ESENKÖY’ÜN KISA TARİHİ
Esenköy, Yalova ilinin Çınarcık ilçesine bağlı bir beldedir. Beldede Aliye Hanım ve Liman olmak üzere 2 mahalle bulunmaktadır.
Köyün tarihi ile ilgili kısa bir bilgilendirme yapmak gerekirse 1890 yılından beri bölgenin Katırlı olarak anıldığı birçok kaynakta yer almaktadır. Bir diğer üzücü bilgi de 1921 Nisan’ında Katırlı Köyü’ne çıkan Yunan askerlerinin, karadan Yalova’ya yürüyüşe geçip, Katırlı ve çevre köylerdeki Rum çetecilerin yardımıyla katliam yapmalarıdır.
Yunanlılar çekilince Katırlı’dan kaçmak zorunda kalan Rumlar, mübadeleyle Yunanistan’a gönderilmişler. Onların yerinde de Selanik bölgesinden göçmen gruplar gelmişlerdir.. Köye yerleşen bu kesimler; hayvancılık ve ormancılıkla uğraşıp, ilave olarak çok yoğun olmasa da zeytincilik yapmışlardır.
İlave olarak köydeki yoğun nüfusu oluşturan Doğu Karadeniz taraflarından gelen Gürcü kökenli ailelerin anlatımına göre onların bu bölgeye gelişleri genelde Osmanlı’nın son devrelerinde vuku bulan 93 Harbi sonrası olmuştur. İlk gelenler genelde tepelerdeki köylere yerleşmişler. Mecidiye, Selimiye, Hayriye adlı bu köylerde kış aylarında çok yoğun kar yağışları olduğundan ve hem ulaşım hem de hayvancılık noktasında zorluklar yaşandığından zamanla kıyılara doğru gelmişler. Esenköy’ün yerli ailelerin de köklerinin işte bu köylere dayandığı ifade edilmektedir. Bugün de bahsi geçen ve temiz havasıyla öne çıkan bu köylere biraz zor olsa da gerek dağ yolundan gerekse de Armutlu üzerinden daha güzel bir güzergah vasıtasıyla ulaşılabilmektedir.
Köyün yerlileri ile yaptığımız görüşmelerden edindiğimiz bilgilere göre son yüzyıl içinde Esenköy’e özellikle Çınarcık üzerinden yine Karadeniz menşeli laz aileler de gelmişler. İlave olarak İnegöl taraflarından köyleri yanmış olan Gürcü bazı ailelerin de Esenköy’e geldiklerinden bahsedilmektedir.
Katırlı isminden Esenköy’e geçilmesi ise halk arasında şöyle anlatılmaktadır: Dönemin İstanbul Valisi Dr. Fahrettin Kerim Gökay, bir yaz günü İstanbul’un kazası olan Yalova köylerini gezmeye çıkar. Yanındaki zevatla birlikte Yalova’nın deniz kıyısındaki Katırlı Köyü’ne gelirler. Yalova tarafından gelirken Katırlı’nın girişinde yüksek bir noktadan köye baktıklarında, vali köyün muhtarına döner: “Muhtar senin köyünün adın neydi?” diye sorar. Muhtar: “Katırlı’dır Vali Bey” der. Vali Dr. Fahrettin Kerim Gökay tepeden çok güzel görünen ve tatlı tatlı esen rüzgarı derinden hissederek köye bakıp: “Bu güzel köye bu esintisinden ötürü Esenköy adı yakışır” der. O günden sonra köyün adının Esenköy’e dönüştüğü ifade edilmektedir.
Katırlı ( Esenköy) Yüzyıl başında Yalova bölgesinin en kalabalık, en zengin Rum köylerinden biriydi. Ancak bu köyde yaşayanlar sadece Rumlar değildi. Biraz evvel de belirtildiği üzere Katırlı’da, Batum ve Artvin dolaylarından özellikle 93 harbi sonrası gelerek yerleşmiş Müslüman Gürcü vatandaşlarımız da bulunmaktaydı. Köyde bulunan bir çeşme taşından anlaşılacağı üzere 16’ncı yüzyılda buralarda Müslüman köylülerin yaşadığı da görülmektedir.. Bahsettiğimiz bu taşın öyküsüne ilerleyen satırlarda biraz daha genişçe yer verilecektir
Köyde eski dönemlerde tek ulaşım denizdendi. Çalışkan köylüler, deniz kıyısından başlayıp, yürüyerek uzun sürelerde ulaşılan sarp dağ tepelerine kadar her yere zeytin ağaçları ekmiş, aralarını kestane, ceviz ve meyve ağaçlarıyla zenginleştirmişti. Her sonbaharda, üretilen zeytin, zeytinyaği, ceviz ve kestane, gemilerle İstanbul’a taşınır, oradan imparatorluğun dört bir köşesine yayılırdı.
1970’lerin başında balık ihracatı ve pansiyon turizmiyle hareketlenen köy ekonomisi, günümüzde hayvancılık, odunculuk, balıkçılık, turizm ve çiftçilikle uğraşmaktadır.
Aynı zamanda bu köyden çok büyük kaptanlar çıkmış, Osmanlı deniz ticaretinde hatırı sayılır bir yer edinmişlerdir
KAR KUYULARI VE BUZ KAYIKLARI
Katırlı’nın eski dönemlerde bir diğer önemli geçim kaynağı; Devlet-i Ali’nin payitahtı İstanbul’un ve yönetim merkezi olan sarayın kar ve buz ihtiyacını karşılayan kar kuyularına sahip olmaları ve işletmeleridir. Katırlı-Esenköy, İstanbul’un ihtiyacı olan kar ve buzları karşılayabilmek için görevlendirilmiş, bu konuda kendilerine özel izin verilmiş, ticari bir imtiyaza sahip olmuşlardır.
Esenköy’ün sırtlarındaki dağlarının zirvesinde büyük kar alanları bulunmaktaydı. Buralarda çok derin kar kuyuları açılmıştı. Bugün bile bunların kalıntılarına rastlamak mümkündür. Kışın yağan karlar bu kar kuyularına doldurulur, kuyu ağzına kadar sıkıştırılarak kar yuvaklar ile çiğnenir ve sertleştirilirdi. Kar kuyuları bu şekilde doldurulduktan sonra üzeri kapatılır, hava ve güneş alması önlenirdi. Bu kuyulardaki karlar zamanla buzlaşırdı. Yaz ayları geldiğinde esnaf, kuyulardaki bu buzları kalıp kalıp testereler ile keserek kuyudan çıkarırlardı. Daha önceden bu kar sahası ile Katırlı (Esenköy) arasındaki dağın belli bir kısmında “Arnavut Kaldırımı” misali döşenmiş olan taşların üzerinden bu buz kalıpları kaydırılarak, dağın eteğine sürüklenirdi. Bu aşamadan sonra katır ve atlarla Esenköy kayık iskelesine buz kalıpları getirilirdi.
Kayık iskelesinde beklemekte olan “Buz Kayıklarına”( ki; İstanbul’a buz ve kar nakletmek için özel imalat yapılmış kayık türüydü) yüklenen buz kalıpları, Eminönü Gümrük İskelesi’ne gelerek buzları İstanbul halkının ihtiyacına sunarlardı. Esenköy’den gelen kar ve buz ticareti yapan esnaftan vergi alınmamış, bu zorlu ve meşakkatli işe teşvik edilmişlerdir.
BİZİM AİLENİN ESENKÖY İLE İLİŞKİSİ
Esenköy’ün ismini seksenli yılların başında duyardım fakat bugünkü kadar ilgimi çektiğini söylemem mümkün değil. Fatih’te Horhor Yokuşunun bitimine doğru yer alan Kızıl Minare Camii imamı merhum Mahmut Bayram hoca ile 1970’lerin sonlarında başlayan bir hukukum oluşmuştu. Arkadaş grubumuzla kendisinden bazı dersler alır, sıkıştığımız konuları sorar ve o camiye de çoğu kere namazlara giderdik. Mahmut hoca ve çevresindeki başka bir kaç hoca ve o dönemin bazı Müslüman ailelerinin Esenköy’e yaz aylarında sayfiyeye gittiklerini kendilerinden işitmiştik.. O vesileyle de köyün ismine kulağımız aşina idi. Bahsettiğimiz bu hocaefendiler birbirlerini ve yakın çevrelerini de teşvik ederek aileleri ile birlikte köye yazlığa gelmeye başlamışlar bir kısmı da buradan yer almışlar. Bu hocaefendiler ve kanaat önderleri içinde Mahmut Bayram Hoca’nın dışında Ahmet Muhtar Büyükçınar, İmam Hatip Lisesi Müdürü Halil Ziya hoca , Enver Baytan hoca, Kapalıçarşı Bedesten Camii imamı Ahmet Tozan Hoca, Dr. İsmail Niyazi Kurtulmuş gibi isimleri sayabiliriz. Tabii bu isimleri sadece örnek vermek için zikrettik. Yoksa köyün geçmişi ile ilgili bir çok kişiyi dinlediğimizde bu sayının çok daha fazla olduğu anlaşılmaktadır.
