bulunan veya bürokratik kademelerde yer alanların büyük bölümünün bu tür sıkıntıları aynel yakin bilebilmeleri maalesef mümkün olmuyor ve o sebepten de çoğu zaman sıkıntıların derecesini farkedemiyorlar. Çünkü ekonomik sıkıntı onların aile bütçelerini birinci derece etkilemiyor.

İş dünyası ve gönüllü kuruluşlar hiç de rahat değil

İş dünyasının çok önemli kesimi, sivil toplum kuruluşlarında ülke meselelerine kafa yoran insanlar ve halkımızın içinde bu işleri dert edinenler, içinde bulunulan bu hali kendi aralarında sessiz ve derinden müzakere ediyorlar. Büyük çoğunluğunun içi rahat değil. Çok hızlı değişen söylemler ve dost, düşman, müttefik tanımları onları rahatsız ediyor. Bu hali, pek azı müstesna, yüksek sesle dillendiremiyorlar. Hükümete her halükarda destek olmayı seçmiş fakat bunu yaparken bazen kaş yapayım derken göz çıkaran kişilerin söylemleri ise bahsi geçen samimi ve sessiz çoğunluğu tatmin etmiyor.

Özet olarak bence burada dikkat çekici noktaların başında kısa süre içerisindeki özellikle ABD ve Avrupa ülkelerine karşı takınılan tavırlardaki çok ciddi söylem ve politika değişikliği gelmektedir.

Bu değişimin sebepleri daha anlaşılabilir bir tarzda izah edilebilmelidir.

Şayet bu tavırlar, duruma göre değişebilen politik tavırlarsa o zaman bu tavırları alırken halkı sanki bu politikalar artık her daim uygulanması gereken politikalarmış gibi motive etmek, hatta bu motivasyonun dozajını fazlaca arttırmak ne kadar isabetlidir?

Bu hızlı değişimler karşısında geniş kitleler önemli ölçüde açmaza düşüyorlar. Hem kendi konumlarını hem de sevdikleri insanların değişimlerini izahta zorluk çekiyorlar.

İlave olarak Türkiye ekonomik anlamda dengelerini muhafaza etmek ve de kalkınmak için dış sermayeye ihtiyaç duyuyor ise bu tarz sert değişimler o sermaye kesimlerinin de kafalarını karıştırıyor. Sonrasında ise bu karışıklığı gidermek için yine sürpriz kararlar almak zorunda kalıyoruz bu da ayrı sorunlara yol açıyor.

Son olarak hükümet yetkililerinin, ekonomik anlamda ortaya çıkan ve yeni bir ekonomik program uygulanmasına ihtiyaç hissettiren menfi gelişmelerde, kendi hatalarını da açıklıkla ortaya koyan ve bu sıkıntılarda ciddi olarak zarar gören vatandaşın dertlerini ciddiye aldıklarını ifade eden bir söylem içine girmelerinin meseleleri daha kolay çözmek açısından yararlı olacağını düşünmekteyim.

Velhasıl konuştuğumuz konu ülkemizin yeni ekonomik programının uygulanma safhalarını denetlemek üzere bir danışman firma seçmek gibi görünse de bunun çevresinde ve arka planında çok girift meseleler bulunuyor

Allah ülkemizi ve İslam ümmetini sıkıntılardan muhafaza etsin

Son gelişmeler üzerine bir kaç ilave not:

Mc Kinsey ile yapılan anlaşmayla ilgili tartışmalar devam ediyor. Sözkonusu firmanın denetim ağırlıklı mı yoksa sadece bir danışmanlık firması mı olduğu konusu son günlerde bir hayli öne çıktı. Bizim yazımızın ana ekseni hükümetin önceki aylardaki söylemlerinin hemen akabinde ABD menşeli bir firma ile bu tip çok stratejik bir bağlantı kurmasının tutarsızlığı üzerine olduğundan bu tartışma esas itibariyle değerlendirmemizi birinci elden etkilemiyor.

McKinsey daha çok yönetim danışmanlığı yönü ağırlıkta bir firma olarak biliniyor. Fakat ilgilendiği kamu ve özel firmalara yönelik inceleme ve tavsiyelerinin sürecini ve sonuçlarını da kontrol eden ve denetleyen bir yönü de var. Firmanın kendi web sitesinde “müşterilerimize nasıl yardımcı oluyoruz” başlığındaki bölümde bu çerçevedeki kontrol ve denetim örneklerine yer verilmiş.

Ayrıca McKinsey ile anlaşma yapıldığı açıklaması sırasında Bakan Albayrak’ın kullandığı ifadeler de bu tür bir algıyı kuvvetlendirmişti

İlk açıklamasında “Yeni ekonomi programı bünyesinde kurulan Maliyet ve Dönüşüm Ofisi’ni işaret eden Albayrak “Uluslararası yönetim şirketi McKinsey ile çalışmaya karar verdik. 16 bakanlıktan temsilcilerin bulunduğu bu ofis, tüm hedeflerimizi ve sonuçlarımızı her çeyrekte kontrol edecek” demişti.

Anlaşılan denetim sözcüğü üzerinden IMF ve Duyun-u Umumiye benzetmeleri zihinleri karıştırdığından danışmanlık vurgusu son açıklamalarda fazlaca öne çıkarılıyor.

Biz ise yerli ve milli vurgusu ile yakın zaman önceki ciddi ABD firmaları ve ürünleri karşıtlığının, son olaydaki tam zıddı davranışlarla beraberce nasıl izah edilebileceği üzerinde durmaktayız.

Her durumda fikr-i takip ve tutarlılığın önemli olduğunu bir defa daha vurgulamakta yarar görmekteyiz

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir