RAMAZAN HOŞ GELDİ AMA ACABA BİZDEN RAZI OLARAK GİDECEK Mİ?

Ramazan ayı Müslümanlar için yılın en önemli zaman dilimlerinden birisidir. Bir ay boyunca tutulan oruç bu aya ait özel bir ibadettir. Yatsı namazı sonrasında kılınan teravih namazı yine Ramazan’a has bir sünnet namazdır.

Ramazan ile adeta özdeşleşen ibadetlerden biri de Hz.Peygamber (a.s) Efendimiz ile Cebrail (a.s)’ın her yıl yaptıkları karşılıklı Kur’an tilavetinden mülhem Mukabele okumalarıdır. İslam Dünyasının hemen her köşesinde yüzyıllardır Müslümanlar Ramazan aylarında mukabele okumakta ve Kur’an-ı Kerim’i hatim etmektedirler. Bu hatim olayının sadece Kur’an’ı yüzünden okumaktan öte, manasını da anlayarak tekrar edilmesi Müslümanların esas kaynakları ile muhatap olmaları açısından çok önemli bir faaliyettir.

İslam’ın beş şartından biri de bilindiği üzere Zekat ibadetidir. Müslümanlar genellikle üzerlerine farz olan zekatlarını bu aya rastlatıyor ve fakirlere bu ay içinde yoğun bir zekat ödemesi yapıyorlar. Ramazan ayı maddi anlamda toplumsal farklılıkların bir nebze de azaltılması açısından büyük bir önem taşımaktadır. Zekat, zenginin kazancından fakirlere bahşettikleri bir değer değil, mallarındaki ihtiyaç sahiplerinin haklarını onlara iade ettikleri bir ibadet türüdür. Bu ibadetin esas mantığında, fakirler zenginlere değil zenginler fakirlere borçludurlar ve borçlarını ödemektedirler.

Tabii bir aydan hayırlı olarak tavsif edilen Kadir gecesinin genelde Ramazan’ın son 10 günü içinde aranıyor oluşu ve yirmiyedinci geceye de özel bir önem verilmesi Ramazan ayının önemini bir kat daha arttırmaktadır. Kadir gecelerinde özellikle büyük şehirlerde yaşanan canlılık, bir yönüyle insanımızın din ile olan bağlantısını ciddi bir şekilde anlatan göstergelerden bir tanesidir

 

.

İstanbul Fatih’de Hırka-ı Şerif Camii’nin yakınlarında oturan biri olarak her yıl Kadir gecesinde hissettiğim coşkuyu burada zikretmenin önemli olduğunu düşünmekteyim. Normal hayatta din ile en alakasız görünen kitilelerin bile bu gece din ile, Allah ile ve O’nun sembolik bir ifadesi olan cami ile ilişkilerini gösteren bu hareketlilik, ülkemizde tüm olumsuzlara rağmen insanların İslam ile gönül bağlarını ifade etmesi açısından ümit verici bir haldir.

Ramazan ayı, içinde barındırdığı bu kadar önemli ibadetleri ile Müslümanların adeta yıllık bir arınma dönemidir. Esasında bir Müslüman için önemli olan, Allah ile olan irtibatını her daim canlı tutmak, sadece onun kulu olduğunu bir an bile unutmamak ve ibadetlerini az da olsa devamlı bir şekilde yapabilmektir.

Fakat bu gerçeğe rağmen insanoğlu bazen gevşeklik göstermekte, her daim aynı ibadet yoğunluğunu devam ettirememektedir. İşte içinde yukarıda bahsedildiği türde yoğun ibadetleri barındıran Ramazan ayı, onun öncesindeki Recep ve Şaban ayları, Ramazan’dan sonra Şevval ayında tavsiye edilen 6 gün oruçları, Müslümanları kendi hayatları üzerinde adeta yeniden tefekkür edebilme imkanı vermekte, hatalarını düşünüp kendi ile hesaplaşan insanlar yeni döneme daha bir hazırlıklı olarak devam edebilmektedirler.

Ramazanın ruhuna uymayan davranışlardan sakınmalıyız

Burada dikkatlerden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta, ibadet ağırlıklı olarak geçirilmesi gereken bu ayın ruhuna uymayan bazı eylemlerin belli dönemlerde sanki bu aya mahsus yapılması gerekenler olarak ortaya çıkmasıdır.

Nedir onlar?

En bilinen örnek; Osmanlı’nın son dönemlerinde Direklerarası denen, bu günün Saraçhanebaşı ile Vezneciler arasındaki bölgede gerçekleşen sufli eğlencelerin sanki Ramazan ayına has ve dinin özüne ters düşmeyen bir eğlence gibi gösterilmesidir. Bütün gün Allah’ın rızasını kazanmak için aç kalan Müslümanların iftar sonrası bambaşka bir havanın içine girmesi tek kelime ile üzücüdür.