İlk defa 1989 yılı yazında hanım ve o zaman var olan iki çocuğumuzla Balıkesir’in bir kıyı kasabası olan Altınoluk’tan dönerken Gemlik’ten sahil tarafını takip edip Armutlu üzerinden Yalova’ya geçelim demiştik. Yol üzerinde Esenköy’e geldiğimizde o virajlı yollarda yorulmuştuk ve mola verelim istedik. Bu vesile ile Esenköy’ü de bir görmüş olalım diye düşündük. Büyük oğlum Ali 6 yaşlarındaydı, ikinci oğlumuz Mehmet de henüz 9 aylıktı. Kanarya camiinin arkasında Ahmet Tozan hocanın evini tavsiye ettiler. Ahmet hocayı bulduğumuzda kısa bir tanışma faslından sonra onun Kapalıçarşı’da Cevahir Bedesteni’ndeki mescidin imamı olduğunu öğrendik. Hoş bir tevafuk olmuştu. Hocamız da babamı, amcamları ve dayımı tanıyordu. Ben de lise yıllarımda Kapalıçarşı’ya babamın dükkanına uğradığım zamanlarda bazen o mescide giderdim. O gece Ahmet hocanın, penceresinden bakıldığında Cami’ nin üzerinden denizi gören evinde kaldık. Ertesi gün de biraz dolaşıp İstanbul’a dönmüştük. Ahmet hoca ile hukukumuz hâlâ devam eder. Her görüştüğümüzde babamları hayırla anarız
İkinci gelişimiz 1992 yılında olmuştu. O dönemler Kayınpederler de belli zamanlarda Esenköy’de kiralık yer tutuyorlardı. Onların da teşviği ile biz de bir yer kiralayalım diye düşündük ve köyün orta kısımlarında uzun süre varlığını muhafaza eden Kaya Market’in ikinci katını tuttuk. Burası merhum Ali Kaya’nın eviydi. Ali beyler o sıralar yeni evlenmişlerdi ve evleri de çok düzgündü. Tabii biz de biri on, diğeri beş, en ufağı da henüz üç aylık olmak üzere üç çocukla bu eve herhangi bir zarar vermeme korkusuyla birkaç gün adeta diken üzerinde tabir edilecek bir hassasiyetle orada ikamet ettik. Esenköy’e artık yavaş yavaş ısınıyorduk
1995 Yılında bir yaz boyunca hanımın hala kızı Nurdan hanım ve beyi Süleyman Zeki Bağlan’larla dönüşümlü olarak kullandığımız bir ev tuttuk. Merkezdeki Camii’nin hemen arkasındaki bu evde kaldığımız o yıl Kanarya cemaati ile sanırım en fazla hemhal olduğum yıl idi. Üç aylık yaz döneminin yarısını köyde geçirmiştik. O tarihlerle ilgili en ilginç hatıralarımız haberleşme sıkıntımızdı. Cep telefonları yeni çıkmıştı lakin Esenköy’de çalışmıyordu. İstanbul ile ya ankesörlü telefonlarla ya da bir komşu delaletiyle ilişki kurabiliyorduk. Yine o dönemde henüz deniz otobüsleri çalışmaya başlamamıştı. Arada bir Karaköy’den gelen bir vapur vardı. Ana vasıtamız kendi otomobillerimizdi. Çok sıkıştığımız birkaç sefer Yalova’ya araba vapuruyla geçip, Yalova’dan minibüse bindiğimi de hatırlarım.
Esenköy’e ilk gittiğimiz yıllarda köyün içinden geçen derenin denize döküldüğü yerin yanıbaşındaki İkizçınar Çay Bahçesi en çok devam ettiğimiz mekandı. Rahmetli bacanaklarım Abdulkadir ve Asım da aileleri ile birlikte Esenköy’de oldukları zaman onların içinde bulunduğu grup ile çoğu zaman birlikte oluyorduk.
Bacanağım Abdulkadir Kibar
Erol Dilaver, Cahit Başaran, Asım Özer
Fatih Böhürler, Orhan Gökşen, Tufan Mengi, Sefer Turan, Cahit Başaran aileleri ile birlikte İkizçınar çevresindeki geniş grubu oluşturmaktaydı. O çay bahçesini işleten Hüseyin ağabey herhalde köyde ilk tanıdıklarımız arasındaydı. Hanımlar genelde Kadınlar plajına gider bizler de ya kıyıda ya da Ağlayan kayalar diye tabir edilen yerde denize girerdik..
Vakit namazlarında genelde Köy Camii, maç yayını olduğu zamanlarda da köy içinde Can Can’ın kahvesi daha çok gittiğimiz mekanlardı.
İkizçınar grubunda bir dönemden sonra bir dalgıçlık rüzgarı da esmişti. Başta Rahmetli Asım, Tufan Mengi ve gençlerden Bilal Yenel bu akıma yoğun olarak katılmışlardı. İkizçınar çay bahçesinin sahiplerinden Hüseyin ağabeyin dalgıçlık merakı vardı. Çoğu zaman zıpkınıyla dalar ve çeşitli balıklar avlardı. O da bu dalgıçlık muhabbetinin müdavimlerindendi. Bu kadar muhabbetin içinde bulunmama rağmen ben yüzerken dibe dalıp kum çıkarma eylemi dışında bu elbiseyi giyip dalgıçlık yapmayı deneme işine hiç tevessül etmedim.
İsimlerini saydığım bu grubun bir bölümünün zaman içinde Esenköy le bağlantıları hafifledi bazılarının ise tamamen kesildi. Bacanaklarla beraber bizim aile, Cahit Başaran, bir dönem de Tufan Mengi köyün sakinleri arasına katıldılar. Diğerleri de muhtemelen başka bölgelere gitmeye başladılar ki daha sonraki dönemlerde onları köyde pek göremez olduk.
KANARYA CAMİİ CEMAATI
İlk defa hangi vesile ile gittiğimi tam olarak hatırlamasam da bir seferinde Kanarya Camii’nin altındaki sohbete iştirak ettim. Baktım ki İstanbul’dan direk veya dolaylı çok sayıda tanıdık isim özellikle Yatsı namazları sonrasında burada toplaşıyorlardı. Bir zaman sonra ben de buradaki sohbetlere iştirak etmeye başladım. O zaman öğrendim ki bu grup hafta sonlarında öğle namazı sonrasında ikramlı sohbet toplantıları da yapıyormuş. İkizçınar grubundan az sayıda arkadaş da bazen buraya katılıyorlardı.
Kanarya ekibinin başını genelde Marifet Yayınlarının sahibi Ziya Belviranlı ağabey çekerdi. O grubun ağası tabir edilen isim de Hüsnü Erdem ağabey idi. Hüsnü ağabey Erzurum Narmanlı eşrafından, İstanbul’da yayıncılık alanında Erdem Yayınları adlı yayınevinin sahibi Ebubekir Erdem’in ağabeyi idi. Ebubekir ağabeyin çocuklarıyla da yakın dostluğum bulunuyordu. Bu yüzden Hüsnü ağabey ile de çabuk ısınmıştık. Grupta icap eden konularda elini cebine daha fazla atan Hüsnü ağabey kış aylarında da bir veya iki sefer düzenlenen sabah namazı buluşmaları ve kahvaltıların sponsorluğunu üstlenerek bu ağalık ünvanını fazlasıyla hak etmekteydi. Kanarya Grubunun bir diğer ağır topu da grupta Şeyh olarak tavsif edilen Halil İbrahim Perçinkaya idi. Bu isimler genelde yazın büyük bölümünde köyde bulunurlar, sohbetlerde ve organizasyonlarda önemli bir bağlantı rolü üstlenirlerdi.
Kanarya Camii’ni merkeze alan grubun içinde kimler vardı biraz bu isimler üzerinde durabiliriz.
Grubun renkli simalarının başında Sürur lakabıyla da meşhur olan Çalışma müfettişi Mehmet Ali Metinyurt gelmekteydi. Sürur ağabey ne zaman köye gelse onun bulunduğu gruplarda canlı sohbetler olurdu. Ben kendisini ilk olarak İz Yayıncılık çevresinde tanımıştım. Bir zamanlar merhum Ahmet Şişman ile matbaa ortaklığımız olmuştu. Matbaamız da İz yayıncılık ile aynı binada idi ve benim zamanımın bir bölümü de yayınevinde geçerdi. Sürur abi de buraya çok sık gelirdi. Bu çerçevede başlayan muhabbetimiz uzun yıllar farklı mecralarda ve yaz aylarında da Esenköy’de devam etmiştir.
Ahmet Şişman ağabeyin arkadaşlarından İsmail Bacacı ağabey de uzun dönem yazları Esenköy’ün ve Kanarya’nın müdavimlerinendi. O da sohbetlerin önemli katkı sağlayanları arasındaydı. Bir dönem Aziz Torun da yaz aylarında Esenköy’e gelenler arasında yer almaktaydı. Basın dünyasının usta kalemlerinden gazeteci yazar Ekrem Kızıltaş’ı da bu sohbet meclislerinde çok görürdük. Ziya ağabey özellikle hafta sonlarında kesafet gösteren sohbetleri günlük politik ve ekonomik mecralar etrafında şekillendirir ve mümkün olduğu kadar fazla kişiyi müktesebatına uygun olarak bu sohbetlerin içine katardı..
Haliç Kongre Merkezi’nin işletmecisi ve Haliç Ün. Mütevelli Heyet Başkanı Naci Topsakal ağabey de Müsiad yönetiminde başlayan hukukumuzu Esenköy’de devam ettirdiğimiz kişiler arasındaydı. Onun en büyük özelliği uzunca süren gece sohbetlerinden sonra evlere dağılmadan evvel bizleri Panorama dondurmacısına götürüp bu işin mütemmim cüzü dondurmalı sütlaç veya tavuk göğsüdür diyerek sohbeti noktalamasıydı
Dr. Necmettin Türinay üstadımız yazın belli bir döneminde Esenköy’e gelir ve onun gelişiyle sohbetlerde derinlik daha da artardı. Necmettin ağabey özellikle sosyal, siyasi ve edebi konular açıldığında sohbetin bir yerinden devreye girer, ağır ağır ve düzgün konuşmasıyla konuyu açar, mufassal bir izahtan sonra belli bir yere bağlardı. Tarihçi Veli Şirin’in katıldığı muhabbetlerde özellikle tarih ve eğitim açısından yeni yeni şeyler öğrenirdik. Tarih konusunda Süleyman Zeki Bağlan’ın da önemli katkılarını zikretmeden geçmek doğru olmaz. İlerleyen satırlarda Süleyman ağabeyin Esenköy’ün tarihine önemli katkı sağladığı bir çeşmenin şahidesi ile ilgili olaya da daha detaylı olarak yer verdik
Cahit Başaran Kanarya sohbetlerine özellikle ekonomi ve para piyasaları açısından önemli katkılar sağlardı. Bu alanlarda birikimi ve tecrübesi herkes tarafından bilinmesine rağmen Cahit bey kardeşimizin kendisine yönelik yoğun piyasa soruları karşısında şu cevabı bir hayli meşhurdur. ‘Arkadaşlar lütfen yapmayın. Bizim dünya ile bir ilişkimiz yoktur’
Sami Özey bir dönem düzenli olarak gazetelerde köşe yazısı yazıyordu. O dönemler Esenköy sohbetleri onun köşesinde sık sık mevzu olur ve Sami ağabey bu sohbetlerde yer alan kişileri yazılarında isim isim zikrederdi. Tabii bu yazıların yayınlandığı günlerde gazete tirajlarının Esenköy müdavimleri delaletiyle çokca arttığına şahit olurduk. Sami ağabey ve kardeşi Lami bey son yıllarda gittikçe geliştirdikleri ve önemli bir dayanışma grubu haline gelmeye başlayan Dostlar Divanı’nın bazı toplantılarını Esenköy’de yaparak beldenin geniş kitlelerce tanınmasında önemli katkılar sağlamaktadır.
Hasan Elik hocamız Esenköy’de bulunduğu dönemlerde İslami konular derinliğine işlenirdi.
Yenel ailesinden Ali ağabey, Osman ağabey, Ali Erdem, Fatih Balipaşa’dan da komşumuz olan Abbas Tuğlu ağabey, Mehmet Arslan, Cemal Balcı, Bekir Karahan, Necati Muharremoğlu, Necdet Berber, Mehmet Akpınar, Mehmet Duman, Ayhan Gül, Sabri Dereli, Saim Bahadır, Milli boksörlerimizden Selami Karakelle , Bekir Öztürk, Dr. Mustafa Şener, Zekeriya Alioğlu, Yahya ve İshak Öncü kardeşler, Çorapçı Hasan ağabey, Murat Erkoyuncu, her daim mütebessim bir çehre ile gruba neşe getiren Servet ağabey Kanarya’nın önemli simaları arasındaydı. Köye geldiği zaman sohbetlerinden çok istifade edilen Ümit Şimşek ağabey ve renkli kişiliği ile Av. Şadi Çarsancaklı de bir dönem Esenköy’ün müdavimleri arasındaydılar.
Ömer Aydın Esenköy Kanarya ekibinin en istikrarlı simalarındandı. Ne zaman gitsem en çok gördüğüm kişiler arasında Ömer ağabey en başlarda gelirdi. Bir ara milletvekili aday adayı olması grupta dikkatle izlenmişti. Ömer ağabey bir süre bu konuya ciddi oranda asılmış fakat sonuç istediği gibi olmayınca hem o hem de bizler bir hayli üzülmüştük
Ömer ağabeyin amcası Ahmet Aydın da Esenköy’ün renkli bir simasıydı. Son dönemlerde nedense onu çok fazla göremez olduk
Yine Mehmet Aslan’ın bacanağı tekstilci Mehmet Ali ağabey, Elektronik malzemeleri ticareti yapan Murat Özgener de grubun müdavimlerindendi
Merhum Bedrettin Atalar da Kanarya ekibinin bir diğer kanaat önderi idi. Bedrettin hocanın beni en çok şaşırtan yönü Müsiad ve İTO çevrelerinden tanıştığımız Abdullah Atalar’ın onun oğlu olduğunu çok geç öğrenmemdi.
Her yıl Ziya Belviranlı ağabey Kanarya ekibinin listesini telefonları ile birlikte günceller ve bizlere dağıtırdı. Bu listede yer alan bazı kişileri ben bu saydığım isimler kadar mekana devam edemediğimden göremediğim olurdu. Ziya ağabey bu alışkanlığını hala büyük bir ciddiyetle devam ettiriyor. Bu sebepten benim bu yazıda özelliklerinden kısaca bahsettiğim bazı zatlar dışında daha pek çok kişi Kanarya’da cemaate gelmiş ve sohbet mekanında çay içip yarenlik etmişlerdir
Bu ekibin önemli bir bölümü güzel havalarda deniz banyolarını Ağlayan kayaların yanındaki mekanda yaparlardı. Genelde burada saat 15.00 civarı toplanılır ve gelenler yanlarında bazı nevaleler getirirler ve aralarda bunlar topluca yenirdi.
Ağlayan kayaların en dikkat çekici yönü denize giriş bölgesi ve suyun ilk kesimlerinin taşlık olmasıydı. Esasında bu giriş kısmı pek konforlu değildi ama nedense insanlar muhabbetin güzelliğinden sanki bu nakısayı pek de dert etmezlerdi. Bir de Esenköy’ün ikindi vakitlerinden sonra başlayan rüzgarı meşhurdu. Bu ekibin denize giriş saatleriyle birlikte kıyıya doğru yoğun bir rüzgar eser ve deniz dalgalanırdı. Bilhassa mevsim değişimlerinde bu esinti daha da yoğun olurdu.
Deniz kenarının en devamlı kişisi benim tespitlerime göre Paşasoy gömlekleri sahibi Mustafa Paşahan idi. Fakat ilgimizi çeken husus Paşasoy ağabeyin yatsı namazı sonrası sohbetlere pek katılmaması olmuştur. Tabii Esenköy bir sayfiye mekanı olduğundan ve herkesin aileleri de burada bulunduğundan kimse kimseye niye gelmiyorsun sorusunu pek sormamaktadır. İnsanların özel hayatlarına ciddi bir saygıyı gösteren bu halin ben Kanarya’nın dikkatlice uyulan ama yazılı olmayan güzel bir prensibi olduğunu düşünmüşümdür.
Kanarya ekibinin bir dönem kış aylarında her ayın son Perşembe gecesi devam eden fakat benim pek katılma imkanı bulamadığım aylık akşam sohbetleri de vardı. Yaz aylarında Kanarya’nın bahçesinde gece gündüz devam eden sohbet ve muhabbet ortamı kış aylarında da sürüyor ve bu muhabbet halkası yepyeni dostluklara yol açıyordu.
Yazın Esenköy’de bulunan bu ekip, bazı günler Şenköy, Kocadere, Teşvikiye, Armutlu ve sair çevre bölgelere çeşitli vesilelerle de geziler düzenlemekteydi. Bu anlatımda geçmiş zaman kullanmakla beraber bu hal belli oranlarda halen de devam etmektedir. Fakat tabii ki yılların geçmesi ile vefatlar, mekan değiştirenler, yaş haddinden eski performansı gösteremeyenler bulunmakta bununla birlikte gruba yeni isimler de katılmaktadır
ESENKÖY’ÜN YAZLIKÇI DİYE TARİF EDEBİLECEĞİMİZ DİĞER SAKİNLERİ
Bizler 1999 depremine kadar Esenköy’e hep kiralık yer tutup gittik. O yıl Rahmetli kayınpederin ön ayak olmasıyla aile içi bir organizasyonla ortaklaşa bir kat satın aldık. Mustafa Selvi’nin kıyıda inşa ettiği eve temelden girilmiş ve Marmara Depreminin olduğu sene ev tamamlanmıştı.
Kayınpederim Cevat Saraç
Kayınpeder ve 4 bacanak olarak aldığımız evde Rahmetli kayınpeder ve kayınvalide yaz boyunca ikamet ediyorlardı. 4 Bacanak ve hanımları olan 4 kız kardeş kura ile belirlenen bir sıraya göre üçer haftalık periyotlarla yaz dönemini planlıyorlardı. Önce iki sonra bir hafta olarak hepimiz yazı değerlendiriyorduk. O günden bu yana bu sistem Elhamdülillah hiç problemsiz işledi. Arada vefatlarımız oldu. Önce büyükler sonra da iki bacanak vefat etti. Tabii yıllar içinde ikinci nesil evlendi ve onların da aileleri oldu. Bu sefer bu üçer haftalık sürelerin içine çocuklar da dahil oldu.
KANARYA’NIN TAM ANLAMIYLA MÜDAVİMİ OLMASA DA ESENKÖY’ÜN BİLEBİLDİĞİMİZ DİĞER SAKİNLERİ
Kanarya’nın dışında Esenköy’ün başka müdavimlerini de zikretmek önemli, çünkü bunlar da köydeki hayata önemli ölçüde renk katan unsurlar
Esenköy’ün karayolu ile girişinde köyü en tepeden gören mahalde zaman içinde sağlı sollu sıra evler oluşmaya başladı. Sağ bölgede Akasya evleri ve onların arasında Dar’ül Eytam Vakfı tarafından yaptırılan Akasya Rahmet Camii hemen göze çarpıyor.
Akasya Rahmet Camii
Camiye varmadan sağ tarafa çıkan bir yokuştan gidildiğine arka tarafta bahçeli evler yer alıyor. O bölgede yayıncı Mümin Çevik ağabeyin de inşaatı süren bir site projesi bulunuyor. Henüz bu inşaatlar bitip taşınmalar başlamadı. Bahsettiğim Caminin arka tarafında ise bahçeli evler yer alıyor. Burada da benim çok yakinen tanışmadığım bazı arkadaş grupları bulunuyor.
Bu yoldan Esenköy’e doğru inerken sert bir virajın köşesindeki çeşmenin yanından itibaren uzanan bahçeli evlerde de yazın yoğun bir nüfus barınıyor. Papaz tepesi diye anılan bu bölgede birçok tanıdığımız yer almakta.
Celaleddin Gökçek, saatçi Ergün ailesinden bir grup, bir dönem Sürur ağabey, Prof. Dr. Ali Rıza Abay, ve diğerleri burada otururlardı. Devamında Boğaziçi çevresinden Nurettin Uç, Ülker’ in emektar müdürlerinden Rahmetli Osman Kartal ve Rıza Tozlu’nun yokuştan içeri doğu uzanan bölgede evleri bulunmaktaydı
Köyün sahil yolunun başlangıcından önce sağ cenahta yüksekçe alanda Ahmet Mercan son on sene içinde güzel bir ev aldı. Pandemi döneminde neredeyse tüm zamanlarını burada geçirmişti. Şimdilerde de sanırım yoğun bir şekilde kullanıyorlar. Ahmet Mercan’ın Kanarya çevresinde pek görüldüğü söylenemez. O dostları ve ailesiyle daha çok köy içi veya yuvarlak çay bahçesini kullanıyor. Biz de köyde rastlaştığımız zamanlarda kendisiyle buralarda görüşüyoruz.
Bir dönem Ahmet Davudoğlu’nun kayınpederlerinin de köyün girişinden hemen önce sağ taraftaki tepelik bölgede bir katları vardı. Seyrek de olsa bazen gelirlerdi. Bizlerin de orada bulunduğu bir dönemde kendilerini bu evde ailece ziyaret ettiğimiz hatırlarım. Sonraları geldiler mi bilemiyorum.
Müsiad ve İTO çevrelerinden eski hukukumuz olan İbrahim Ceylan ağabey de, yoğun hayır hasenat işlerinden fırsat bulduğu zamanlarda Yenimahalle’nin ilerisinde aile çevresiyle ikamet ettiği mekanlarına gelen değerli dostlarımızdan birisidir. Pek fazla Kanarya muhitine uğramasa da Esenköy’deki dostlarıyla muhabbetini her daim canlı tutmaktadır.
İsmail Tunçbilek, köyün damadı da olan Şehremini çevresinden Şevket Hüner, aile dostumuz Osman Özpala ağabey, Bayrampaşa’lı Orhan Atik, köye yaz boyunca çok az bir süre gelen Prof. Dr. Mustafa Kaçalin gibi isimler de Esenköy nüfusuna katkı sağlayan isimler olarak sayılabilir. Kaçalin ailesi ile hanımlarımız ve kızlarımız yıllar öncesinden beri iyi arkadaş olduğundan onlar daha sık irtibat kuruyorlar. Biz de birbirimizi dolaylı takip ederken bir akşam ki hatta o yıl dünürümüz Prof. Dr. Süleyman Mollaibrahimoğlu da ailesi ile kısa süreliğine yer tutmuştu, üçümüz beraberce yuvarlak çay bahçesinde hoş bir sohbet etmiştik.
Bu kısa bilgi bile Esenköy’ün yaz aylarında ne tür çapraz muhabbet ortamlarına vesile olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
İstanbul’dan iyi bir hukukumuz olan ve covit-19 salgın döneminde vefat eden Grafiker Mustafa Özer Köse ağabey de daha çok 2000’li yıllardan sonra Esenköy’e gelenler arasındaydı. Mustafa ağabey’in hanım tarafından akrabaları Kemal Görenoğlu beylerin Esenköy’de evleri olduğunu işitmiştik. Ayrıca Abbas Tuğlu ağabeylerle de dünür olmuşlardı. Mustafa Ağabey de muhtemelen bu vasıtalarla köy ile bağlantı kurmuş ve müdavimlerden olmuştu. Fakat onun Kanarya performansı zayıftı. Vefatından önceki senelerde Mustafa Özer ağabey ile ne zaman köye gitsek tevafuk eseri bir yerlerde buluşur ve kıyıda yürüyerek sohbet ederdik. Rahmetli Mustafa ağabey yakın dostumuz Dr. Mehmet Köse’nin ağabeyidir. Gençlik dönemlerimizden itibaren kardeşinin arkadaşı olduğumuzdan bize de ağabeylik ederdi. İlk iş yerimizi kurarken Cağaloğlu’ndan bize yaptığı katkıları hiçbir zaman unutmamız mümkün değildir. Nur içinde yatsın.
Mustafa Özer Köse
İstanbul’dan yakın dostumuz Erol Dilaver ve üniversiteden ağabeyimiz Salih Uyan’ın köyde evleri bulunuyor ve onlar da yazın belli sürelerde Esenköy’e geliyorlar. ( Bazen de karşılaşıyoruz)
Erol Dilaver, İbrahim Ethem Gören
Boğaziçi yıllarından dostumuz Celaleddin Gökçek’in de Esenköy ile bizlerden de eski dönemlerden beri gelen bir ilişkisi mevcut. Şu an çok gelmeseler bile köyün girişindeki çeşmenin yakınlarında bir evleri vardı. .Celaleddin, Yenimahalle civarında var olan bir diğer katını da belli bir dönem Boğaziçi Yöneticiler Vakfına misafirhane olarak tahsis etmişti. O dönemde vakıf müdürümüz olan İbrahim Ethem Gören bey de bu imkanı güzel bir şekilde organize etmiş ve uzunca bir süre üniversite çevresinden arkadaşlar yaz boyunca köyde belli bir süre geçirebilmişlerdi. Celaleddin, Panorama dondurmalarının sahibi Hadi beyle lise yıllarına dayanan bir dostluğu olduğundan bahsederdi. Hatta bana bu yeri Hadi bey aldırdı derdi.
KISA BİR AİLE ARASI VEREBİLİRİZ
Bizim evin civarında bir dönem canlı bir aile ve İstanbul’dan gelen tanıdık çevremiz vardı. Öncelikle bizim hanımın hala oğlu Rahmetli Ahmet ve Süleyman Bayo ağabeylerden bahsedebiliriz. Ahmet ağabey uzun süre kiralık evler kanalıyla köye gelirken bizim evin inşaatı sırasında o da bir daire almış, hanımı ve çocuklarıyla yazı Esenköy’de geçiriyordu. Bir ara muhasebe bürosunu da buraya taşımış ve köyden müşteriler de edinmişti. Köyü çok severdi. Ahmet ağabey neşeli ve muhabbetli bir kişiydi. Güzel gitar çalardı. Gençliğinde iyi bir basketbolcu imiş. Fatih’te de karşı sokağımızda otururdu. İri cüsseli olduğundan bizim muhitte ve arkadaşları arasında lakabı Vapur Ahmet idi. Bazen kıyıda aile efradını toplar, hem çalar, hem söyler, hem de eski sporculuk günleri ile alakalı çok renkli hikayeler anlatırdı. Fakat daha sonraları kendi özel sebeplerinden dolayı köye gelemez oldu. Ağabeyi Süleyman Bayo köyün bir zamanlar neredeyse tek pansiyon-otel karışımı yeri olan Menşuroğlu’nda yer tutardı. O da daha sonraları köye çok az gelmeye başlamıştı. Her ikisi de Rahmet-i Rahmana kavuştular.
Bizim hanımın bir diğer hala kızı Merhum Özden Özkişi ablamız, kızı Zeynep ve ailesi ile uzunca süre beraberce yazlarını burada bizim evin hemen yakınındaki dairelerinde geçirmişlerdi. Zeynep hanım bizim aile çevresinin sanırım köy halkı ile en fazla ilişkisi olanıdır. Hala senenin önemli bir kesimini Esenköy’de geçirir. Özden abla yetmişli yıllarda vefat eden edebiyatçı Bahaeddin Özkişi’nin hanımıydı. Ben aileye damat olmadan evvel vefat eden Bahattin beyin daha sonraları iki romanını okumuştum ki çok etkilenmiştim. Sokakta ve Köse Kadı. Çok değerli bir insanmış, Allah Rahmet eylesin. Kardeşleri Nurdan Bayo ve beyi Süleyman Zeki Bağlan’ın da köyde bir dönem sahip oldukları bir evleri vardı. Sonra yerlerini sattılar fakat yine de arada bir köye kalmaya geliyorlar
Büyük bacanağımızın kızı Şule, Rahmetli Ramazan Apaydın ağabeyin yeğeni Erhan Apaydın ile evlendi. Onun babası Emin Apaydın matbaa piyasasının duayen elektrikçi ustalarından birisi. Onların da Ergenekon’un yakınlarında daireleri var ve Esenköy’ün müdavimlerinden. Fakat Emin ağabey, ağabeyi merhum Ramazan Apaydın gibi Kanarya ekibine pek katılmıyordu. Dolayısıyla Ziya ağabeyin telefon rehberinde ismini görmek mümkün değil.
Anlatırken fark ettim ki bizim yakın aile ve İstanbul’daki arkadaş çevremizden de köyde bayağı insan bulunmakta. Tabii bu oran bir zamanlar çok daha fazla idi, şimdi bir hayli azaldı. Mesela Rahmetli babam da bizim geldiğimiz sürelerde annemle Esenköy’e gelir ve bizimle kalırlardı. Bazen de Rahmetli kız kardeşimle birlikte kiralık yer tutarlar ve uzunca süre köyde zaman geçirirlerdi. Rahmetli babacığım ve kardeşim burayı bayağı severdi. Geriye bakınca görüyorum ki hepsi bir dönemmiş,
İDO-TURYOL
Esenköy’e ilk gidişlerimizle kullandığımız güzergah genelde araba ile ya körfezi dolaşarak ya da Eskihisar’dan araba vapuru ile Yalova üzerinden olmaktaydı. Bu hattın en dezavantajlı tarafı saati ayarlayamadığınız zamanlarda Eskihisar veya Yalova tarafında oluşan uzun otomobil ve kamyon kuyruklarında bekleme riskiydi. Fakat körfezi dolaşma yerine çoğu kere bu kuyrukları tercih ediyorduk
1990’lı yılların ortalarında Esenköy’e deniz otobüsleri seferleri başladı. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan İstanbul’a Belediye Başkanı olunca bu köye seferler düzenleme konusunun gündeme geldiğini duymuştuk. Bu konunun alt yapısını da 80’li yılların sonlarında o zaman Rahmetli Adnan Kahveci’nin insiyatifiyle buraya liman yapılmasının olduğunu da zikretmekte fayda var. Rahmetli Adnan Kahvecinin bu gayretlerinin neticesi olacak ki sahil yoluna onun adı verilmiş.
Esenköy’e deniz yoluyla direk ulaşımın bir ihtiyaç olduğunu Esenköy beldesinin yetkilileri de fark edip talepte bulunmuşlar. O dönemde İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı İstanbul Deniz Otobüsleri Şirketi’nin başında Binali Yıldırım bey Genel Müdür olarak bulunmakta ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinde Müdür olan Halil İbrahim Perçinkaya da o şirketin yönetim kurulunda yer almakta. Dostumuz Perçinkaya’nın beyanıyla, bir gün Binali Yıldırım bey ile birlikte Deniz Otobüsleri Şirketi’nin teknik ekibinin de içinde yer aldığı bir heyetle Esenköy’ e gelmişler. Burada etüd çalışmaları yapılmış ve sonra başkanlık makamınca da uygun mütalaa edilerek Esenköy’e İDO seferleri başlamıştır.
Bu durum köyün İstanbul ile olan bağlantısını daha da kolaylaştırdı. Bu sayede İstanbul’da işi olanlar çoğu kere sabah gidip akşam dönmekteydiler. Çünkü sabah Esenköy’den erken saatte kalkan deniz otobüsü saat 9.00 civarı Yenikapı’ya varıyor ve bu da insanların mesaiye yetişebilmelerine imkan veriyordu. Bu seferler sadece Esenköy’e yapılmıyor Çınarcık’tan itibaren birçok kıyı köyü ve en sonunda da Armutlu ilçeleri, İDO’nun kapsama alanı içinde önemli işlev görüyordu. Tabii deniz otobüsleri, adalara, Marmara’nın öbür ucu Erdek, Mudanya gibi kıyı noktalara kadar seferler yapıyordu. Bütün bunlar Marmara’nın tüm noktalarının İstanbul ile bağlantısını canlı hale getiriyordu.
İDO’nun deniz otobüsleri uzunca bir süre adeta tek tabanca olarak hizmet verdi. Fakat 2000’li yılların ortalarında TURYOL kooperatifi Çınarcık ve Esenköy”e motor seferleri düzenlemeye başladı. Boğazda da hizmet veren vapurlardan biraz daha ufak ve basık olan TURYOL tekneleri deniz otobüslerinden daha yavaş yol alıyorlardı. Fakat onun da güzelliği kenarlarda ve arkada açık alanların bulunmasıydı. Özellikle çay ve sigara tiryakileri için biçilmiş kaftan statüsünde bir araçtı. Sefere konulduğu günden sonra ciddi bir teveccühe mazhar oldu. İlave olarak fiyatı da biraz daha ehvendi. Velhasıl 2000’li yılların ortalarından itibaren Esenköy İstanbul arasında iki deniz vasıtası sefer yapmaya başladı.
İDO’nun tek başına hizmet gördüğü dönemlerde bilet bulma işi hakikaten birçok kişi için sıkıntı oluşturmaktaydı. Aniden İstanbul’a gitmeniz gerekiyorsa veya gidiş geliş gününüzü tam ayarlayamadıysanız o anda bilet bulmak kolay olmuyordu. Bu devrelerde köyde İDO’nun bilet satış biriminde görev yapan Recep adlı arkadaşın hakikaten çok hayati bir rol oynadığını ayne’l yakin görmüştük. Recep ne yapıp ediyor kendisi ile iyi ilişkileri olan kişilere bir yerlerden bir bilet bulup onların işini görüyordu. Bu işte Recebin herhangi bir menfaat temin ettiğini hiç görmedik ve duymadık. Fakat kendisi iyi niyetli ve temiz bir kişi idi ve sevdiği kişilere bir şekilde bilet buluyordu. Başkalarını da mağdur etmiyordu.
Bu enteresan denklemi ben pek çözememişimdir ama benim de Recep ile muhabbetim iyi olduğundan onun çok kere iyiliğini görmüş ve biletsiz kalmamıştım. Bunun karşılığında da bizden sadece güler yüz ve teşekkür gördü. O da bize aynı şekilde muamele etmiştir. Şu an emeklilik sonrası yine köyde yaşayan Recep ile görüştüğümüzde o günleri muhabbetle anmaktayız
Deniz otobüsleri ve TURYOL geliş gidişleri köy için her daim bir heyecan kaynağı olmaktadır. Özellikle bu seferlerin ilk konulduğu zamanlarda bunu daha fazla hissederdik. Daha sonraları bu heyecan ya hafta sonlarında uzun süre uzakta kalınan aile fertlerinin gelişleri veya misafir karşılayanların hallerinde hissedilmektedir. O kavuşma anı her iki taraf için hoş duyguları kapsamakta ve bu duyguların yaşanmasına vesile olan vasıtayı yani deniz otobüsü ve TURYOL’u da kuşatmaktadır. Tabii bu belki de benim yoğunlukla yaşadığım bir halet-i ruhiye de olabilir. Ama birçok kişiden de bu tür geri dönüşler aldığım için bunu sanki genel bir durummuş gibi kaleme alıyorum.
Esenköy ve çevre köylerin sakinleri, yazın çok sıcak günlerinde ve kalabalığın yoğun olduğu dönemlerde bazı kaptanların sadece kadınlara yönelik şarkılı türkülü deniz gezilerine şahit olmuşlardır. Bir hayli gürültülü bir tarzda rıhtıma yanaşan bu tekneler bir miktar yolcuyu alıp onları ücreti mukabili gezdirmekteydiler.
KADINLAR PLAJI
Esenköy’ün dikkati çeken yerlerinden birisi de Kadınlar Plajıdır. Esenköy ile ilk tanıştığımız yıllarda Kadınlar Plajının yeri Ergenekon denen bölgeden biraz ilerde bir noktada idi. Gerek köydeki hanımlar ve gerekse de yazlıkçı olarak gelen hanımların tercih ettikleri bu yer yüksek duvarlarla çevrili olduğundan yol tarafından içerisi görünmeyen ve sadece hanımların girebildiği bir alandı. Sıcaklığın arttığı zamanlarda çok fazla kalabalık olduğu noktasında şikayetler olurdu.
Tesettüre riayet ederek denize girmek isteyen hanımlar köyün çevresindeki başka alanları da kullanmaktaydılar. Ama daha rahat bir şekilde deniz banyosu almak isteyenler için Kadınlar Plajı iyi bir alternatifti.
28 Şubat kararların ülkede birçok noktada sıkıntı yaşattığı dönemde köydeki Jandarma’nın bir dönem bu alanı kapatmayı düşündüğü bile söylenmişti. Tabii bunun söylentisi bile ciddi sıkıntı oluşturmuştu. Daha sonraki dönemlerde ülkenin şartlarının rahatlamasıyla birlikte Yenimahalle’nin bitim noktalarından başlamak üzere daha da ilerlere doğru devam eden sahilde başka Kadınlar Plajları da açıldı. Buraların şartlarının daha iyi olduğu kullananlar tarafından beyan edilmekteydi.
KÖYÜN MUTAASIP YAPISINDAN HERKES MEMNUN MUYDU?
İkibinli yılların başlarında köyün sakinleri arasında köyün genel yapısı ile ilgili bazı fikir ayrılıkları olduğu ortaya çıkmıştı. O da şuydu. Köyü tercih eden yazlıkçılar 80’li yılların başından itibaren buraya gelinmesini tavsiye eden bazı hocaların ve kanaat önderlerinin yönlendirmeleri ile daha çok mütedeyyin diye tarif edilebilecek bir kitleydi. Bu kitle köyün daha mutaassıp profilinden hoşnut olmakta, Kadınlar Plajının varlığı onları müsbet etkilemekte, köyde alkol tüketiminin görünür olmaması, gece hayatı için içkili, müzikli mekanların pek bulunmaması hatta Merkez Camiinin kenarından geçerken bile mayo ile dolaşılmamasının tavsiye edilmesi gibi etkenlerden müsbet manada etkilenmekte idiler. Bu tür eğilimi olan kişilerin de tabii ki yazlık olarak kiraya gelmek, yer satın almak veya kısa süreli tatillerinin geçirmek istedikleri yer olarak Esenköy’ü öne çıkarıyordu.
Esenköy’de köyün meydanında bir tane alkollü ve şarkıcıların çıktığı, gürültüsünün de pek fazla olduğu bir mekanı vardı. Yazlıkçılar ve köyün mutaassıp kesimi de buradan pek hoşlanmıyorlardı. Köydeki imar faaliyetlerinin yoğunlaşması ile birlikte bahsi geçen gazinonun bulunduğu yere büyükçe bir bina yapıldı.
Geçmiş dönemlerde köyde bazı kesimler Esenköy’ün zamanla Çınarcık gibi bir şekle bürünmesinin, mutaassıp misafirler dışında daha rahat profilde kişilerin burayı tercih etmelerinin köy için ve tabii ki kendileri için de daha iyi olacağını düşünüyorlardı. Bu çerçevede bazı seneler köy meydanında yüksek sesli tartışmaların yaşandığını bile duyduğumuzu hatırlıyoruz. Tüm bunlara rağmen köyde Çınarcık modeline kayış çok belirgin olmadı. Fakat modernizmin ülkede yayılması oranında gençlerin, tabii yazlıkçı olanların bir bölümünün çocuklarının da taleplerine uygun mekanların yayılmakta olduğunu az da olsa müşahede ettik ve maalesef etmekteyiz.
KİTABE
Bazı kaynaklarda Esenköy’ün Cumhuriyet öncesi tamamen Rum köyü olduğunun iddia edildiğine rastlanmaktadır.. Oysa Rahmetli Belediye Başkanı Adnan Kaptan zamanında bulunan bir mermer kitabe 1582 yılında köyde yapılmış olan Çavuşbaşı Çeşmesinin serencamını anlatan bir belge olarak bu iddianın tersini söylemektedir. ( Bölgede Rumlar ağırlıkta olsa da tarihin eski dönemlerinden beri Müslüman nüfusun bulunduğu ve kendi ihtiyaçları için çeşme yaptıklarını belgelemektedir. Nüfusun hangi oranda bulunduğu ise daha detaylı araştırmalara ihtiyaç duymaktadır) Yıllardır yaz aylarında buraya sayfiyeye gelen Dr. Süleyman Zeki Bağlan ağabeye, 2004 yılında bu kitabe gösterilmiş ve o da bunu okuyarak çevresini uyarmıştı. O uyarılara kulak veren o dönemin Belediye Başkanı Merhum Adnan Kaptan kitabenin temizlenip uygun bir yere yerleştirilmesi için arayışlara geçmişti. Bir mecliste konu açılınca Rahmetli Bacanağım Asım Özer, o dönemde bu tarz tezyinat işleri yaptığından, bahsedilen düzenlemeyi kendi işyerinde bila bedel gerçekleştireceğini ifade etmişti. Mermer kitabenin İstanbul’a götürülüp getirilme işini de ben üstlenmiştim. Belediye’den yazılı bir kağıt alıp kitabeyi İstanbul Alibeyköy’deki atölyeye götürdük. Orada zemine yeşil renk atılmış, yazılar da yaldızla ortaya çıkarılmıştı ve Kitabe tekrar Belediye’ye teslim edilmişti.
Daha sonra da yine hayırseverlerin desteği ile köyün meydanındaki çeşmenin başına yerleştirildi.
İlk defa 1582’de Çavuşbaşı Hızır Ağa’nın inşa ettirdiği Çavuşbaşı Çeşmesi ve kitabesi 2007 yılından buyana yeni hali ile Esenköy’ün adeta tapu senedi gibi köy meydanında gelen geçeni selamlıyor.
Resimde, kitabedeki yazının latin harfleri ile okunuşu ve ebced hesabı ile tarihi yer alıyor..
Bu hizmete emeği geçen başta Merhum Adnan Başkan’a, Merhum Asım Özer’e, Süleyman Zeki Bağlan’a ve tüm katkı sağlayanlara Esenköy muhibbanı olarak şükran borçluyuz. Vefat edenlere Allah’dan Rahmet, sağ olanlara sıhhat ve afiyet dileriz.
GIRGIR’LAR
Esenköy’ün ilginç dönemlerinden biri de Eylül ayının başlaması ile birlikte açılan balık avlama sezonunun rıhtımda oluşturduğu hareketliliktir. Büyük balıkçı tekneleri Esenköy limanını merkeze alarak buradan avlanmaya çıkıyorlar ve dönüşte de avladıkları balıkları kıyıda bekleyen özel kamyonlara yüklüyorlar.
Eylül’de balık avlama sezonunun başlaması ile birlikte o sıralarda Esenköy’de bulunan nüfus da bu balık bolluğundan yararlanmakta. Fakat genellikle Eylül ayının başlarında okullar açıldığından köyde önemli bir azalma meydana geliyor ve Eylül coşkusunun daha fazla bir kesim tarafından hissedilmesi imkanı bulunamıyor.
Rıhtımda balıkçıların geçtiğimiz yıla kadar işlerini takip ettikleri barakaları oluyordu. Yazın bu barakaların önlerinde balıkçı gruplarını çokça görürdük. Geçtiğimiz kış aylarındaki yoğun fırtına dolayısıyla bu barakalar yerle bir oldular. 2024 Eylülünde ne yaptılar takip etme imkanı bulamadım
Rahmetli kayınvalide bu büyük balıkçı teknelerinin gidiş gelişlerini çok sıkı takip eder ve bizleri gırgır diye isimlendirdiği bu deniz araçlarının ve personelinin bazı hikayelerini naklederdi. Onların akşam geç saatte denize açılışları sabah erkenden gelişleri ve avlanan balıkların dağıtımı. O süreçteki hareketlilik hakikaten seyredilmesi heyecanlı bir süreç oluyordu.
Kayınpeder 2001, kayınvalide 2008 yılında vefat ettiler. Bizim buraya daimi gelişimize vesile olan iki değerli büyüğümüz ahiret alemine göç ettiler. Burayı beraberce aldığımız Abdulkadir ve alış sürecinde çok fazla katkı sağlayan Asım da bizlere veda etti. Evler duruyor, insanlar gidiyor. Dünyanın en dehşet hali de bu. Allah (cc) hepsine Rahmet eylesin.
SAHİL YOLU-ÇAY BAHÇELERİ
Esenköy’de ilk defa bir geceliğine yer tuttuğumuz 1989 senesinden hatırımızda kalan önemli hatıra bugün Adnan Kahveci Caddesi diye anılan sahildeki yolun henüz yeni yapılıyor oluşuydu. Deniz kenarına büyük büyük kayalar getiriliyor ve onların üzerleri dolduruluyordu. O tarihe kadar trafik köyün içinden gidiş geliş şeklinde akıyordu. Sahil yolunun açılmasından sonra burasının kenarında inşaatlar başladı. Bugün bahsi geçen caddenin üzerinde eski halinden bu güne değişmeden duran sanırım bir kaç ev kaldı
İlk gittiğimiz yıllarda limandaki çay bahçeleri akşam saatlerinde çok geniş bir kitleyi misafir etmekteydi. Buralarda daha çok yazlıkçılar oturuyorlardı. Köyün yerlileri iç taraftaki kahvehanelere giderlerdi.
Tabii köyün yerli hanımlarının bu çay bahçeleri çok fazla tercih etmemeleri gayet normal çünkü evleri bu ihtiyacı karşılıyor. Ama yazlıkçı gelenler burada bulundukları süreyi genelde dışarıda geçirmeyi tercih ediyorlar. Yazlıkçılar içinde evleri deniz görenlerin de balkonları Esenköy’ün o güzel esintisinden istifade etme ve denizi seyredebilme imkanını sağlamakta.
İlk başlarda bahsettiğimiz İkizçınar çay bahçesi de geçmiş yıllarda her zaman dolu olurdu. Son senelerde o bahçenin yerine büyükçe bir apartman yapıldı.
Daha sonra Adnan Kahveci caddesinin ana yolla bağlandığı göbekte de bir çay bahçesi açıldı. Yan tarafında çocuk parkı ve çevresine çeşitli tezgahların olduğu bu bölge zamanla genişledi ve bugün göbekteki bu alan yaz gecelerinin tercih edilen bir mekanı oldu. Göbeğin yan tarafında kıyıda daha çok gençlerin devam ettiği biraz daha havalı bir yerin zaman içinde devreye girdiğine şahit olduk.
Kanarya Camii’ni geçtikten sonra henüz Yenimahalle fazla gelişmeden adeta sanki köyün merkezinin bitim noktaları gibi algılanabilecek Ergenekon çay bahçesi de eski dönemin önemli buluşma yerlerinden biri idi. Orada aynı zamanda köyün tek benzincisi bulunurdu. Abdullah Pekmez beyin sahibi olduğu benzinci daha sonra köyün giriş noktasına taşındı fakat bahçe devam ediyor. Bu arada Rahmetli bacanağım Abdulkadir Kibar ile Abdullah beyin iyi bir dostlukları bulunduğunu da ilave etmek isterim
Bu saydıklarım belki birkaçını ihmal etmiş olabilirim ama eski Esenköy’ün sosyalleşme alanları idi. Yeni Esenköy’ de ise saymaya kalksam sanırım bir hayli yeni mekanı zikretmek gerekebilir.
Fakat yeni dönemde en ilgimizi çeken mekan olarak köyün girişinden ayrılan yayla yolu üzerinde yapılan Seyir Tepesinden bahsedebiliriz. Burası güzel bir bahçe içinde harika manzaralı bir yer olarak bir hayli talep görüyor
Bir de yeni Esenköy artık Şelale tabir edilen bölgeye kadar genişleyen bir belde haline geldi.
MERKEZ CAMİİ VE KANARYA CAMİİ
Esenköy Merkez Camii’nin 1960’lı yıllarda yapıldığı ifade edilmekte. Son yıllarda bu Camiinin yenilenmesi gündeme gelmişti ve 2023 yılı sonlarında eski cami yıkılarak yerine yenisi inşa edilmeye başlandı.
Kanarya Camii olarak zikrettiğimiz Caminin yapım tarihi 1986. Bu Caminin yapılmasında İstanbul Fatih’te ikamet eden, yazları da Esenköy’e gelen tekstilci Hasan Karasoy amcamızın maddi yükü üstlendiği bilinmektedir. Caminin arsası Balcılar tarafından verilmiş inşaatı da Ahmet Karadenizli yapmış. Hasan amcamız şu an İstanbul’da bakıcı nezaretinde yatağa bağlı yaşamakta ve bu yazıyı okuyanlardan dua beklemektedir. Allah bu ibadet mekanlarının yapımı ve onarımında emeği geçen tüm hayırseverlerden Razı olsun.
Bu arada Köyün Camilerinden bahsederken uzun yıllar Merkez Cami’nin İmamlığını yapan Rüstem Hocamızı ve Kanarya Camii’nin imamlığını yapan Ramazan hocamızı hayırla yadetmemiz gerekiyor.
ÇUF ÇUF
2000’li yıllarda köyün iç ulaşımında enteresan bir araç peydah olmuştu. Halkın ÇUF ÇUF adını taktığı bu vasıta önde traktörden bozma bir çekici arkada da ona bağlı bir kabinden müteşekkildi. Çuf çuf genelde köyün içinden başlayarak son durak olarak Şelale bölgesine kadar gider gelirdi. Müşterileri de izlediğimiz kadarıyla daha çok kadınlar plajlarına giden hanımlar olurdu. Daha sonra bu ilginç araç bir anda ortadan kayboldu
ESENKÖY’DE İLANLAR
Esenköy ile ilgili bir yazıda bu ilanların ne yeri var diye belki soranlarınız olacaktır. Fakat bu husus özellikle dijitalleşmenin çok arttığı, insanların birbirleriyle yoğun sosyal medya, WhatsApp, twitter, instagram vesair kanallarla çok hızlıca haberleştiği bir zamanda ısrarla devam eden bir uygulama. Esenköy’de Belediye’den merkezi hopörlörle yapılan ilanlar hala bütün hızıyla devam ediyor. Her sene başında acaba bu yıl artık bu mecraya son verilecek mi diye beklerken 2024 yılında da yoğun ilanlara muhatap olduk. Herhangi bir evlilik töreni, kına, nişan veya sünnet bu yolla köye duyurulmakta. Yine vefatlarda da bu yol kullanılmakta. Belediye önemli gördüğü mesajları buradan halka duyurmakta. Gerçi bu mesaj trafiği çok dinamik ve sahici bir şey. Bir yönüyle nostaljik bir tarafı da var. Diğer yönüyle o sırada bu sesi duyan birisinin mesaja dikkat kesilmemesi mümkün değil. Önce bir iki ding dong sesi, sonrasında sert bir ilan lafzı ve arkadan ilanın metni. Sonunda gayet ciddi bir şekilde ilanen duyurulur diye çok resmi bir son söz.
Dijitalleşme furyasının bütün hızıyla sürdüğü, İstanbul’a birkaç saat uzaklıktaki bir beldede böyle bir haberleşme yolunun devam etmesi bana yine de çok ilginç geliyor.
Belediyenin hopörlörlerinden birisi muhtemelen bizim evin çok yakınında asılı ki biz bu sesleri çok yakından duyuyoruz ve hadise ile adeta iç içeyiz.. Ve bu olaya dijitalleşmeye tek başına da olsa kafa tutan bir hamle olarak değerlendiriyoruz. Bakalım ne zamana kadar devam edecek?
ESENKÖY KANARYA GRUBUNDAN TESBİT EDEBİLDİKLERİMİZ İÇİNDE ŞU ANA KADAR VEFAT ETMİŞ OLANLAR
Malum olduğu üzere Esenköy’e bir şekilde gelip az veya çok bu köyün havasını solumuş, suyunu içmiş, Kanarya’da bir bardak da olsa çay içimlik bulunmuş, Ağlayan kayalarda veya Kadınlar plajında bir sefer de olsa deniz banyosu yapmış çok sayıda insan var. Biz burada köyün yerli ailelerinden değil de köye sonradan sayfiye mahiyetinde gelip belki bu vesile ile yerleşmiş olanlardan bahsettiğimiz için konuyu onlarla sınırlı tutmaya gayret ediyoruz. İşte bu geniş parantez içinde bugüne kadar isimlerini bildiğimiz büyüklerimizden ahirete göç edenleri de kısaca anmak istiyoruz. Bazı isimler yazının başka bölümlerinde de geçmiş olabilir. Burada tekraren zikrettiklerimiz de olacaktır.
Rahmetle andıklarımızı şöyle sıralayabiliriz: Prof. Dr Osman Öztürk, Nuri Yılmazgil, Bedrettin Atalar, Sabri Özey, İsmet Tavukçu, Ahmet Yurtkuran, Feyzullah Değerli, Ali Acar, Avukat Sermet Hobikoğlu, Ali Buzul, Ali Oğuz, Erol Özkan, Ercüment Özkan, Abbas Tuğlu, Mustafa Özer Köse, Recep Ertemel, Fethullah Ayaz, Mehmet Öznaneci, Ertuğrul İncircioğlu, Rahmi Baytekin, Enver Baytan, Ramazan Apaydın, Hasan Başpehlivan, Süleyman Köse….
Bu isimleri yazarken içlerinde benim daha az tanıdıklarım olduğu gibi kendileriyle çok fazla hatıramın bulunduğu kişiler de yer alıyor. Yazının hacmini çok daha arttırmamak için bu hatıralara pek giremedim. Burada ismi geçen veya geçmeyen tüm ölmüşlerimize Rahmet diliyoruz.
ESENKÖY İLE BİR ŞEKİLDE TEMAS ETMİŞ HOCA EFENDİLER, AKADEMİSYENLER
Bu başlık da içinde yazacağımız zatlar itibariyle sanırım bir hayli eksiği barındıracak bir bölüm olacaktır. Fakat bir başlangıç olması hasebiyle hataları ve eksikleri ile birlikte böyle bir bölüm açmanın yararlı olacağını düşünmekteyim. Çünkü bu yazı vesilesi ile bir başlangıç ortaya çıkacak inşallah ilerleyen dönemlerde tekrar bu tip bir çalışma yapacak kişiler çıkarsa onlar mevcut bölümün üstüne daha kolay ilaveler yapabileceklerdir.
Bu bölüme başlarken öncelikle bir isimden bahsetmek önemli olacaktır. O da Merhum Ahmet Muhtar Büyükçınar hocadır. Buranın tanınması konusunda en fazla gayret göstermiş olan kişi olan ve Arap Hoca lakabıyla anılan hocamıza Allah gani gani rahmet eylesin. Büyükçınar hocamız çok öğrenci yetiştirmiş, hocaların hocası, bir alim ve kanaat önderi idi. Eski devirlerde pek fazla bilinmeyen bu beldede, değerli hocamız öğrencileriyle kamplar düzenlemiş, onlara Arapça, Fıkıh, Hadis ve benzeri ilimler öğretmişti. Bu faaliyetler için öğrencilerine çeşitli imkanlar temin etmeye çalışıyordu. Esenköy mekanını hem hayırlı hizmetlerde değerlendirmiş hem de çok sayıda kişinin buraları tanımasına vesile olmuştu Esenköy Kanarya camiasında Şeyh olarak meşhur olan Halil İbrahim Perçinkaya Rahmetli Büyükçınar hocayı şöyle anlatır: ‘Büyükçınar hoca ( namı diğer Arap Hoca) çok güzel yemek yapardı. Yemeklerinden en meşhuru da “Buhara Pilavı”ydı. Sağlığında bizler de nasiplendik “Buhara Pilavı”ndan… O zamanlar, gençlere hem ilim öğretiyor hem de sosyal ve sportif (yüzme vb.) faaliyetlerle onları ödüllendiriyormuş.
Arap Hoca, kendisi de çok iyi yüzer, açıldıkça açılır ve denizde çok kalırdı. Ben şahit oldum. Çok sağlam hafız olduğu bilinen Arap Hoca ile ilgili rivayet şudur ki; yüzerken ya Kur’an okur ya da tespih çekermiş. Hocamız çok yönlü bir alimdi. Evinde ziyaretçisi hiç eksik olmazdı, gelenler de hiç ikramsız dönmezdi. Hayatı bir filme konu olacak şekilde enteresan olaylarla dolu ve çilelidir. “Hayatım İbret Aynası” adlı hatıratını da ilk olarak dostumuz Ömer Ziya Belviranlı’nın sahibi olduğu Marifet Yayınevi basmıştır. Vefatından önce Necmettin Türinay Ağabey ile hasta yatağında ziyarete gittiğimizde son anlarıydı. Dudakları bir şeyler söylüyordu fakat duyulmuyordu. Yaklaştık, dikkatlice dinledik ve O, “Ve men nuammirhu nunekkishu fîl halk”, “Kime uzun ömür verirsek onun yaratılışını tersine çeviririz (gücünü azaltırız) ” ayetini fısıldıyordu. Ve 93 yaşında vefat etti. Çok sevdiği Esenköy’de yetiştirdiği hocalar tarafından layıki veçhile defnedildi. Allah rahmet eylesin.’
Esenköy’e ilk gelen ve çevresini teşvik edenlerden biri de daha önce de bahsetmiş olduğumuz Mahmut Bayram Hoca’dır. O da bu beldenin tanınmasına vesile olan bir diğer şahsiyet idi. İmam Hatiplerde Müdürlük yapan Halil Ziya Efendi adlı bir hocamızdan da bahsedilir ki ben oğlu Necip Fazıl beyle tanışmıştım. Onların evleri de Merkez Camii’nin yanı başında bahçe içinde bir evdi. Daha sonra o ev de yenilenenler arasına katıldı.
Merhum Prof. Dr. Emin Işık hocamız da Esenköy’de bulunmuş hem ilim ehli hem de gönül ehli bir diğer hocamızdı.
Manisa Celal Bayar Üniversitesi kurucu Rektörü Prof. Dr. Ümit Arınç, bir dönem Yalova Üniversitesi Rektörlüğü yapan Prof. Dr. Niyazi Eruslu, daha evvel de kısmen ismi geçen Prof. Dr. Hasan Elik, Mushafları İnceleme Kurulu Başkanı Dr. Osman Şahin, Tefsir ve Hadis uzmanı Ahmet Tekin hocamız ( bu yazıyı yazıldığı süreçte hocamızın vefat haberini aldık. O da göçenler kervanına katıldı. Allah Rahmet eylesin), Dr. Necmeddin Türinay, hem yayıncı hem de akademisyen yönü olan Dr. Mümin Çevik, Prof. Dr. Ahmet Gül, Doç. Dr. Fatih Çollak, yıllarca Tarih hocalığı yapmış son dönemlerde doktorasını tamamlayan Dr. Süleyman Zeki Bağlan, emekli İmam Hatip, vaiz ve din görevlisi hocalarımız Ömer Biçer, Mustafa Akgül, Fikret Çiçek, İbrahim Çalış, Mevlüt Demirbağ’ı bu listede saymamız mümkün. İlahiyatçı yazar İrfan Küçükköy, İlahiyatçı Mucip Küçükoğlu, emekli müezzinlerimiz Şahset Polat, Bilal Aydın, Zekeriya Yıldız ve Ahmet Aktaş da yine Esenköy’ümüzün bu alanda hizmet etmiş şahsiyetleri olarak Kanarya Camiamızda saygın bir yer edinmişlerdir.
Tabii yıllar geçtikçe genç nesilden de birçok doktor, doçent ve hatta profesör kardeşimiz de bu kervana katıldılar. Kısa veya uzun dönemli Esenköy’e gelip burada bulundular ve bulunmaya devam ediyorlar.
İsimleri yazmaya başlayınca bunun başını ve sonunu tam manasıyla toparlamak mümkün olamıyor. Bu çerçevede isimlerini burada zikredemediğim nice önemli ilim adamımız ve hocamızdan da bu eksiklikten dolayı özür diliyorum.
ESENKÖY’ÜN YERLİLERİ
Esenköy ile ilgili kaleme aldığımız bu yazıda genel olarak köye önceleri sayfiye niyetiyle gelip daha sonra burayı severek buradan yer alan, köyü adeta ikinci adres olarak gören hatta bazen de daha ileri giderek artık köye yerleşen kişileri ele aldık. Fakat yazının bu kadarla kalması biraz haksızlık olacaktı. Çünkü dışardan gelenler köydeki hayatlarını köyün yerli halkı ile beraber yaşıyorlar ve zaman içinde onlar da köyü bir anlamda yurt edinmiş durumdaydılar. O zaman aynı yerde hayatı paylaştığımız bu dostlarımıza yazı içinde belli bir ölçüde yer vermek gerekiyordu. Fakat köyün iç yapısının detaylarına tam manasıyla vakıf olma imkanı bulamadığımızdan dolayı bu bölümü genişçe ele almak pek mümkün olamayacaktı.
Bu sebepten Esenköy’ün yerlileri ile alakalı yazlıkçıların onlarla temas edebildikleri ölçüde ve biraz da dışardan bazı bilgileri paylaşmaya çalışacağız
ESENKÖY’DEKİ BELLİ BAŞLI AİLELER
Öncelikle köydeki nüfus içinde tesbit edebildiğimiz kadarı ile yoğunluklu olarak şu aileler yer almakta:
Kayalar, Balcılar, Küçükler, Pekmezler, Tümerler, Selviler, Özçamlar, Tafralılar, Akınlar, Beşlerler, Canlar, Gülerler, Yavuzerler ve Yılmazerler.. Bu aileler Gürcü menşeli olarak biliniyor. İlave olarak daha çok Trabzon menşeli laz aileler olarak bilinen Uçarlar, Cengizler, Özmenler ve Bayırdırlar bulunmakta
Bu ailelerin çoğu zaman içinde birbirleriyle kız alıp verme yoluyla akraba olmuşlar. Bu gün için ikinci ve üçüncü nesillerde artık sadece ilk menşeleri ile anılma imkanı tam manasıyla mümkün değil.
Çeşitli mecburiyetler dolayısıyla ilk topraklarından kopup buralara kadar gelen, Esenköy ve çevresi gibi tabii güzellikleri ve iklimi ile öne çıkan bir bölgeyi yurt edinen bu insanlar, zamanla gelişen yakın akraba bağlılıkları ile birlikte kardeşçe yaşadıkları bir belde oluşturmuşlar
Bu ailelerle olan ilişkilerin bir kısmına biraz daha yakından bakmaya çalışırsak; Yazının başlarında kısaca bahsettiğimiz gibi bizler 1993’de sayfiye olarak gelip kısa bir süre Kayalar ailesine mensup Bakkal Ali Kaya’nın evinde kalmıştık. O zaman yeni evlenmişlerdi. Ali bey güler yüzlü bir arkadaştı. Genç yaşta vefat ettiğini duyunca çok üzülmüştüm.
Onun dükkanının hafif karşı çaprazında yıllarca bakkallık yapan Metin Kaya da aynı ailedendi. Şu an her iki bakkal dükkanı da yok. O aileden hem benim hem de muhtemelen diğer büyük çoğunluk yazlıkçının iyi tanıdığı isim Kemal Kaya’dır. ( Kemal ağabey) Kimin bir derdi, bir soracağı olsa Kemal ağabey ona kucak açar, destek olur. Tabii bana hep oldu da oradan biliyorum. Fakat kime sorduysam da Kemal ağabey ile ilgili benzer cevap almışımdır.
Kaya ailesinden bir diğer önemli isim de 1994-2004 arası Belediye Başkanlığı yapan Kadir Kaya. Esenköy’e önemli hizmetler yapan Kadir başkana da sıhhat ve afiyet temenni ediyoruz.
Balcılardan Cemal ağabey Sümerbank ve daha sonra Milli Saraylardan emekli, İstanbul ile yoğun münasebeti olan bir ağabey. Cemal abi son olarak Yıldız Porselen’de Müdürlük yapıyordu. Tabii önemli özelliği de Kanarya ekibinin müdavimlerinden olması. ( Bu yazının hazırlanması sırasında sağ olsun bana çok yardımcı oldu. Müteşekkirim) Amcası Osman Balcı köyün belde olmadan evvelki muhtarlarından.
Osman Balcı’dan sonra muhtarlık yapan Zeki Küçük de belde olmadan önce köye hizmet etmiş büyüklerimizden biri.
Önemli bir ayrıntı da şu ki, Kanarya Camiinin arazisini de Balcı ailesi vermiş. Allah onlardan Razı olsun
Bizim ikamet ettiğimiz ev Selvi Apartmanı. Bu inşaatı yapan Mustafa Selvi, eksik olmasın, eskiden beri bizlerle sıcak ilişkisini sürdüren bir arkadaşımız. . Son dönemde yoğun siyasi çalışmalar içerisinde yer aldı.. Selvi ailesi köyün yerlilerinden. Zeki Selvi de yine yazlıkçılar tarafından çok bilinen bir isimdir. Çünkü özellikle yazlıkçılar içinde jaluzi ve panjur konusunda çok kişi onunla temas kurmuştur
Kaptan ailesi de köyün temel ailelerinden ve yazlıkçılarla yoğun temasları olmuş ve olmaya devam eden bir aile. Merhum Adnan Kaptan Belediye Başkanı iken bir trafik kazasında vefat etmişti. Köyün çeşmesindeki tarihi taşın onarılması sırasında kendisi ile yaptığımız ortak çalışmayı evvelki satırlarda nakletmiştim. ( Allah Rahmet eylesin) Yerine kardeşi Özer Kaptan geçti. Özer beyin amcası Nurettin Kaptan bizim Kanarya ekibi tarafından çok muhabbetle anılan bir kişi. Benim çok fazla özel hatıram olmasa da kendisi Kanarya Ekibine çok mükrim davranmış, onlara toplantı mekanları tahsis etmiş, tam olarak ev sahipliği yapmış. Hasılı eskilerden kiminle konuştuysam ondan hayırla ve şükranla bahsediyorlar ki bu da altı çizilecek bir nokta.
Esenköy Belediyesinde 2004 yılından itibaren önce Rahmetli Adnan Kaptan daha sonra da kardeşi Özer Kaptan olmak üzere yaklaşık 15 yıl Kaptanlar ailesinin yönetimi sürmüştü. (arada kısa bir Ayhan Küçük yönetimi dışında) 2019 Belediye seçimlerinden sonra uzunca bir süre devam eden Kaptanlar ailesinin yerine Mehmet Temel bey Belediye Başkanı oldu. O da kendinden evvelki başkanlar gibi hem yerli halk hem de yazlıkçılar için daha güzel bir Esenköy ortaya çıkarma gayretiyle çalışmalarını sürdürüyor.
Tümerler ailesi dediğimizde ilk olarak Esenköy’ün en meşhur dondurma ve sütlü tatlıların satıldığı mekan olan Panorama dondurmacısı ve Hadi bey akla gelir. Ne zaman gitsek hatırımız sorulur, muhabbetli davranılır. Kendinizi evinizde hissedersiniz. Biz Hadi bey ile ilk defa ortak dostumuz Celaleddin Gökçek vasıtasıyla tanışmıştık. O dönemde henüz kendi yerimiz yoktu ve kiralık mekan arıyorduk. Fakat o sene Hadi beyin yerini tutmak kısmet olmadı. Sonrasında da sadece dondurma ve tatlı müşterisi olduk. Biz daha sonra onların zeytinyağı imalatı yönünü de keşfettik. Hatta şimdi başka alanlarda da ( kahvaltılık ürünler) misafirlere güzel ürünler sunuyorlar. Hadi beyin çocukları da babalarının izinden gidiyor ve bizlerle gayet hoş bir münasebeti devam ettiriyorlar
Özçamlar da bizim bina komşumuz. Her daim selam ve hatır sorma olarak güzel ilişkilerimiz mevcut. Tabii bizim dışımızda sayfiyeye gelen çevre, başta Şaban Özçam olmak üzere kendileriyle sağlıklı bir münasebet içindeler
Bizim evin hemen yanı başında bir ara bakkal, daha sonra balıkçı, şimdi de zeytin ve zeytinyağı satışları yapan Süleyman ağabey de bizim aile açısından köydeki en eski dostlarımız arasındadır.
Komşumuz bakkal İbrahim bey ( Karahan Market) ve annesi Saadet hanım da köydeki eski dostlarımızdan. Bizim ailenin birçok ferdi ev alınmadan evvel onların evlerinde kiracı olarak kalmışlardı ve her daim memnun ayrılmıştık.
Yine sözünü etmeden geçemeyeceğimiz bir Gülsüm teyzemiz vardı ki yıllarca Rahmetli kayınvalide ondan gelen sütlerle nefis sütlaçlar ve bilumum tatlılar yapardı. Esenköy’ün yenilenme furyasında şimdi Gülsüm teyzenin de bulunduğu yer büyük bir apartman oldu
Esenköy’ün en leziz tatlarından Cumhur usta da bizlere kokoreci sevdiren onun dışında da dükkanına gittiğimizde gönül rahatlığı ile yemek yediğimiz bir mekan. Bu sene kokoreç tezgahını açmaması bizler için ( ve sanırım herkes için) büyük bir eksiklik olarak hissedildi.
Cumhur’un biraz ilerisindeki Seçkin Lokantası da yazlıkçıların güvenle tercih ettikleri, Ramazanlarda oruç açtıkları mekanlardan biri olarak öne çıkıyor.
Bu bölümü şöyle bir genel cümle ile kapatmak uygun olacak. Bir yazıda veya sohbette konu isimleri zikretmeye geldiğinde ne kadar gayret ederseniz edin muhakkak birileri unutulabilir veya konu içinde hak ettiğinden daha az yer bulabilir. Burada da eminim ki bu tarz eksiklikler olmuştur. Esenköy’de bir şekilde temas kurduğumuz tüm yerli ailelere ve kişilere bizlere gösterdikleri yakınlık için teşekkür ediyorum. Şayet ismini zikretmeyi unuttuklarım varsa ( ki olmuştur) onların da bizi bağışlamalarını istirham ediyorum. Önemli husus şu; Bu köye sayfiyeye gelenler olarak umumi olarak köydekilerden memnunuz. Zaten memnun olmasaydık bu kadar yıldır buralara gelip gitmezdik.
SON SÖZLER OLARAK
Esasında Esenköy adı ile başladığımız bir yazıda son söz olarak diye bir bölüm koymak ne derece doğru bilemiyorum. Çünkü yazacak o kadar çok konu çıkıyor ki bunu son söz ile sınırlamaya çalışmak belki de konuya haksızlık olabilir.
Fakat her şeyin bir nihayeti olacağı gibi kısa bir yakın tarih ve hatıralar yazısı olarak başladığımız bu yazının da bir yerde şimdilik sona ermesi gerekiyor. Ama bu yazı Esenköy ile ilgili bir zaman kesiti olarak literatürde yer alacak ve inşallah umuyor ve diliyorum ki, bu yazıda eksik kalan yerler zaman içinde başkaları tarafından tamamlanacaktır.
Bu yazımızda, İstanbul’un birkaç saat yakınında, havası gayet hoş, yeşil ve mavinin birbiriyle uyum içinde bir arada bulunduğu, özellikle sıcak yaz günleri esen rüzgarının insana ciddi bir ferahlık verdiği bu beldeden bir dönemin olayları, insanları ve hatıralarıyla bir kesit sunmaya çalıştık.
Yazıda zikredilen insan profili tabiidir ki biraz ileri yaşlardaki insanların ağırlıkta olduğu bir grubu ele alıyor. Çünkü yazıyı yazan belli bir yaş kesitinde olduğu için daha çok kendi bilgilerimizi ve gözlemlerimizi buraya yansıtabiliyoruz. Esenköy’de bizlerden genç kuşaklarda da çok sayıda insan, hatıra ve olay var ve biz bunları maalesef buraya yeterli oranda ilave edemedik.
Bir de bizim yaş devresinin o eski dönemlerdeki canlılığını bugün maalesef görebilmek mümkün değil. Yıllar insanların performanslarını etkiliyor. Geçmiş dönemlerde yaşadığımız deniz banyoları, geziler, katılımı gayet güzel olan o toplantılar, müzakereler maalesef artık bizim çevrelerde eskisi gibi yaşanmıyor.( veya daha az yaşanıyor) İnsanların yaşları ilerledi, bir bölümü Rahmet-i Rahman’a kavuştu bir diğer bölümü aktif faaliyetlerin dışına doğru çıkmaya başladı.
Fakat yine de hatıraların, yaşanmışlıkların bir tecrübi değeri olduğunu düşündüğümüzden onların nakledebildiğimiz kadarına burada yer verdik. O dönemlerden ağızımızda kalan bir tad olduğundan o tadı okuyanlarla beraber bir daha hissedebilmek ve hissettirebilmek için böyle bir çalışmaya tevessül ettik.
Bu yazıda çok fazla kişi ismi zikretmemize rağmen muhtemelen birçok kişiyi de ihmal etmiş olabiliriz. İhmal ettiklerimizden bizleri af etmelerini istirham ediyoruz.
Bu yazının hazırlanması sırasında Esenköy’ün Kanarya çevresinde Şeyh veya Müdür lakaplarıyla anılan Halil İbrahim Perçinkaya ağabeyimizin büyük desteğini gördüm. Sağ olsun yazıyı birkaç defa okudu, düzeltmeler yaptı, hatta bir gün bizim mekana geldi ve yazı üzerinde beraberce çalıştık. Kendisine hem şahsım hem de Esenköy’ümüz adına teşekkür ediyorum. İlave olarak Cemal Balcı ağabey de yazıya ciddi katkılarda bulundu. Ona da şükranlarımı sunuyorum. Yazıda bir hata gözünüze çarparsa, bunun sorumluluğu tabiidir ki bana aittir.
Bu yazıyı gayret edip okuyacak kişilerden buldukları eksiklikleri bizlerle paylaşmasını özellikle istirham ediyorum.
Esenköy ailesinden vefat edenlere Allah’tan Rahmet sağ olanlara da afiyet temenni ediyorum
Not: Yazı içerisinde bazı teknik bilgiler için Esenköy Belediyesi web sitesinden yararlanılmıştır.