TÜRKİYE VE DÜNYADA SON GÜNLERDEKİ GELİŞMELERE KISA BİR BAKIŞ

 

Mart Ayında yapılan İTO Meclis toplantımızın ardından geçen bir aylık sürede,  öncelikle seçimlere daha 3 sene varken nereden çıktığı anlaşılamayan bir Cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışması gündeme geldi. Daha sonra savcılık tarafından yürütülen soruşturma neticesinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve beraberinde bazı kişiler tutuklandılar. Bu hadisenin ve sonrasında gelişen olayların Türkiye’nin dikkatlerini birdenbire çok farklı yönlere doğru taşıdığına hep birlikte şahit olduk

Bu konudaki gelişmelerin hukuki boyutları ile ilgili herhangi yorumda bulunmak yakışık almaz  lakin sonrasında gündeme gelen boykot çağrıları Türkiye’nin en büyük odasının bir sorumlusu olarak bizleri ziyadesiyle üzmüştür. Bu çağrıları ve bu çağrıların zamanla sokak eylemlerine ve farklı protesto şekillerine dönüşmesini de esefle karşıladığımızı ifade etmek istiyorum.

Hepimizin dikkatle izlediği gibi burada boykota konu olan firmalar yerli ve milli firmalarımızdır ve boykot konusu da esasında iç politik tartışmalar ile ilgili bir meseledir. Boykot listeleri ilan edilirken bazen spontane gelişen bir tarzda mevzu ile en ufak alakası olmayan bazı firmaların bile olayların içine dahil edilmesi, gelişmelerin provokasyona ne kadar açık olabileceğini göstermesi bakımından ilginçtir. Bu konuda adeta kendi kendimize çelme takar bir hale geldiğimizi üzülerek müşahede ediyoruz.

Bu tür teşebbüsler ülke insanını birleştirmek yerine bölebilecek, aramızda olabilecek fikir ayrılıklarını keskinleştirebilecek davranışlardır. Bunlardan şiddetle kaçınılması gerekir.

Son günlerdeki boykot çağrılarını yapan kesimleri ve bu işleri köpürtmeye çalışanları sağduyuya davet ediyoruz. Bu tür davranışlar yarın maazallah karşı dalgaları da harekete geçirebilir ve gelişmeler istenmeyen noktalara varabilir. Allah muhafaza eylesin

Bu tür dalgalanmalar maalesef ülke ekonomisini de olumsuz etkilemekte ve bu etkiler genel olarak hepimize tesir etmektedir. Ülkenin dış ekonomik ilişkileri yara almakta, geçen yılın ortalarından itibaren büyük gayretlerle ve fedakarlıklarla ekonomik dengelerde sağlanan iyileşmelere de direk veya dolaylı bir şekilde sekte vurmaktadır.

Yerli ve millî markalarımız bu ülkenin değerleridir. Bunlara zarar gelmesi hepimizi olumsuz etkiler.

Güçlü ve büyüyen bir ekonomi olmak istiyorsak, bu ülkenin refahını hedefliyorsak üretimimize, iç ve dış ticari dengelerimize ve markalarımıza sahip çıkmamız gerekmektedir. Hep berber bu hususlara özel bir dikkat göstermeliyiz..

TRUMP’IN SON BEYANATLARI VE ÜLKEMİZİN ÇEVRESİNDEKİ GELİŞMELER

Şu an bizim odaklanmamız gereken çok daha önemli gelişmelerin olduğunu esasında hepimiz biliyoruz.

ABD Başkanı Trump’ın başlattığı ticaret savaşları, dünya ekonomisinde nasıl bir etki meydana getirecek; bu önemli bir soru işareti önümüzde duruyor.

Hemen herkesin dikkatle takip ettiği üzere ABD Başkanı Trump, 3 Nisan’da ABD’ye giren tüm mallara yönelik kapsamlı yeni ithalat vergileri getirme planlarını açıklamıştı.

Buna göre tüm ülkelere en az yüzde 10’luk asgari gümrük vergisi geliyor. Ancak Avrupa Birliği üyesi ülkeler ve Çin ile Vietnam gibi ülkelere çok daha yüksek vergi tarifeleri uygulanacak.

Yüzde 10’luk vergi 5 Nisan’da uygulanmaya başladı. Daha yüksek vergiler ise 9 Nisan’da yürürlüğe girecekti.

Çin de bunun üzerine yaptığı açıklamada, 10 Nisan’dan itibaren ABD’den ithal edilen mallara yüzde 34 ek gümrük vergisi uygulayacağını duyurmuştu. ABD de buna karşı yeni bir misilleme yapıp vergi rakamını olağanüstü bir seviyeye yükseltti..

10 Nisan günü ise Trump bu vergilerin uygulamasının belli bir süre ertelendiğini duyurdu. İzleyebildiğimiz veya tün dikkatlerimize rağmen izlemekte zorlandığımız üzere kararlar süratle değişebiliyor. Her gün veya her saat yeni bir sürprizle karşılaşmak mümkün

Bu hamlelerin ne tür etkiler ortaya çıkaracağını dikkatle takip etmek gerektiği çok açık.

Ülke olarak ABD’nin en az gümrük vergisi dilimi olan yüzde 10’luk orandaki ülkeler arasında yer alsak da, etrafımızdaki bu gelişmeler ve oluşmakta olan anaforun dolaylı yoldan bizleri de ciddi oranda etkileyebileceğini ön görmek durumundayız. İş dünyası olarak tüm bu değişimler karşısında alternatif planlar yapmak, stratejiler geliştirmek ve bunları gerek karar vericilerle gerekse de üyelerimizle paylaşmak göreviyle karşı karşıyayız.

Bununla birlikte Türkiye olarak, sadece ticarî gelişmeler açısından değil bölgesel ve uluslararası ilişkiler açısından da ciddi sıkıntılar yaşanması muhtemel bir zaman dilimine girmekteyiz.

Suriye’de olumlu gelişmeler görsek de, İsrail’in Şam’a kadar sarkan saldırı çemberi gittikçe yayılıyor. Artık sınırlarımızda hissettiğimiz bu tehlikeyi her açıdan bertaraf edebilecek tedbirler üzerinde odaklanmak kaçınılmaz bir mecburiyet olarak görünüyor.

Gazze hattında maalesef ateşkes artık yürürlükten kalkmış durumda. İsrail’in vahşeti sürmeye devam ediyor. Bir kere daha buradan tüm dünyayı bu vahşete artık bir dur demeye çağırıyor ve zalimleri huzurunuzda bir kere daha tel’in ediyorum

Bunlara ilaveten, ABD ve İsrail’in İran ile ilişkileri, Orta Doğu ülkelerinin İsrail’in vahşeti karşısında belli bir noktadan sonra daha fazla devreye girmeye yönelik eğilimler içine girmesi, Türkiye’nin zaten başından beri bu vahşete karşı tüm dünyayı ayağa kaldırmaya çalışan siyaseti, bölgemizde çok farklı patlamalara sebebiyet verecek bir manzara arz ediyor.

Bunlar sadece tek bir ülkenin üstesinden gelebileceği yükler olmaktan çıktı. İnşallah zaman içinde uluslararası siyasette sağ duyu hakim olur. Politikalara tesir edebilecek güçteki ülkeler ve Uluslararası kurumlar inşallah daha insani çözümler noktasında harekete geçerler ve şu insanlık için utanç verici durum biraz daha iyi bir noktaya gelir.  Tüm bu cümleleri bir iyi niyet ve dua cümleleri olarak sarf etmek istiyorum.

TÜM BU TEHLİKELİ GÜNDEMLERE RAĞMEN HAYAT DEVAM EDİYOR

Tüm bu sıcak gelişmelerin ötesinde hayatın farklı yanları ve farklı renkleri de var. Hayat başka bir taraftan da akmaya devam ediyor.

Türkiye’miz, potansiyelini göz önüne getirdiğimizde çağını aşmayı hedefleyen bir ülke. Tarihten gelen iddialarımız var, yaşadığımız zamanın bize getirdiği sorumluluklar var.

Bunları gerçekleştirebilmemiz için yalnızca ekonomik ve siyasal gelişmişlik yetmez.

Aynı zamanda kültürel olarak da gelişmiş bir ülke olmak durumundayız..

Bil­gi top­lu­mu ol­ma­nın yo­lu da kül­türel gelişmişliği daha da artırmaktan  geçmektedir.

Tarih boyunca insanlığın en temel ihtiyaçlarından biri bilgiyi üretmek, muhafaza etmek ve aktarmak olmuştur.

Kütüphaneler işte bu bilgilerin muhafaza edildiği ve paylaşıldığı mekanların başında gelmektedir. Bu açıdan kütüphaneler çok önemlidir…

MART SONU VE NİSANIN İLK GÜNLERİ KÜTÜPHANELER HAFTASI

Türkiye’de her yıl Mart ayının son haftası ile Nisan ayının ilk başları Kütüphaneler Haftası olarak kutlanmaktadır. Bu yıl da bu hafta 26 Mart 6 Nisan arasında çeşitli etkinliklerle kutlandı

Kütüphanelerin en kıymetli misafirleri bildiğiniz üzere kitaplardır.

Kitap, yalnızca bilgi taşıyan bir nesne değil, aynı zamanda düşünsel gelişimin, kültürel birikimin ve toplumsal ilerlemenin de taşıyıcısıdır.

Kitap sayesinde bilgi edinilir, zihin yapılandırılır, düşünce gelişir ve ifade becerisi artar.

Bu yönüyle kitap, bireyin kendi potansiyelini gerçekleştirmesine olduğu kadar, toplumların kültürel ve entelektüel seviyelerinin yükselmesine de katkı sunar

(Rami Kütüphanesi)

Kütüphaneler Kitapların sistemli bir şekilde erişime sunulduğu, bilginin korunarak gelecek nesillere aktarıldığı kurumlar olarak, yalnızca birer arşiv değil; aynı zamanda bilgiye dayalı bir kamusal alan, kültürün yeniden üretildiği bir merkez ve demokratikleşmenin de önemli araçlarındandır.

Kütüphanelerin tarihi sürecine kısaca bakarsak,  İlk kütüphane örnekleri tesbitlere göre, milattan önce Mezopotamya’da kil tablet arşivleri olarak ortaya çıkmış, zamanla Antik Mısır’daki papirüs koleksiyonlarına, İskenderiye Kütüphanesi gibi entelektüel merkezlere ve Orta Çağ’da ise manastırlarda ve medreselerde kurulan kütüphanelere doğru evrilmiştir. Daha sonra  Matbaanın icadıyla birlikte kitap üretimi hız kazanmış, insanların kitaplarla münasebetleri artmıştır.

19 ve 20. yüzyıllarda da halk kütüphanelerinin yaygınlaşmasıyla, bilgiye erişim bir ayrıcalık olmaktan çıkarak kamusal bir hak haline gelmiştir. Böylece kütüphaneler, eğitimde fırsat eşitliğini destekleyen, toplumsal dönüşüme katkı sunan kurumlar olarak öne çıkmıştır

Çağımızda ise dijitalleşmenin gelişmesi ile birlikte kütüphanelerin yapısında da önemli değişmeler ortaya çıkmaktadır.

Kütüphaneler bu dijital çağda sadece bilgiye erişim noktası olmaktan öte; aynı zamanda bireylerin dijital becerilerini geliştiren, teknolojiyi doğru kullanmayı öğreten ve dijital eşitsizlikleri azaltmayı hedefleyen sosyal öğrenme merkezlerine dönüşmektedir.

ULUSLARARASI KÜTÜPHANE VE TEKNOLOJİ FESTİVALİ ÖNEMLİ BİR ORGANİZASYON

Nisan ayının ilk haftasında Rami Kütüphanesinde Kütüphaneler Haftası dolayısıyla çok önemli bir etkinliğe katıldık. 2. Uluslararası Kütüphane ve Teknoloji Festivali adıyla gerçekleşen bu etkinlik bu anlamda son derece değerli bir çalışmaydı ve bizleri ziyadesiyle ümitvar etti. Kültür Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü bu etkinliğin düzenleyicisiydi.  Sayın Valimiz de bu açılışa huzurlarıyla güç verdiler. Bu anlamlı faaliyeti organize eden ve gerçekleştiren Değerli Kültür ve Turizm Bakanımız Mehmet Nuri Aksoy’u çalışkan ve ufku açık bir bürokratımız olan Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Taner Beyoğlu ve emeği geçen bakanlık personelini kutlamak istiyorum.

Bu çalışma bir taraftan kütüphane ve teknoloji dünyasını bir araya getirirken diğer taraftan da bilgi ekosisteminin geleceğine ışık tutacak etkinliklere sahne oldu.

Ancak en önemli boyutlarından birisi de kütüphanelerin dijital dönüşümdeki rolünün tartışılması idi.

En son teknolojik yenilikler ve yenilikçi hizmet modelleri gündeme alındı.

Sektöre yön veren yenilikçi yaklaşımları ise girişimciler ortaya koydu. AR-GE, inovasyon ve kuluçka merkezleri de festivalde yer aldı.

Fuar alanında kodlama, dijital hikâye anlatıcılığı, akıllı kitap, robotik, animasyon, yapay zekâ, algoritma gibi konularında çalışan 40’tan fazla teknoloji firmasının yer alması ülkemiz açısından son derece değerliydi.

Tarihsel süreçte kütüphaneler, bir medeniyetin bilgiyle kurduğu ilişkinin aynası niteliğinde olmuştur. Hangi toplumun nasıl bir kütüphane yapısı geliştirdiği, o toplumun bilgiye, öğrenmeye ve kültüre verdiği değeri de ortaya koymaktadır.

Bu nedenle kütüphaneler, yalnızca fiziksel yapılar değil, aynı zamanda bir zihniyetin ve toplumsal vizyonun da göstergesidir.

Dolayısıyla Kütüphanecilik açısından ortaya konan bu çalışmayı ve kütüphaneciliğin dijital gelişmelerle harmanlanmasını çok önemli bulmaktayız.

İŞ DÜNYASI OKUYOR ETKİNLİĞİNİN BU YIL İKİNCİSİ GERÇEKLEŞİYOR

Kitaba ve kütüphaneye verdiğimiz değeri sözle ifade etmenin yanında bu konuda bazı adımlar atmanın önemli olduğuna inanmaktayız.

Bu çerçevede geçen yıl birincisini gerçekleştirdiğimiz İŞ DÜNYASI OKUYOR adlı organizasyonun bu yıl ikincisini yapmayı planladık. Meslek komitemiz olarak düşündüğümüz bu çalışmaya sağ olsunlar yönetim kurulumuz ve Başkanımız da büyük destek sağlıyor.

15 Nisan Salı Günü saat 10.00’da İstanbul Ticaret Üniversitemizde buluşarak, okulumuzun o güzel kütüphanesinde, kamu yöneticilerimiz, İTO’nun Yönetimi, Meclis Üyeleri, iş dünyamızın çeşitli kesimleri, hocalarımız, kitap dostları ve öğrencilerimizle birlikte bir miktar kitap okuyacağız. Bu çalışma, bir nebze de olsa,  kitap okuma eyleminin önemine insanımızın dikkatine çekebilme gayesi taşımaktadır.

Geçen yıl Rahmetli Yahya Kemal üstadımızın “Aziz İstanbul” kitabını okumuştuk.

Bu yıl benim Galatasaray Lisesinden okuldaşım hem de kadim bir dostum olan Rahmetli Ahmet Haluk Dursun hocamızın artık Türk klasikleri içine girmiş olan “İstanbul’da Yaşama Sanatı” kitabını okuyacağız.

Bu kitap İstanbul’da yaşamanın lezzetini bize hatırlatan çok güzel bir eserdir. Umarım bu kitabı okurken İstanbul’u bambaşka yönleriyle yeniden keşfetmiş olacağız

SON OLARAK NİSAN AYININ İKİ ÖNEMLİ OLAYINI DA YENİDEN HATIRLAYALIM

Nisan ayı içinde inşallah iki önemli olayın yıl dönümünü yaşıyoruz. 17 Nisan 1993’de Türkiye’nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal vefat etmişti. Bu üzücü hadisenin üzerinden tam 32 sene geçti. Merhum Özal Türkiye tarihinde önemli dönüşümlere imza atmış bir kişi idi. Ekonomimizin dışa açılmasında ve serbestleşmesinde büyük katkıları olmuştu. Yine onun döneminde İstanbul’un merkezden çevreye doğru taşınmasında çok büyük bir hareket başlamış ve İstanbul’un Merkezi İş Alanları dediğimiz bölgesinin boşaltılması ve yer değiştirmesi ANAP Dönemi Belediye Başkanı Bedrettin Dalan zamanında başlamıştı. Hatasıyla sevabıyla Özal’ın tarihimizde çok önemli bir yeri olmuştur. Allah Rahmet eylesin

Diğer olay da 23 Nisan 1920’de Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisinin Ankara’da ilk olarak toplanması vuku bulmuştu. Bu olay sonrası Kurtuluş Savaşımız başlamış ve memleketimiz düşman işgalinden kurtulmuştu. Tüm şehitlerimiz ve gazilerimize de Allah’tan Rahmet diliyoruz.

Bu ülke için her şeylerini ortaya koyan şanlı ecdadımıza çok şey borçluyuz borçluyuz.

YENİ BİR MEKANIN DOĞUŞ HİKAYESİ: KARİYE KİTAP VE HEDİYE

LİMANDAN İKİNCİ YAZIMIZ

2018 Yılının Mart ayı başlarına Limandan İlk İzlenimler başlığı altında bir yazı kaleme almıştım. Bu yazıda Kuzey Haber Ajansı döneminin sona erişini ve dijital yayın mecralarımız olan Dünya Bülteni, Dünya Bizim ve Son Devir adlı sitelerimizin devrediliş hikayelerini kısaca nakletmiştim. Yazıyı bitirirken de o anki halet-i ruhiyemin fırtınalı bir havada gemisini limana demirlemeye muvaffak olmuş ve kıyıya çıkıp orada biraz nefeslenmek durumunda olan bir kaptanınki gibi olduğundan bahsetmiştim. ( http://erhanerken.com/2018/03/10/limandan-ilk-izlenimler/ )

Topkapı Cevizlibağ’da önce kiralık olarak tuttuğumuz büroda, daha sonra da Şişmanoğlu ailesinin ofisindeki bir odada misafirlik yaparak üç seneye yakın bir süreyi geçirdik. Bu zaman zarfında Alaaddin, Kemal Şişman ve Celaleddin Akça ağabeylerle çok güzel ve verimli bir komşuluğumuz oldu. Kendilerine müteşekkirim. Ofisimize ziyarete gelen dostlarla beraber bu birliktelik hakikaten sıcak bir atmosfer içinde devam etti.

Geçen süre zarfında belki de yaptığım en faydalı işlerden birisi, 2018 yılında başladığım doktora çalışmalarında ilerleme sağlamak oldu. Üç yarıyıl derslere devam ettim. Dersleri verdikten sonra bir de doktora yeterlilik sınavı denen biraz dar bir tünelden geçtik ve tez yazımı safhasına ulaştık. İnşallah onu da makul bir zaman içinde tamamlarız.

Limandaki faaliyetlerimizden biri de üç sömester boyunca Medipol Üniversitesinde verdiğim seçmeli dersler oldu. Doktora dersleri sırasında sıkça görüştüğümüz hocaların da teşviki ile girdiğim seçmeli dersler için yoğun hazırlık safhaları geçirdim. Anlatılacak konuların belli bir düzen içine konması, öğrencilerin okumaları gereken kaynakların tanzimi, derken sınavların kurgulanması ve değerlendirilmesi gibi bu işi yapanların çok iyi bildikleri işlemleri heyecanla ve keyifle yapmaya çalıştım.

Gençlerle bir arada olmak, onlara bir şeyler nakletmek, farklı bakış açılarını ayne’l yakin gözlemlemek de bana çok şey katan tecrübeler oldu.

Bu arada kendime ait bir ofis yeri oluşturmak gibi bir hedefi de yan gözle takip ediyordum. Gerçi daha önce de ifade ettiğim gibi Şişmanoğlu ailesi ile beraber geçirdiğimiz süreç çok keyifli ve muhabbetli olmakla beraber yine de müstakil bir dükkan açmak ve orada biraz daha meşgalemizi arttırmak gibi bir arayışı da bırakamıyordum.

2019 Ekim ayında Kariye Camii yakınlarında hedeflerimize uygun küçük bir dükkan bulduk. Kariye bir yandan tarihi bir semtti. Diğer yandan İstanbul’un merkezi bir yerinde olmasına rağmen sakin bir çevreye sahipti. Ayrıca, ikamet ettiğimiz yere de yakındı ve bu sebeplerden bize bir hayli cazip geldi. İçinde faaliyet süren arkadaşın buradan çıkması 2020 baharından itibaren ağırlaşan salgın şartlarından dolayı biraz uzayınca bizim bekleyişimiz Temmuz ayının sonlarına kadar sürdü.

Ondan sonraki süreçte çeşitli tamirat ve düzenleme çalışmalarına başladık. Tüm bu safhalarda bizim hanım da benimle beraber bir hayli mesai sarf etti. Yeni bir şeylerin ortaya çıkmasına şahitlik etmek pandemi psikolojisi üzerine ikimiz için de de çok iyi oldu

Eylül ayının ortalarından itibaren bizim ofis içinde oturulabilir bir seviyeye geldi.

Peki ofisi hazırladık da, insanlar yıllarca süren yerli yurtlu ticari işlerini devam ettirmekte sıkıntı çekerken biz yeni baştan ve sıfırdan nasıl bir iş yapacaktık.  Çünkü meşgaleyi arttırmak demek yeni bir şeyler yapmak demekti.

Bunca yıldır matbuat, yayın, eğitim, kültür vs türü işlerle iştigal eden bir kişi olarak yine bu alanlarda bir işler yapmak daha akıllıca olacaktı. Fakat bahsettiğim sektörlerde piyasaların şartları pek de iç açıcı değildi.

En önemli avantajımız beklentilerimizin pek yüksek olmamasıydı, sadece küçük bir döngü bizim için yeterli olacaktı.

Çeşitli istişarelerin sonucunda öncelikle ikinci el kitapların ve hediyelik malzemelerin satışı alanında yoğunlaşmayı kararlaştırdık.

Bizim evin çok önemli bir bölümü yıllardır değerlendirilmeyi bekleyen kitap, dergi, vesair malzeme ile doluydu. İlk etapta onların önemli bir kısmını yeni ofise taşıdık. Bu ara eşe dosta evlerinizdeki kitap, dergi türü malzemelerden yer sıkıntısından dolayı muzdaripseniz bizi arayabilirsiniz, hemen size yardımcı oluruz demeye başladık. Buradan da bu çağrımızı daha geniş bir kitleye duyurmak istiyorum. Yıllardır muhafazasını yaptığınız ve artık kendisinden direk olarak istifade etme umudunuzun kalmadığı kitap, dergi ve sair malzemeniz varsa bu sözümün ilgili kişisi siz olabilirsiniz. Bu malzemeleri herhangi bir kuruma vermeyi düşünüyorsanız o zaman bu çağrımı yok sayabilirsiniz. O seçenek dışında bir noktada iseniz dediğim gibi görüşebiliriz.

Siz burada sahaflık mı yapacaksınız diyenlere ise şu cevabı vermeyi tercih ediyorum. Sahaflık yıllarca süren çabalarla elde edilebilen çok değerli bir meslek. Biz ömrümüz boyunca kitap, dergi vesair ile ilgilendik ilgilenmesine ama bu ilgimiz bir sahaf gözüyle, bir sahaf hassasiyetiyle olmadı. Burada Rahmetli babamın mesleğinden bir örnek vermem gerekirse şöyle bir mukayese yapmak isterim. Kuyumculukta kuyum işinin içerisinde sarraflık diye ayrı bir birim vardır. Sarraflar altın liralarla uğraşırlar. İlgilendikleri altın paralar ihtisas alanlarının genişliğine göre sadece yeni darphane baskıları olabildiği gibi Osmanlı dönemi altın paraları veya başka ülkelerde basılmış altın paralar da olabilir. Babam genelde kuyumculuk yapmış olmakla birlikte bir dönem sarrafiyeden çok iyi anlayan bir arkadaşıyla ortak olarak bu işi de yapmıştı.

Fakat Rahmetli her zaman bu sarraflık mesleğinin hassas yönlerinden bahsederdi. Ben bu sahaflık işinden bahsedilince hemen babamın hassasiyetini hatırlar ve sahaflığı nedense hep sarraflığa benzeterek sahaflığın önemine binaen bu mesleğin hakkını verememekten çekinirim… Bu sebepten böyle bir soru karşısında cevabım: ‘nerede bizde o bilgi ve hassasiyet, biz şimdilik sadece ikinci el kitaplarla ilgileniyoruz. Bu sözünüzü bir dua olarak kabul ediyorum, inşallah birgün bizler de iyi bir sahaf olabiliriz’, demekteyim

Kitapların yanı sıra eski dergiler de ilgi alanımızda. Yine yıllardır biriktirdiğimiz ve atmaya kıyamadığımız dergilerin bir bölümünü de yeni yere götürdük. Bu tarz bir şey yapmak önceleri pek de gündemimizde olmadığı için geçen senelerde elimizdeki bir çok dergi ve kitabı çeşitli kurumlara vermiştik.  Mevcut durumda ancak elimizde var olanlarla başlayacaktık.

Henüz çok kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen, bizim bu tür bir uğraş içinde olduğumuzu duyan dostlardan şu ana kadar hatırı sayılır bir akış gerçekleşti. Sanırım zamanla bu akış daha da artacak inşallah.

Bu noktada en önemli problem, elimizdeki malzemeye yıllarca gözümüz gibi baktığımızdan ve başkalarından gelenleri de aynı bakış açısı ile gördüğümüzden, belli bir bedel karşılığında da olsa elden çıkarmaya kıyamamak. Benim bu özelliğimi bilen çocuklarım bazen bana şöyle diyorlar: ‘Baba, sen galiba burayı bir satış yeri değil bir vakıf yeri haline getirip içinde kitap ve dergi okunan, kültürel muhabbetler yapılan bir mekan haline çevireceksin. Çünkü bir çok şey için bu satılmaz, bu kimseye verilmez diyorsun’…

Bakalım zaman nasıl bir seyir gösterecek? İnşallah ömrümüz olduğu ölçüde hep birlikte göreceğiz…

İkinci el kitapların alım satımı dışında dükkanda diğer bir iş alanı da özel hediyelikler olacak.

Geleneksel sanatlarımız veya belki daha doğru bir deyimle gelenekli sanatlarımız, çeşitli el işi ürünler, üzerinden yıllar geçmiş fakat hala değerlerini koruyan ve çok kolay temin edilemeyen özellikli malzemelerden, hediyelik olanları yeni yerimizde bulundurmaya başladık. Allah kısmet ederse  bu yolda da devam edeceğiz.  Bunun için bu tür sanatlarla uğraşan kişiler ve çevrelerle temaslarımızı geliştiriyoruz. Kadim dostumuz Prof. Dr. Sacit Açıkgözoğlu hocamızın delaletiyle, Sümbülefendi Ebrihanesindeki genç arkadaşların bir çok eserlerini mekanımızda misafir etmeye başladık. Onların bir çoğunu estetik çerçeveler içine yerleştirdik. Bu çalışmaların arasında kat’ı sanatından örnekler de vardı. Onları da sergilemeye başladık. Ayrıca bu alanda başka kişi ve kurumlarla da temas halindeyiz.

 

Bir diğer ilgi alanımız tesbih imalatçıları ve satıcıları oldu. Tesbih alanında özellikle malzeme ve işçilik konusunda ciddi bir ihtisaslaşma var. Bu konuda bilgisine ve sanatına güvendiğimiz birkaç dostumuzun rehberliğinde tesbih meraklıları için güvenilir ürünlerden bazı örnekler toplamaya giriştik. Fakat henüz  işin çok başındayız. İnşallah zamanla bu konuda da belli bir yol kat edeceğimizi ümit ediyoruz.

İstanbul dışında ikamet eden Hattat Halil beyden çeşitli konularda büyüklü küçüklü yazılar yazmasını istirham ettik. Bizi kırmadı yazıp gönderdi. İsteğimiz halinde de göndermeye devam ediyor. Onların çevrelerini bazen ebrularla süslüyor, bazen de paspartu içine alıp çerçeveletiyoruz.  İnşallah zaman içinde bu konulara değer veren ve hediye götürmek istediğinde bu tarz eserleri seçecek kişilerle, bu çalışmaları buluşturabileceğimize inanıyoruz.

Bu çalışmaya giriştiğimizde, arayışlarımız sırasında yolumuz çok sayıda antikacı ve ikinci el satıcısıyla kesişmeye başladı. Kesişmenin ötesinde bizler bu tür mekanlara daha fazla gider olduk. Gerek ben gerekse bizim hanım ( ki o bu işi sanki benden daha fazla benimsedi) nerede bu tip bir yer varsa gitmeye ve oralardaki değişik ürünleri görmeye gayret ediyoruz.  Oralarda gözümüze çarpan şeyleri de bize uygunsa hemen alıp mekanımızda sergiliyoruz.

Anlatışımıza bakarak yeni mekanımızın sanki çok büyük bir yer olduğu fikri zihninizde oluşabilir. O kadar büyük bir yer değil fakat biz var olanı etkin kullanarak her birine küçük de olsa bir alan açma yolları bulabiliyoruz. Önce var olanla yetinelim, inşallah zamanla Mevla daha geniş mekanları da nasip eder.

Bu işle az çok ilgili olanların çok iyi bildiği gibi yurt dışında da bu tarz yerler fazlasıyla mevcut. Daha önceleri çıktığımız yurt dışı seyahatlerde birçoğunu merak kabilinden gidip görmüştük. Fakat bu sefer artık oraları daha bir alıcı gözle görmemiz ve dolaşmamız gerekiyor. Ama içinden geçtiğimiz bu zor salgın dönemi böyle bir şeye imkan verecek gibi görünmüyor. Bakalım nasip inşallah bu alanda da farklı yolları araştıracağız.

Yeni mekanımızda bir çalışmamız daha var. O da Kitapyurdu kitap satış sitesinin sattığı ürünleri alıcılarına ulaştırdığı teslim noktalarından biri olarak hizmet veriyoruz. Kitap sipariş eden ve kargo parası ödemek istemeyen kişiler bizim gibi teslim noktalarını tercih ettiklerinde, ürün bize ulaştığında, gelip siparişlerini teslim alıyorlar. Bu alan bizim yeni açtığımız yerin daha fazla kişi tarafından bilinmesini sağlıyor. Üstelik bu kişiler genelde kitap, yayın ve kültür hayatı ile ilgili kişiler olduğundan bizim hedef kitlemiz durumundalar. Böyle bir niyetle bu tip işbirliğine gittik. İnşallah hem bizim hem de Kitapyurdu’nun yararına sonuçlar ortaya çıkar.

Salgın döneminin bir diğer zorluğu yeni yerimizin ve yaptığımız çalışmaların insanlarla buluşabilmesi noktasındaki kısıtlarımız. Örnek olarak şöyle yerli yurtlu bir açılış programı tertip edemedik. Kısa bir zaman içinde de yapabilmemiz pek mümkün görünmüyor. Güzel bir açılış yapıp çevremizi davet edebileydik kendimizi bir kerede anlatabilmek çok güzel olurdu ama kısmet değilmiş. Maazallah bu dönemin en kaçınılacak şeyi malum olduğu üzere özellikle kapalı mekanlardaki kalabalıklar. Arkadaşlar yeni bir mekan açtık, çayımız, kahvemiz, muhabbetimiz bol, buyurun gelin diye göğsümüzü gere gere gruplar halinde insanları çağıramıyoruz. Yer çok büyük değil, üstelik kapalı alan her an risk taşıyor. Bu günün şartlarında belki bir kaç kişi bir arada belli bir dönem bir arada bulunabilir ama daha fazlası her birimiz için tehlike teşkil ediyor.

Yani bir yandan hem birileri bizleri ziyaret etsin istiyoruz, öte taraftan insanları davet ettiğimizde acaba onlara kötülük mü ederiz diye bir korkuyu içimizde barındırıyoruz. Yüce Allah’ımız bizleri nasıl bir sınavdan geçiriyor, inanın bu yaşımıza geldik bu tarz bir şey görmedik.

Yaptığımız işi hareketlendirmek için dijital platformlardan istifade etmeye gayret ediyoruz. İnstagramda ve facebookda hesaplar açtık. Oralardan ürünlerimizi sergiliyoruz.

Kitaplar için ise en uygun mecra nadirkitap.com. Şimdilik elimizdeki ikinci el kitap ve dergileri orada listeliyoruz ve talep edenlere gönderiyoruz. Zaman içinde inşallah başka alanları da kullanmayı düşünüyoruz. Tabii bakarsınız ilerleyen zamanlarda bizler de bu amaçla oluşturulan çarşı ve pazarlarda bir yer tutup ürünlerimizi sergileyebiliriz. Madem ki bir işin içine girdik hakkını vermemiz lazım.

Rahmetli babamın çok kullandığı iki söz vardı. Lafını toparlarken, ‘ hasılı uzatmayayım veya uzun lafın kısası’ der son cümlelerini söylerdi. Ben de onun gibi yapayım.

Bu yazımda sizlere yaklaşık üç seneye yakın bir süre önce uzunca süren fırtınalı bir havanın sonrasında, kullandığımız gemiyi Allah’ın lütfuyla batırmadan ( tabii aldığımız hasarları pek zikretmiyorum) yanaştığımız ve kıyıya demirleyerek ayak bastığımız limandaki bazı gelişmeleri anlatmaya çalıştım. O günden bu güne geçen zaman zarfında vuku bulan en önemli girişimimiz olan Kariye Kitap/ Dergi adlı mekanımızdan kısaca bahsetmeye gayret ettim.

Yeniden Cami haline dönüştürülen Edirnekapı’daki Kariye Camii’nin ( tabelalarda hala duran adıyla Kariye Müzesi’nin) kuş uçuşu 150-200 metre yakınındaki yeni mekanımızda haftanın 6 günü, pandemi şartlarına uygun bir çerçevede hem misafirlerimizi ağırlıyor hem de bahse konu faaliyetleri icra ediyoruz.

Mekanın ismini içinde bulunduğumuz semtten ilham alarak Kariye diye koyduk. Yanına ‘Dünden Bugüne’ diye bir slogan da ilave ettik. Çünkü yaptığımız iş her yönüyle dünden bugüne birikimlerimizi bir şekilde değerlendirmeye çalışacağımız bir çerçevede olacak diye düşünüyoruz. İnşallah bu sloganın içini hakkıyla doldururuz.

Vakti müsait olan dostları bekliyoruz. Gelmeden haberdar ederlerse daha memnun oluyoruz ki kendilerini karşılama imkanımız olsun. Son dönemin moda üçlüsü olan ‘Maske, mesafe ve hijyen’ kuralları çerçevesinde beraber olmak bizleri mutlu edecektir. Tabii dileğimiz odur ki inşallah bu ziyaretten sonra sizler de mekanımızdan mutlu olarak ayrılırsınız

21/11/2020