ALİMLERİMİZ

Âlimlerle neler güzelleşir neler!

Ramazan’ın ilk haftası içinde büyük oğlum ile gelinim, Beyazıt’taki kitap fuarına gitmişlerdi. Döndüklerinde bizim için de birkaç armağan kitap getirdiler. Kitaplardan biri Erkam Yayınları tarafından 2009 yılında yayınlanan “Yeni Nesilleri İnşâ Eden Âlimlerimiz” adlı kitaptı. İlk cildini anlatacağım eserin, aydı adla, yanına “2” ibaresi ilave edilmek suretiyle bir diğer cildi daha mevcut.

Kitapta, Altınoluk dergisi tarafından 1986 yılından bugüne kadar yapılmış sohbetlerden bir derleme sunuluyor. Derginin yönetiminden bir grup, farklı zamanlarda değerli hocalarımızla yüzyüze görüşmeler yapmışlar ve derginin muhtelif sayılarında yayınlamışlar. Hocalarımızın büyük bölümü Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş ve yapılmış olan o görüşmeler çok daha büyük bir kıymete binmiş durumda. Kitabı okurken iyiki bu görüşmeler vakti zamanında yapılmış düşüncesine kapıldım.

On altı hocayla söyleşiler

Kitapta on altı hocamızın söyleşilerine yer verilmiş. Her birinin hayatında birbirinden farklı detaylar ve örnek alınacak yönler mevcut. Ortak yönleri ise hepsinin de kendilerinden sonraki nesillere kalıcı izler bırakmaları.

Bir Balkan Müslümanı olan Ali Yakup Cenkçiler hoca kök itibariyle Arnavut. Bizim oralarda Müslüman yerine Türk denirdi, diyor konuşma aralarında. İlk ilmi çalışmalarına memleketinde başlamış daha sonra ilmini derinleştirmek için gittiği Mısır’da yıllarca kaldıktan sonra geldiği Türkiye’de geçinmek için bir firmanın muhasebe bölümünde çalışıp oradan emekli olmuş. Tüm gün iş yerinde bulunmasına rağmen kalan zamanlarında ilmi çalışmalarına hiç ara vermemiş bir Gazzâlî aşığı ve “İhya” tutkunu.

Abdurrahman Gürses hoca ile mülakatta Kur’an-ı Kerim tilavetinin ne kadar önemli olduğunu bir daha hissetmek mümkün. Hoca, kendisini çalıştıran hocası ile talim için “Allahu Ekber” üzerinde on beş gün çalıştıklarından bahseder. Reis-i Kurra olan Abdurrahman hoca ilm-i kıraatın son temsilcilerinden. Lise son sınıfta iken bir müddet devam ettiğim Nuruosmaniye Kur’an Kursu’nda Abdurrahman Hoca’nın etrafındaki diğer hocalarla yaptığı kıraat ve usul çalışmalarına bizzat tanık olduğumu hatırlarım.

Hocaefendilere muhtacız şuuru oluşmalı!

alebelik dönemlerinde bizim arkadaş gurubu olarak sıklıkla gittiğimiz Horhor’da Kızıl Minare Camii’nin imamı olan Mahmut Bayram hoca da kitapta yer alan bir diğer Rahmetli hocamız. Kitapta Hoca’nın şöyle dediği naklediliyor; “Bu millet bizden daha iyi yetişmiş hoca efendilere muhtaç olduğunun şuuruna varmazsa…”

İmam hatiplerin ilk hocalarından. Yirmi yıla yakın İmam Hatiplerde çeşitli derslere girmiş ve yetiştirdiği talebeler hoca olunca büyük bir rahatlıkla buradaki derslerini nihayete erdirmiş. Kendi döneminde Kur’an Kurslarının büyük çoğuna derse giden bu yorulmaz hocamız görüşmeye gittiğimiz dönemlerde bizlere de adeta enerji aktarımı yapardı. Sohbetin bir yerinde  geçen şu sözü çok ilginç; Öğrencilerine “ben derse gelmediğim zaman mutlaka cenazeme gelin” diyerek dersin önemini anlatırmış.

Fuat Çamdibi hoca sünnete bağlılığı ile mülakatta dikkati çeken bir hocamız. On altı yaşında sakal bıraktığını ve askerlik dahil hiç kesmediğini ifade ediyor.

Mehmet Emin Er Diyarbakır doğumlu. Ömrünü ilim öğrenmek ve öğretmek yolunda geçiren hocamız  25 yıl fahri imamlık ve müezzinlik yapıyor. Daha sonra da yurt dışında uzun seyahatlerde bulunuyor

Robert Kolej’in kantincisi: Arapça da oku!

Abdulhakim Akkul hocanın dünyası bağış üzerine kurulu; zamanını bağış, ilmini bağış ve kitaplarını bağış. Kitaplarını bedava vermiyor. Tek şartı hediye ettiği kişi tarafından okunması. Yoksa haram ederim diyor. Önce Vefa Lisesi’ne gitmiş. Edebiyat hocası derste Kur’an-ı Kerim uydurmadır, Araplara mahsustur deyince ağabeyi çok üzülmüş. “Ben seni buradan alıp gavur mektebine vereceğim” demiş ve onu Robert Kolej’e kaydettirmiş. Orada okurken okulun kantincisi  “Arapça da oku” diye tavsiyede bulunuyor . Bu söz üzerine onda farklı bir pencere açılıyor ve İslami ilimleri öğrenme yoluna düşüyor.

Okulu bitirince memuriyet yapmaya başlıyor. İslami hassasiyetlerinden ve davranışlarından dolayı bir müddet sonra memuriyetten ayrılmak zorunda kalıyor. Türkiye’nin dört bir yanında vaizlik yapıyor. Diyanette vazife alıyor. Talebe okutuyor. Zorluklara karşı hiç eğilmeyen bir şahsiyet. Bu güne kadar niye hiç tanımamışım diye kendi kendime hayıflanıyorum.

Emin Saraç hoca kitapta ismi geçen ve yaşayan alimlerimizden. İlimle, irfanla, dersle geçen bir hayat. Kitab’a ve sünnete sımsıkı sarılın diyor iki cümlesinin birinde. Allah uzun ömürler nasip etsin.

Cevdet Dingiloğlu, Çaykaralı bir alim. İlim Çaykara’dadır diyor. İstanbul’a geliyor o devrin alimlerinden istifade ediyor. İzmit’te uzun süre hocalık yapıyor. Önce ilim lazım, Kur’an’ ı öğretmeliyiz. Ahkamını  öğretmeliyiz. Ondan sonra da yaşamasını öğretmeliyiz. En önemlisi de ihlası öğretmeliyiz. İlim, amel ve ihlas diye özetliyor düşüncelerini.

Cevdet Hoca şu önemli tesbitleri yapıyor: Eskiden halkın büyük kısmı camilere uğrardı. Halk bizim cemaatimizdi. Ama şimdi hayat tarzı değişti. Halkın tümü ile camide buluşamıyoruz. Halk camiden, imamdan vaizden bir şeyler öğreniyordu. Şimdi halkın hocası, dedesi, ninesi, hepsi televizyon. Buna rağmen çocuklarımıza Kur’an sevgisini ulaştırmamız lazım. Bunun yolunu bulmamız lazım, diyor Rahmetli Cevdet hocamız.

Halil Gönenç hoca da kitapta yer alan bir diğer alimimiz. Mardin’in Midyat kazasının bir köyünden yola çıkıp Suriye’de yıllarca ilim tahsil ediyor. Daha sonra Diyanet bünyesinde müftülük, Haseki Eğitim Merkezinde hocalık yaparak çok sayıda hoca yetiştiriyor. İslam Hukuku ve çağın meseleleri  konusunda çalışmalar yapıyor, kitap yazıyor, binlerce insana bu şekilde fayda sağlıyor. Gönül huzuru içinde yaptığınız çalışmalar nedir diye sorulan suale cevabı şöyle: Birisi insan yetiştirmek, diğeri de okumak ve yazmak.

Mustafa Asım Köksal hocamız da azılı müsteşrik Kaetani’ye reddiye yolunda uzun yıllar çalışıyor. Bu eseri bitirdikten sonra “İslam Tarihi” adlı eserini yazıyor. Eserler kaleme alan, çalışmaları uluslararası düzeyde takdir edilen Resulullah (a.s) aşığı bir ilim adamımız.

Müslümanlar tekrar Kitab ve sünnete sarılırlarsa eski güçlerini aynen bulacaklardır diyor. Mülakatta anlattığı “Meşahiru’n-Nisa” adlı kitapta geçen bir hadise çok ilginç. Bu günün insanına ilim sahibi olmak ne demekmiş diye gösteren güzel bir örnek. Son olarak gençlere okuyacakları kitabın yazarı hakkında tam bilgi sahibi olun yani dininizi aldığınız yere çok dikkat edin diyor.

Hacı Cemal Öğüt, kitapta kızı Hikmet hanım ile yapılan bir sohbet ile yer alıyor. Cemal hocanın devrin sayılı hocaları ve şeyhleri ile olan münasebetlerinden bahsediliyor. Milli Mücadele içinde yaptığı önemli hizmetlerden örnekler veriliyor. Hocanın hem bir ilim adamı hem de ümmetin meseleri ile birinci elden ilgilenen teşkilatçı yapısından örnekler veriliyor. İlmi ile amil bir kişi var karşımızda.

Cemal hocanın radyoda ilk dini konuşmayı yapan hoca olduğunu bu mülakattan öğreniyoruz. Camide tatlı dille vaaz verdiği, “Eyüp Sultan” kitabını nasıl yazdığı, Öğüt soyadını alış serüveni, kızı Hikmet hanımefendinin ağzından naklediliyor.

“Allah seni Din-i İslam’a hadim etsin”

Kitapta yer verilen diğer bir alim Abdullah Saraçoğlu. Kendisiyle 1990 yılında yapılan mülakatta Saraçoğlu hoca can dostu İbrahim Eken hoca ile birlikte Altınoluk ekibiyle sohbet ediyor. Kayserili bu iki hocamız birbirleriyle hem yakın dost hem de hoca-talebe ilişkisi içinde olmuşlar. Abdullah hoca rahmetli babasının “Allah seni Din-i İslam’a hadim etsin” duasının kendi hayatında çok önemli yeri olduğunu sürekli vurguluyor. Zengin bir ailenin çocuğu olan Abdullah hoca hayatında ne ticareti ne de başka bir şeyi sevmediğini, tek sevdiği şeyin ise Allah için hizmet etmek olduğunu söylüyor. Babasının duasına mazhar olabilmek için bir çok konuya el attığını, bir çok ilmi konuya eğildiğini fakat bunları kendi istediği tarzda hazmedemediğini ifade ediyor. Şimdi sizler meseleleri parça parça edip yapabilirsiniz diyor. Sohbet İbrahim Eken hoca ile Ahmet Saraçoğlu’nun birbirlerini anlattıkları bölümler ile sürüp gidiyor.

Hüsnü Geçer hoca, içlerinde Seyyidlerin bulunduğu bir aileden gelen Bingöllü bir ilim adamı. Sekiz yaşında ilim tahsiline başlamış. Doğudaki bir çok alimden ders görmüş, ilim aşkı ile küçük yaşlarında uzun yolculuklara çıkmış ve meşakkat çekmiş bir kişi. İlim tahsil ederken yirmi dört saatte iki yada üç saat ancak uyurduk diyor. Bir dönem Suriye’ye ilim tahsiline giden Hüsnü hoca 1982 sonrasında doğuda duramıyor ve İstanbul’a gelmek zorunda kalıyor. Bizim orada anayasaya red oyu verildiği için yirmi beş tane din adamı sürgüne gönderildi diyor.

Doğu’da bölücülük hadiseleri karşısında hocanın çözümü şöyle: Düzelme olacaksa iki şey sayesinde olacaktır; hakiki Müslümanlık ve dillerini kendilerine vermek. Sadece dille olmaz ikisi bir arada olmalı. Ayrıca Doğu’da vakti zamanında din adamlarına kötü muamele edilmesinin de bir çok problemin ortaya çıkmasına sebep olduğunu ifade eden Hüsnü hoca fakirliğin de sıkıntıları büyüttüğünü ifade ediyor.

İlim yolunda Kur’an-ı Kerim ve Buhari Şerif’in muhakkak bilinmesi, alet ilimlerine vakıf olunması ve Şeriatın bilinmesinin önemli olduğunu ifade ediyor. İslam hukuku yani fıkha çok önem veriyor, tasavvuf ruhunun ihmal edilmemesini söylüyor.

Mehmet Emre hoca ile 1990 yılında mülakat yapılmış. Manisa’da dünyaya gelen Mehmet hoca hafız bir babanın oğlu. Askerlik sonrası babasının imamlık yaptığı köye gidiyor ve köylülerin teklifiyle imamlığa başlıyor. Hem imamlık yapıyor hem de komşu köyde bir alimden ilim tahsil ediyor.

Türkiye’de İslami ilimlere ve alimlere kötü davranıldığı devirlerde çok zor şartlarda hem ilim öğrenmeye devam ediyor hem de imamlık yapıyor. İmkan oldukça da talebe okutuyor.

Mektubat’a özel önem veriyor

Kahvelerde başlayan sohbetlerin camilere taşınması, kahvelerden camilere insan transferi, köylere kadar uzanan vaaz seferberliği ve 1979’da Bilecik Müftülüğü’nden emekli oluş. Hocaya zevkle yaptığı üç şey soruluyor;  en başta ilim müzakeresi ve mütalaası, ikincisi kitap mütalaası, üçüncüsü de Allah yolundaki hizmetlere daha çok yardım edebilme arzusu. Hoca İmam-ı Rabbani’nin “Mektubat”ına özel bir önem veriyor.

İslam İnançları ve Felsefesi” adlı kitabın Müellifi Ali Arslan Aydın hoca da kitapta yer verilen diğer bir alimimiz. Uzun yıllar Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliği yapan ve İlahiyat fakültelerinde kelam dersleri veren Ali Arslan Aydın hocanın hayatı Türkiye’den başlayıp Mısır’a uzanan uzun bir ilim serüveni.

Babası da kendisi gibi bir hoca. Yetişme döneminde İslami ilim yolu kapalı olduğu için önce liseyi bitirmek maksadıyla Orman Meslek Lisesi’ne gidiyor. Memurluk yapıyor, askerlik sonrası lise fark derslerini veriyor, Orman Bölge Şefi oluyor. Aynı yıllarda İslami ilimler konusundaki açlığını fark ediyor ve İslami ilimlere yöneliyor. İlk açılan İmam hatip kurslarına yazılıyor, sonra Bağdat ve Mısır’a kadar gidiyor. Mısır’da yoğun bir eğitim ve Üstad derecesi alarak yurda dönüyor.

Mülakatta İslamın bütünlüğü, imanın bütünlüğü, cehaletle mücadele , din ve dünyanın birbirinden ayrı mütalaa edilmesi, din istismarı gibi konularda derli toplu düşünceleri bu mülakatta okumak mümkün.

Kitapta yer alan son hocamız Enver Baytan; Sultanahmet’in yakınında Yerebatan camiinde uzun yıllar imam ve hatiplik yapan, vaazlarıyla insanları etkileyen bu hocamızın en dikkat çeken sözlerinden biri, “kürsü merhamet yeridir.”

Gönenli Mehmet Efendi’nin tedrisinden

Enver Baytan hoca kendisini Enver Baytan, Yerebatan diye takdim ediyor. Baytan hoca Gönen’li. 8 yaşında hafızlığa başlamış, İstanbul’da Gönenli Mehmet Efendi’den talim okumuş. Devrin bir çok hocasından ilim tahsil eden hocamız, ilk resmi görevine İzmit’de başlamış. Kendi devrinde ezanın Türkçe okunması ile ilgili bir çok canlı ve hüzünlü olaylara şahit olmuş, tabii asli haline dönüşü sırasındaki sevinci de yaşamış.

Enver Baytan hoca vaazları ile de meşhur bir hoca. Bu sohbette kürsüde dikkat edilmesi gereken hususlara da derinlemesine yer verilmiş. Ayrıca yayın hayatı içinde de olduğundan İlmi neşriyat sahasındaki konular da sohbette yer alıyor.

Hocanın bir diğer özelliği ise yıllardır sürdürdüğü ev sohbetleri. Halkla yakın temasın ev sohbetlerinde mümkün olduğunu anlatan hocamız bu usulun faydalarını zikrediyor.

Enver Baytan hoca ile dergi için biri 1988 diğeri de 1998 yılında olmak üzere iki adet sohbet yapılmış. İkinci sohbette ise Müslümanların günlük hayattaki bir çok meselesi ile ilgili hocanın fikirlerini öğrenmek mümkün. İmanın muhafazası, başörtüsü problemi ve tahsil hayatı, zorluk dönemlerinde Müslümanların nasıl davranmaları gerektiği gibi sorulara karşı baytan hoca geniş açıklamalarda bulunuyor.

Onaltı alimle yapılan sohbetlerin bir arada yer aldığı “Yeni Nesilleri İnşâ Eden Âlimlerimiz” adlı kitap güzel bir derleme olmuş. Bu sohbetlerde yer alan hocaların detaylı fikirleri, eserleri, hayatlarının geçtiği dönemlerde Müslümanların genel problemleri, kendi devirlerinde etraflarında yer alan diğer alimlerin tutum ve davranışları gibi hususların da derinlemesine incelenmesi için bu kitap bir başlangıç ve özet hükmünde. Her bir hocamızın hayatı dikkatlice incelendiğinde, başlangıçta tahmin ettiğimizden çok daha fazla önemli noktanın ortaya çıkacağına kitabı okurken ve özetlerken farkettiğimi ifade etmek isterim.

Hocalarımızdan vefat edenlere yüce Allah’dan rahmet, geride kalanlara da hayırlı, uzun bir ömür diliyor ve emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.

 

Erhan Erken

24 Ağustos 2011 Dünya Bizim

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir