Dijital alandaki gelişmeler arttıkça artık herkesin bugün ne söylediğinin yanında, dün aynı konu ile ilgili ne tür görüşler ifade ettiği de kolaylıkla bilinebilir bir hal aldı. Bu konularda da özellikle kamuoyu tarafından tanınan kişilerle ilgili çok sayıda film ve dosya sosyal medyada dolaşıyor. Biz de her gün bunlardan birkaç tanesi ile muhatap oluyoruz. Bu tür vak’alarda en ilgimi çeken nokta, dün bir konuda çok farklı bir görüşü yüksek tonda ve heyecanla ifade eden bir kişinin bugün farklı bir pozisyona geçtiğinde o gün söylediği sözün neredeyse tam tersini hemen hemen aynı tonda ifade edebilmesi…
Bu sabah rastladığım bu tarzdaki bir kısa video filmini izlerken de aynı hayret duygusunu yaşadım ve geçmiş yıllarda matbaacılık yaparken yaşadığım bir olay ve ondan çıkardığım önemli bir hayat dersini hatırladım:
Matbaacılığa yeni başladığım zamanlardı. Bir gün işyerine bir müşteri geldi. Elinde ofset baskı dışında bazı ilave çalışmaları da gerektiren bir iş vardı.
Bu işi akşama kadar basıp bana verebilir misiniz? diye sordu.
Ben şöyle bir baktım, gözüme zamanlama olarak çok riskli ve muhtemelen yetişmez gibi göründü. Kesin kanaat beyan etmeden, usta başına da bir danışalım, dedim. O zaman matbaamızda usta başı olarak çalışan arkadaşı çağırdım. (Kendisi şu anda başka bir alanda çalıştığından gerçek ismini vermeyeyim ve bu hikayeye mahsus olarak kendisini Abdullah diye adlandırayım)
Abdullah usta, bu işi akşama kadar bitirebilir miyiz? Baskı yapacağız, sonrasında katlayıp, ciltleyeceğiz. Sence yetişir mi?
Abdullah usta örneği eline aldı. İyice baktı, evirdi, çevirdi. Kendinden gayet emin bir şekilde:
Abi çok rahat yaparız, dedi.
Ben bu rahat cevap karşısında endişelendim ama bir taraftan yüzüne baktım, bizimki çok rahattı.
Abdullah usta, bak sonra mahçup olmayalım diye yeniledim.
Yok abi hiç mahçup olmayız sen saat 19.00’a sözünü ver iş tamam.
Müşteri de bu rahat ve kendinden emin ifadeden pek memnun kalmıştı. Gün bitmeden işini halledebileceğine inanarak heyecanlanmıştı.
Pek de içim rahat olmasa da ‘eh peki’ dedim ve sözü verdim. Müşteri akşam saati gelmek üzere gitti.
Ben çok tedirgindim, arada bir imalathaneye girip çıkıyordum, nasıl gidiyor diye soruyor, süreçleri dikkatlice izliyordum. Zaman ilerledikçe bu iş nasıl yetişecek diye endişem gittikçe artıyordu.
Sonuçta teslim zamanı geldi. İş tam olarak bitmedi. Müşteri bahsettiğimiz saate kapıdan içeriye girdi. Ben hakikaten ciddi bir mahcubiyet duymaktaydım. Binbir özürler dileyerek bir günlük müddet daha aldık. Adamcağız çok üzüldü, muhtemelen biraz da kızdı ama efendi bir kişi olduğundan pek de fazla gürültü çıkarmadı.
Müşteri gidince ustabaşını çağırdım. Yahu Abdullah usta, ben sana iyi düşün, ölç, biç öyle söyle dememe rağmen o kadar rahat ve kendinden emin bir şekilde yetişir dedin ki anlayamadım. Bunu bana bir izah eder misin?
Ustabaşı sabah bana “bu iş elbet yetişir” derkenki ses tonu, vurgusu ve kendinden emin tavrı ile: Abi bana nasıl böyle hesap soruyorsun sen bu işleri bilmiyor musun? Sabah gelen bu tarz bir iş akşama yetişebilir mi? En az bir gün daha lazım. Mümkün değil abi mümkün değil bir günde yetişmezdi zaten..demez mi. Ben şoka girmiştim. Oğlum sen bana ve müşteriye sabah aynı tarzda bu iş akşama kadar olur dememiş miydin?
Yine aynı rahatlıkla: Yok abi yahu, öyle şey olur mu. İmkansız.., Ses, mimikler, ifade tarzı aynı sabahki gibi fakat içerik tam zıddı şeyler söylüyordu. Ya sabır…
Tabii ben dehşet bir şekilde sinirlenip onu yerine göndermiştim.
Bu olay bana büyük bir ders olmuştu.
Sonrası dönemlerde etrafımdaki olayları izledikçe baktım ki, hayatın bir çok alanında insanlar birbirlerine bu tarz davranabiliyorlar. Taban tabana zıt konularda konuşurken, icraat yaparken veya pozisyon alırken, her durumda neredeyse aynı tonda davranıyorlar. Dün söyledikleri bir şeyi hangi üslup, ton ve vücut dili ile ifade etmişlerse bugün onun tam tersi olan şeyi de aynı tarzda ifade edebiliyorlar.
Tabii böylesi durumlarda onlara inanan başkaları da ters köşe olabiliyorlar. Tıpki benim matbaa örneğinde olduğu gibi…
O günden sonra bir daha ben de, başkalarının kendilerinden emin gibi görünüp, vurgulaya vurgulaya bazen de bağıra çağıra söylediklere sözlere kendi kafamdaki ölçülere uymadıkça hemen inanamıyorum. Kendi kendime; ‘Hele biraz zaman geçsin, bakalım, bir test edelim diyorum. Bugün mevcut şartlar böyle ama yarın o şartlar değiştiğinde de acaba bu kişi hangi noktada yer alacak, ondan emin olmadan çok bağlayıcı bir durum içine girmeyeyim diyorum.
Bu tip konularda acaba doğru olanı mı yapıyorum? Siz nasıl davranıyorsunuz?