Geçmiş dönemlerde yapılmış bu yanlışlara benzer bazı yanlışları bugün de maalesef görmekteyiz.

Özellikle büyük şehirlerde ve ilçe belediyelerin bir kısmında Ramazan ayında faydalı bir niyet olarak başlayan toplu iftarlar sonrası Ramazan’ın ruhuna uymayan eğlencelere varan programlar, özellikle yaz aylarında artma istidadı göstermektedir.

İnsanoğlu nefis taşıdığı için küçük bir rahatlama niyetiyle başlayan bir çok davranışın zamanla çizgi dışına çıkabilecek uygulamalara doğru evrilme tehlikesi her zaman mümkündür. Çizgi dışı davranışlar da yine zamanla yerleşerek sonraki dönemlere kötü bir gelenek olarak devam edebilmektedir.

Anadolu’da bazı bölgelerde kumar oyunlarının en fazla yaygınlaştığı zaman diliminin Ramazan aylarında olduğu da çok can sıkıcı bir gerçektir. Bu kötü alışkanlığın temelinde muhakkak ki oruç ve teravih sonrası ‘vakit geçirmek’ için insanların bir araya gelmesi gibi ‘masum’ bir niyet yatmaktadır.

Bu ‘masum’ niyet dönüşüme uğrayarak kumar gibi büyük bir illeti nesilden nesile taşımaktadır.

Oruç ibadetinin her safhasında birlik

Ramazan ayı ile ilgili diğer can sıkıcı bir konu da her sene ısrarla tekrarlanan Ramazan’ın başlangıç ve bitiş zamanlarıyla ilgili ihtilaflardır. Ramazan’ın başlangıç ve bitiş zamanları Allah tarafından ay hareketlerine bağlanmıştır. Ay’ın hareketleri çıplak gözle izlenebildiği gibi gelişen teknoloji ve ölçümleme imkanları ile birlikte dakika dakika tesbit edilebilmektedir. Tüm bu teknolojik tesbitler de zaten izleme fiili ile yapılmaktadır.

Güneş ve ay tutulmaları, herhangi bir yıldızın dünyanın yakınından hangi dakikada geçeceği gibi tesbitleri saniyesi saniyesine hesap edebilen teknolojiler nedense Müslümanlar için hayati önem taşıyan ayların ve günlerin hesabını yapamamaktadır(!).

Üzerinde önemle durmamız gereken gerçek, hayatın her safhasında Müslümanların birliğinin sağlanmasıdır. Siyasi, sosyal ve iktisadi konularda ortak reflekslere sahip olmanın yanında Müslümanların aynı anda Ramazan orucuna başlamaları, aynı anda bayram yapmaları, aynı anda Arafat’ta vakfeye durup uygun günlerde Kurban kesebilmelerinin sağlanması çok önemlidir .

İslam Konferansı Teşkilatı, İslam Dünyası Parlementer Birliği, İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruşları Birliği, İslam Dünyası Âlimleri Birliği ve buna benzer tüm kuruluşların öncelikli gündemlerinin başında bu hususların gelmesi gerekmektedir. Bugüne kadar bir çok çalışmalar yapılmasına, bazen de bir miktar mesafe alınmasına rağmen mevcut durum maalesef iyi bir noktada değildir. Ümmetin en büyüğünden en küçüğüne kadar ihtilaflarını çözmesi gereken kurumların bu güne kadarki performansları maalesef yeterli olamamıştır.

Bu yıl da, Müslümanların bir bölümü Cumartesi günü oruca başlarken diğer bir bölüm de pazar günü başlamıştır. Hatta ilk oruçlarını pazartesi günü tutacak ülkeler bile mevcut.

Buradan hareketle, Ramazan bayramının hangi gün olacağı konusundaki ihtilafları konuşmaya şimdiden hazırlanmamız gerekiyor.

Ama yine şiddetle vurgulamak isterim ki ümitsizliğe düşmeden, bu hedefe ulaşmanın mümkün olabileceğine dair inancımızı diri tutmak zorundayız. Bunu mümkün kılmak için tüm Müslümanlara görev düşmektedir. Hayati meselelerimizi çözemediğimiz her gece yatağımıza yattığımızda uykumuz kaçmalıdır.

Peki meselelerimiz çözülene kadarki süreçte takip edeceğimiz yol ne olmalıdır?

Türkiye’de isek Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (özellikle bugün için samimiyetine inandığımız kişiler bu kurumların başında bulunduğu için) va’zettiği bilgilere bağlı hareket etmek ama her an da bu kurumumuza problemi çözmesi için baskı yapmak olmalıdır. Tabii sadece DİB değil Dışişleri Bakanlığı ve ilgili Devlet Bakanlığına da bu konuyu çözme noktasında talepkar olmamız Müslümanlığımızın en önemli gereklerinden biridir.

Bu konuların, temel dini bilgileri maalesef istenen düzeyde olmayan büyük kalabalıkların önünde, medyada, meydanlarda ulu orta ve reyting niyetiyle tartışmak da faydadan ziyade zarar getirmektedir.

Son dönemlerde gündemimizi yoğun şekilde işgal eden oruca başlama saati ile ilgili tartışmalarda da aynı yolu izlemenin yararlı olacağını düşünmekteyim.

Aslolan her durumda Müslümanlar arasında vahdetin teessüs ettirilmesi, birlikten kuvvet, ayrılıktan hüsran doğacağının şuurunda olabilmemizdir.

Hayat imtihandır

Müslüman açısından her an göz önünde tutulması gereken en önemli gerçek, Yüce Allah tarafından imtihan gayesi ile bu hayatın kendisine bahşedilmiş olmasıdır. Bu gerçekten hareketle insanoğlu hangi dönemde yaşarsa yaşarsın kendi yaşadığı dönemin şartları içinde Allah’ın kendisinden beklediği davranışları her daim yapmak durumundadır. Tarih içinde geçirilen her dönemin avantajları ve dezavantajları farklıdır. Şeytanın ve nefsin hileleri özde aynı olmakla birlikte detayda her dönem farklılıklar göstermiştir ve göstermeye de devam edecektir. Ama değişmeyen şey doğum, hayat ve vakti gelince de ölümdür. Ölümden sonra da Kitap’ta ve Sünnet’te anlatılanlardan öğrendiğimize göre ciddi bir hesap süreci bizi beklemektedir. Demek ki her şeyden önemli olan bizi Yaratan’ın hoşuna gitmeyecek şeyleri yapmamaktır. Tüm çağların en önemli ve değişmeyen gerçeği budur.

Sorumlu mevkilerde olan, toplumun kendisine örnek olarak aldığı kişiler, âlimler, emirler ve erk sahiplerinin imtihanları şüphesiz daha da çetin olacaktır. Farkında olduğumuz şeylerin adedi arttıkça sorumluluk da artar. İnsanların siyasi ve sosyal güçleri arttıkça onlara bu gücü sağlayan tüm insanların sorumlulukları da o gücü kullananların omuzlarına biner. O zaman özellikle güç ve erk sahiplerine daha fazla iş düşmekte, diğerlerinin de onları uyarma vazifesi bulunmaktadır

Sonuç olarak ifade etmemiz gerekirse;

Ramazan ayının ruhuna uygun bir dönem geçirebilmek için oruca, namazlara, hayır hasenata, zekatları eksiksiz olarak hesaplayıp fakirlere ulaştırmaya, fıtır sadakasını en yükseğinden hesaplayıp bayram sabahına kadar hak sahiplerine vermeye, iftar ve sahur ederken bu nimetleri bulamayanları da düşünüp onları da bu nimetlerden istifade ettirmek için çalışmaya, israftan kaçınmaya, Ramazan’ın son günlerinde Yüce Peygamberimizin ( a.s) hiç aksatmadan yaptığı gibi bir dönem günlük meşgalelerden el etek çekerek itikafa girmeye, dinin özünde olmayan ve modern hayatın zorlamaları ile ortaya çıkan sapkınlıklara gerek iştirak etmeyerek gerekse de yapanları uyararak sayılarının azaltılmasına çalışmaya dikkat etmeliyiz.

Dünyanın farklı köşelerinde maddi ve manevi ızdırap içinde olan Müslüman kardeşlerimize öncelikle dua, ulaşabiliyorsak da elimizden geldiği kadar doğru kanallarla destek olmaya çalışmalıyız.

Ancak bunları yaparsak ve/veya yapmaya gayret edersek o zaman Bayrama hak kazanabiliriz ve Ahirette Yüce Allah’ın huzuruna, vazifesini yapma yolunda gayret etmiş bir Müslüman olarak çıkabiliriz. Tabii gerçek karar ve Hüküm sahibi O’dur.

O’nun dostluğunu kazanabilenlere ne mutlu…

 

Erhan Erken

Dünya Bizim Haber portalı

Haziran 2014

 

SaveSave

SaveSave

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir