ATEŞ ÇEMBERİNİN ORTASINDA YARINLARA ÜMİTLE BAKABİLMEK

YİRMİBİRİNCİ YÜZYILIN BAŞINDAN GÜNÜMÜZE

Türkiye’de sınai, ticari ve hizmet ile ilgili alanlarda faaliyet gösteren iş insanları olarak coğrafyamızdaki her türlü gelişme, bizim üretim hacmimizi, ihracat kapasitemizi ve dünya ekonomisindeki yerimizi birinci elden etkilemektedir.

21. yüzyılın başından itibaren coğrafyamızdaki gelişmelere baktığımızda gördüğümüz tablo, bir yönü ile 20. yüzyılın başındaki yani 1900’lerin başlarındaki manzaraya benziyor

Nasıl ki savaşlarla başlamış bir 20. yüzyıl varsa 21. yüzyıl da farklı coğrafyalarda ortaya çıkan savaş ve kıyımlarla başladı.

Birkaçını hatırlarsak…

2003’te Irak, Amerika ve koalisyon güçleri tarafından işgal edildi.

2011’de yani tam 1911’de Trablusgarp’ı kaybettiğimiz savaşın 100. yılında Tunus, Mısır ve Libya’da başlayan “Arap Baharı” adı verilen ayaklanmalar Suriye’ye kadar sıçradı.

Suriye’deki istikrarsızlıklar çeşitli şekilde bizim güvenliğimize yönelik tehdit oluşturunca sınır ötesi operasyonlar yapmak zorunda kaldık. Güney bölgemizde ciddi mücadeleler içine girdik. Hali hazırda coğrafya ile ilgimiz yoğun şekilde sürüyor ve sanırım daha uzun süre de devam edecek…

2020’de başlayan Libya İç Savaşı’nda Türkiye olarak çeşitli seviyelerde pozisyon almak durumunda kaldık

2008’deki Gürcistan-Rusya çatışmalarından sonra 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı, Avrupa ve Karadeniz dengelerini kökten değiştirdi.

Ve kuzeyimizde cereyan eden bu savaş bizi her yönü ile etkiledi ama biz burada her iki ülke ile münasebetimizi devam ettirme becerisini gösterdik.

7 Ekim 2023’de başlayan ortadoğudaki olaylar, İsrail-Filistin Gazze Çatışmalarını doğurdu. Ve İsrail hükûmetinin başlattığı 21. yüzyılın bu iğrenç soykırımı hâlâ devam ediyor.

Yazıya son şeklini verdiğimiz sıralarda ( 9 Ekim Perşembe öğle saatleri) aldığımız güzel bir haber ile sevindik. Gazze’de ateş kes ilan edildi, diye öğrendik. İnşallah bu hâl kalıcı olur da bölgedeki katliamlar sona erer ve sükünet sağlanır…

Tüm bunların yanı sıra bu yıl İsrail hem Tahran’ı hem de Yemen’i vurdu. Suriye’ye yönelik saldırılarını da dur durak bilmeden sürdürüyor..

Kısaca sözünü ettiğimiz bu kronoloji, tam anlamıyla ateş çemberinin içinde bulunduğumuzu gösteriyor.

Bir de bunlara 2020’de yaklaşık 2 yıl etkisi süren pandemiyi de ilave ettiğimizde ekonomik olarak bu kadar problemin ortasında yine de sağlam bir şekilde ayakta durabilme becerisini göstermemiz hakikaten çok önemli…

Zaman zaman girdiğimiz bu ateş hattında; daha üstesinden gelmek zorunda olduğumuz birçok sorunumuza rağmen yine de dünyanın ilk 20 ekonomisi içinde, Avrupa’nın ise 6. büyük ekonomisi olabilmeyi başarabildik.

Bulunduğumuz bu nokta, eminim ki ancak Türk ekonomi dünyasının azmi, cefakârlığı, çalışkanlığı, sağlam ekonomik altyapısı ve ufku ile açıklanabilir.

Diğer bir yönü ile bakıldığında ise tüm bu gelişmeler İslâm dünyasının çok önemli bir kısmı için ciddi sorunları  beraberinde getirmiş ve birçok İslam ülkesinin iç yapılarını da derinden etkilemiştir..

İSRAİL’İN GAZZE’YE YÖNELİK SALDIRI VE KATLİAMLARI

İsrail’in 7 Ekim 2023’den bu yana Gazze bölgesinde çoluk çocuk demeden 2.5 milyon sivili adeta soykırıma tabi tutması ikinci yılını geride bıraktı.

Gerçi siyonist terör örgütlerinin bu bölgedeki saldırıları İsrail Devleti’nin kuruluşu öncesinden başlamıştı. Yani zulmün başlangıç tarihi, iki yıl değil çok daha gerilere uzanıyor.

1948 yılında İsrail’in kuruluşu ile birlikte yeni devletin saldırgan tavrı bugüne kadar hiç hızını kesmedi. O tarihte bölgede bir de Filistin Devleti kurulacaktı fakat bu devlet bir türlü tayin edilen sınırlara sahip olamadı ve çok sonraları adeta ölü bir şekilde doğdu.

Bugün, Filistin Devleti için düşünülen topraklar siyonist işgali altında. O bölgede yüzyıllardır yerleşik olarak bulunan insanlar yerlerinden yurtlarından edilmiş durumdalar. Büyük bir kısmı kamplarda ve zor şartlarda yaşıyorlar, daha doğrusu yaşamıyorlar sürünüyorlar…

6 Aralık 2017’de ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray’da yaptığı açıklama ile “Kudüs artık İsrail’in başkenti olarak tanınmıştır.” diyerek ABD’nin resmi politikasını değiştirdi.

Kutsal kent Kudüs de büyük bir pervasızlıkla İsrail’in başkenti olarak tanındı. Ve İsrail yönetimi buradaki halka da sürekli zulüm ediyor.

Yani son iki yıldır olay biraz daha Gazze’ye odaklansa da esasında Gazze bu zulmün ve soykırımın son versiyonu… Ama nerdeyse en şiddetli versiyonu.

İsrail’i BM dizginleyemiyor, BM Genel Kurulunun aldığı kararlar dizginleyemiyor. Çünkü ana karar verici olan  BM Güvenlik Konseyinde hamileri var. Bunların en istikrarlısı da ABD.

İki yıldır yaptığımız gibi bu toplantımızda da yine İsrail’in Filistin’deki ve özellikle de Gazze’deki soykırımlarını şiddetle tel’in ediyoruz.

KÜRESEL SUMUD FİLOSUNA KARŞI YAPILANLAR

İki aya yakındır neredeyse her gün Gazze konusunda orada yaşayan halka insanî yardım götürmek ve oradaki ablukayı kısmi de olsa gevşetebilmek için tamamen sivil insiyatif olarak kurgulanan Küresel SUMUD filosunun Akdeniz’deki yolculuğunu heyecanla izledik.

44 ülkeden yüzlerce aktivistin 50 civarı gemi ile başlattığı bu sivil insiyatifin Gazze’ye gemilerle yardım gönderme çabalarını İsrail, maalesef şiddet uygulayarak önledi. Dünyanın farklı ülkelerinden toplanan gemilere el koydu, aktivistleri derdest etti.

Tüm bunları dünyanın gözü önünde yaptı. Şükür ki aktivistler bu zalim insanların ellerinden büyük zarar görmeden sağ salim kurtuldular…

Fakat bu son davranışları İsrail’in dünya milletleri gözündeki algısını daha da çok yıprattı. ABD ve Trump bile sanırım bu imaj kaybı sonrası Gazze konusunda sanki bir çaba içine girme zorunluluğunda kaldı.

Ortaya konan ilk plan esasında bir barış planı gibi görünse de 1990’larda Boşnaklara Serebrenitsa katliamı öncesi sunulan BM planına benzer bir plandı.

Diplomatik müzakereler neticesi plan daha insaflı bir noktaya doğru evrilme istidadı gösterdi. Yazının başında da belirttiğim üzere metnin son şeklini almak üzere olduğu saatlerde ( 9 Elim Perşembe öğle vakitleri ) bir ateş kes ilanı haberi aldık. İnşallah bu haber en iyi şekilde tahakkuk eder ve peşinden kalıcı bir sükünet sağlanabilir. Bakalım ilerleyen günler neler gösterecek.

Türkiye bu süreçte büyük bir diplomatik gayret gösterdi. Gerek ABD gerekse de Hamas nezdinde müzakere gücünü ortaya koyarak izlediğimiz kadarıyla önemli bir mesafe alınmasına zemin hazırladı.

Tüm bunlara rağmen gönlümüz arzu etse bile maalesef İsrail’in müzakereler ile durması pek mümkün değil gibi görünüyor. Çünkü bu güne kadar bu ateş kesler çek kere delindi…l. Onun anladığı tek yol güç gibi görünüyor. Bakalım ilerleyen zamanda bu önleyici güç ortaya çıkabilecek mi?

Bu konuda son söz olarak SUMUD filosuna karşı İsrail’in tavrını, aktivistlere uyguladıkları gayri insanî muameleleri şiddetle protesto ediyorum.

Hepimiz bu gayri insanî tavırlara karşı elimizden gelen ne varsa ortaya koyabilmeli ve mazlum Filistin halkının yanında yer almalıyız.

KUDÜS’ÜN FETHİNİN YILDÖNÜMÜ

2 Ekim tarihi Kudüs için çok önemli tarihlerden birisidir. Selahaddin Eyyûbi, bu şehri 2 Ekim 1187’de Haçlılardan geri almıştı.

Kudüs-i Şerif, tarihî süreçte Müslümanlar tarafından farklı dönemlerde birkaç defa fethedilmiştir.

En çok bilinen ve tarihî dönüm noktası olan fetih; Hz. Ömer döneminde, 637 yılında Bizans’tan alınarak gerçekleşmiş olan fetihtir.

Hz. Ömer, şehre bizzat gelerek şehrin teslim anlaşmasını yapmıştır.

Daha sonraki dönemlerde Haçlı Seferleri sırasında Kudüs, 1099’da yeniden Müslümanların kardeş kavgaları yüzünden Haçlıların eline geçmiştir.

Tarihte okumuşsunuzdur; 1096 yılı ile 1270 yılları arasında 8 büyük Haçlı seferi düzenlenmiştir.

Bu seferler Avrupa’ daki Papalık tarafından desteklenen, Katolik krallar ve derebeylerinin oluşturduğu silahlı güçler tarafından Kudüs ve çevresindeki kutsal bölgeleri ele geçirmek için yapılmış seferlerdi.

Bu seferler Balkanları, Anadolu’yu ve bugün Orta Doğu adı verilen bölgeyi derinden etkilemiştir.

Büyük komutan Selahaddin Eyyûbi, 1099’da Haçlılar tarafından ele geçirilen Kudüs’ü 88 yıl sonra 4 Temmuz 1187’deki Hıttin Savaşı’nı kazanarak yeniden Müslümanların hâkimiyeti altına almanın yolunu açmıştır.

Selahaddin Eyyûbi’nin bu fethinin tamamlandığı tarih ise 2 Ekim 1187 olarak kayıtlara geçmektedir.

2 Ekim 2025 tarihi işte bu ikinci fethin 828’nci sene-i devriyesi idi.

Daha sonra Kudüs’ün hakimiyeti belirli dönemlerde farklı yönetimlerin elinde bulunmuş ancak Yavuz Sultan Selim döneminde bu kutsal şehir,Osmanlıların eline geçmiştir.

Osmanlı döneminde bu kutsal şehirde diğer dinlere mensup olanlar da özgürce varlıklarını sürdürebilmişlerdir.

Bu süreç 1917’de Kudüs’ün İngilizlerin hâkimiyeti altına girdiği tarihe kadar devam etmiştir.

Daha sonra çeşitli devreler geçiren Kudüs-i Şerif bugün maalesef İsrail’in kontrolündedir. Burada yaşayan Müslüman halka İsrail yönetimi direk ve indirek ciddi baskılar uygulamaktadır.

OLAYLARA TARİH GÖZÜYLE BAKABİLMEK ÖNEMLİ

Esasında bugün yaşanan olaylara daima tarih gözüyle bakabilmeliyiz.

Yaşanan olayların hemen hepsinin tarihi derinliği var.

Batılıların farklı kimliklerle de olsa Kudüs ve çevresi üzerinde her daim emelleri olmuştur.

Sadece bunun şekli değişiklik göstermektedir. Buraya saldıran güçlerin şapkaları değişir, kostümleri değişir. Ama hiçbir zaman amaçları değişmez.

Nedir bu amaç? Burayı ele geçirmek ve buralarda Müslümanlara hayat hakkı tanımamak. Ya uzaklaştırmak ya ezmek ya da imha etmek…

Bugün bu bölgede ileri karakolluk görevini siyonist İsrail yapıyor.

ABD de onun hamisi olarak 21. Yüzyılda modern bir haçlı seferini beraberce sürdürüyorlar.

İsrail bölgede bir ur gibi duruyor. Sürekli etrafına saldırıyor ve herkes için huzursuzluk kaynağı oluyor.

Ve konuşmamızın başında 21.yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan İslâm dünyasının yıkımından da bu aktörlerin sorumlu olduğunun herkes farkında olmalı.

Sonuç olarak Selahaddin Eyyûbi’nin fethinin 838’nci yılında Kudüs’ün yeniden tarihi kutsiyetine uygun bir yönetim anlayışı içinde varlığını sürdürebilmesini tüm kalbimizle arzuluyor ve bunun tahakkuku için Yüce Rabbimize dua ediyoruz.