İTO Heyeti’nin Bağdat ve Amman Seyahati izlenimleri

Temmuz ayının ilk günlerinde İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç beyin riyasetinde, Başkan Yardımcısı Dursun Topçu, Meclis Üyeleri Ali Bekgöz, Orhan Albayrak, Erhan Erken ve ilgili oda personeli ile Irak’ın Başkenti Bağdat ve Ürdün’ün başkenti Amman’a bir seyahat gerçekleştirildi. Özellikle Ekonomi alanında deneyimli gazeteci Hakan Güldağ da geziye iştirak eden bir diğer isimdi.

Her iki şehirde Ticaret Odalarını ziyaret öncesinde Büyükelçiliklerimizde kahvaltılı toplantı tertip edilmişti. Öncelikle,  Büyükelçilerimiz ve ticaret ateşelerimizle, görüşmelerin öncesinde yapılan bu istişarelerin çok önemli bir fayda sağladığını belirtmekte yarar var. Ticaret odaları dışında Amman’da Belediye Başkanı ziyareti de programın önemli bir parçasıydı.
İlave olarak yine Amman’da şehrin ileri gelen iş adamları ile yapılan son toplantıda bir çok konuda faydalı istişareler yapma fırsatı elde edildi.

Dört günlük seyahat sırasında planlı görüşmelerden arta kalan zamanda bu iki tarihi şehirdeki bazı önemli yerlere de kısa ziyaretler yapma imkanı bulabildik. Bu ziyaretler, içinde bulunduğumuz bölgelere olan kalbi yakınlığımızı daha da kuvvetlendirici bir fayda sağlaması açısından önemliydi.

SEYAHATİN BAĞDAT BÖLÜMÜ

İlk olarak vardığımız Bağdat’da, Büyükelçiliğimizin daveti üzerine sabah kahvaltılı bir görüşme tertip edilmişti. Burada Irak ile ilgili aldığımız genel izahat ve muhtemel muhataplarımızın hissiyatını öğrenmemiz bizler için bir hayli istifadeli oldu. Sonrasında da Bağdat Ticaret Odasındaki toplantıya geçildi.

Iraklı ev sahiplerimiz heyetimizi gayet sıcak bir şekilde karşıladılar. Kısa bir süre sonra Büyükelçimiz Sayın Fatih Yıldız da toplantıya iştirak etti.

Büyükelçimiz Fatih beyi Iraklılar çok seviyorlar ve ona kardeşimiz diye hitap ediyorlar. Bu hal özellikle dikkatimizi çekti ve bizleri çok mutlu etti. Kendisinin, bulunduğu ülkenin insanları ile bu tarz sıcak bir münasebet kurması iki ülkenin her alandaki münasebeti açısından çok yararlı. Bu halin faydasını bizler de görüşmelerde bire bir müşahede etme imkanı bulduk
Bağdat da yaklaşık 45 derece sıcaklıkta yapılan bu görüşmelerde İTO Başkanı Şekib Avdagiç, ‘yılın neredeyse en sıcak günlerinden birinde buraya geldik ki en sıcak ilişkileri kurabilmek mümkün olsun’ diyerek sözlerine başladı.

İTO Başkanı’nın genel olarak vurguladığı konular arasında Bağdat da beraberce Endüstri Bölgeleri kurulması teklifi en başta gelmekteydi. Avdagiç, Türkiye ile yapılacak bu tarz bir çalışmada Batılı ülkelerin yaklaşık 10 milyon dolara gerçekleştireceği böyle bir yatırımın Türk firmaları ile neredeyse yarı yarıya bir fiyata yapılabileceğine dikkat çekti. Şekib bey aynı zamanda, Türk firmalarına 1-10 Kasım 2019’da düzenlenecek Uluslararası Bağdat Fuarı’na katılmaları çağrısında bulundu.

Görüşmeler sırasında Irak merkezi hükümetinin, başta yumurta olmak üzere bazı Türk ürünlerine uyguladığı engellemeler üzerinde de duruldu. Irak’lı iş adamları ticaretin yasaklarla engellenmesinin yanlış olduğu konusunda hem fikir olduklarını, hükümetlerinin bu kararını kendilerinin de desteklemediklerini ve düzeltilmesi için uğraştıklarını ifade ettiler. Böyle bir yasak Türkiye’ye karşı bir tavır olduğu kadar Irak içindeki tüketicilerin de cezalandırılmasını beraberinde getirdiğini eklediler.

Irak 2017 rakamları ile 192,06 milyar dolar Gayri Safi Milli Hasılaya sahip bir ülke. Kişi başı gelirleri de 5000 dolar civarında

Irak ile Türkiye arasında ticaretin boyutu 2018 yılında yaklaşık 10 milyar dolar seviyesine ulaşmış durumda. Türkiye 2018’de Irak’a 8,35 milyar dolar ihracat yapmış. Irak’dan yapılan ithalat da 1.42 milyar dolar civarında. Irak Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı dördüncü ülke. Türkiye’de yabancılara konut satışında Irak vatandaşları ilk sırada yer alıyorlar. İlk beş ayda Irak vatandaşlarının Türkiye’de 2908 konut aldığı kayıtlara geçmiş.

Görüşmelerde Bağdat Ticaret Odası Başkan ve yöneticilerinin Türkiye’deki firmaların Irak’ın yeniden yapılanmasında etkin bir rol almalarını arzu ettiklerini, Türk tarafının da bu hususta gayretli olmasını dilediklerini belirttiler.

Bağdat Ticaret Odası Başkanı Cafer El-Hamdani  “Irak’ın yeniden inşası için Türk şirketlerinin etkinliğine ve çalışkanlığına güveniyoruz. Irak hükümeti, Irak’ın yeniden inşasına büyük bütçeler ayırdı. Türk şirketlerine Irak’ın inşasında ‘imtiyaz sahibi’ şirketler olarak bakmak ve görmek istiyoruz” dedi.

Yine iki komşu ülkenin arasında karayolu ve demiryolu hatlarının canlılığının korunması ve demiryoluna da özellikle ehemmiyet verilmesi üzerinde duruldu. Bu arada Ovaköy sınır kapısının aktif olarak devreye girmesinin de önemi özellikle Iraklı tüccarlar tarafından vurgulandı. Bu noktada 19’uncu yüzyılın sonlarında Sultan Abdulhamit Han tarafından yapılmaya başlanan Bağdat Demiryolu’nun ne derecede önemli olduğu bir defa daha ortaya çıkmış oldu.

Irak Ticaret Heyeti ile görüşmeler sonrasında iki oda arasında bir iyi Niyet Protokolü imzalandı.

Irak’a yapılan seyahatin zamanlama açısından belki de en ilginç olan yönlerinden birisi de Mayıs ayının sonlarında başlayan ve Irak’ın kuzey bölgelerindeki teröristleri etkisiz hale getirmeye yönelik olarak süregelen Pençe harekatının, Haziran’ın son günlerinde daha da şiddetli bir şekilde devam ediyor oluşuydu. Bu harekata yönelik olarak Irak merkezi yönetiminden ve Irak’lı dini lider Mukteda Es Sadr’dan karşı demeçler gelmiş, Türkiye tarafından ise gerek Büyükelçimiz Fatih Yıldız gerekse de hükümet yetkililerinden gerekli cevaplar verilmişti. Tabii bazı yorumcular Irak tarafından son dönemlerde art arda gelen ticaretin engellenmesi hamlelerinin bu harekat ile ilgili olabileceği yönünde açıklamaları da gündemdeki yerini korumaktaydı.

Fakat ilginç olan ticaretin tüm bu gelişmeler dışında kendi yönünü bulma arzusuydu. Bunun da ötesinde iki ülke iş adamlarının, Türk ve Irak halkları arasında var olan tarihi ve coğrafi bağlar, ilave olarak da aynı medeniyet dairesine mensup olma şuurunun sorunları çözmede her zaman müspet bir rol oynayacağına olan inançlarıydı.

BAĞDAT’TA İSLAM BÜYÜKLERİNİ ZİYARETLER

Irak seyahatinin resmi görüşmeleri dışında çok renkli başka yönleri de oldu. Hanefi Mezhebi’nin en önemli ismi olan İmam-ı Azam Ebu Hanife Bağdat’da yatmaktaydı. Bu önemli şahsın adının verildiği Azamiye semtindeki İmam –ı Azam Camii’ne de bir ziyaret gerçekleştirdik. Diğer bir ziyaretimiz TİKA tarafından onarılmakta olan, büyük mutasavvıf Abdülkadir Geylani Hazretlerinin kabrinin de içinde yer aldığı Cami ve külliyeye oldu. Tüm bu eserler Bağdat ile manevi bağlantımızın ne kadar köklü olduğu gösteren  önemli işaret taşlarıydı.
Bağdat ve civarında yatmakta olan çok sayıda İslam büyüğü bu bölgelerle gönül birlikteliğimiz canlı tutan önemli değerlerimiz.

Özellikle ülkenin kuzeyinde PKK’nın varlığı, DEAŞ’in yaptığı zulümlar, çeşitli mezhebi mücadeleler, onlara bağlı yaşanan acıklı olaylar, Saddam Hüseyin’in yönetimine karşı ABD önderliğinde yapılan saldırılar ve sonrasında ülkenin tüm dengesinin bozulması gibi konular Irak adı anıldığında son dönemlerde öne çıkan başlıklardı. Fakat tüm bunlara rağmen daha önemli olan gerçek şu ki;  Türkiye’de doğan Fırat ve Dicle’nin içinden geçtiği Maveraünnehir havzasında Medeniyet tarihimizin önemli olaylarının geçtiği çok önemli bir tarihi hakikatti ve bu hakikatin başka olaylarla gölgelenmesine müsaade edilmemeliydi.

Bahsi geçen toprakların hemen her karışında Hz. Adem’den itibaren gelen Peygamberlerin önemli bölümünün hatıraları bulunuyor. İslam tarihinin hayati olayları yine bu bölgelerde vuku bulmuş. Emirler, alimler, tacirler ve tasavvuf ehlinin önemli bir kısmı bu bölgede medfun olarak ye alıyorlar.

Yabancı Devletlerin askerleri,  danışmanları, üsleri, silahları hepsi bu topraklarda gelip geçici olmak zorunda. Kalıcı olması gerekenler ise bu toprakların yüzyıllardır sahibi olan Müslümanlar ve İslam Medeniyetinin diğer unsurları. Bu gerçeğin daima hatırda tutulması gerekiyor.

Irak sınırları içinde, Bağdat’ın biraz güneyindeki Necef’te Hz Ali’nin kabri, Kerbela bölgesi, Kufe; hepsi başlı başına mühim yerler. Bu seyahatimizde onları ziyaret etmek mümkün olamasa da bizler bu kısa süre içinde ancak Bağdat’ın merkezine yakın bulunan birkaç önemli zatı ziyaret etme imkanı bulduk.

Büyük mutasavvıf Cüneyd-i Bağdadi, Yuşa Peygamber ve Harun Reşid’in çok değer verdiği Behlül Dane’nin kabirleri birbirlerine çok yakın bir bölgede bulunuyorlardı.

Yuşa Peygamberin İstanbul’da ve İslam Dünyasının bazı başka yerlerinde de kabri veya makamı var. Hangisinin hakiki olduğu tam olarak kesin değil. Fakat biz buradaki kabir ziyareti vesilesiyle kendisini anma ve onun kendi döneminde yüklendiği tebliğ faaliyetini tefekkür etme fırsatı bulduk. Mezarlıkların hayatta olanlara kazandırdığı en önemli zenginlik esasında bu tefekkür imkanını sağlamaları ve mevtalar için dua etmeye vesile teşkil etmeleri.

Bahsi geçen zatları ziyaretimizden sonra Ahmet İbn Hanbel’in mezarının bulunduğu yere geçtik. Hanbeli Mezhebi imamının kabrinin bulunduğu bölgenin içler acısı hali ve kabrinin durumu bizleri derinden yaraladı. Irak’ın geçirdiği sıkıntılı sürecin belki de en bariz göstergelerinden biri İmam-ı Hanbel’in mezarı idi.

ABD’nin Saddam karşıtı oluşturduğu koalisyonun ülkede meydana getirdiği yıkım ve yıllar geçse de ülkenin ancak yeni yeni kendine geliyor oluşu bu mezarlıkların durumuna bakarak daha iyi anlaşılıyordu sanki. Bu ziyaretlerde İslam büyüklerine birer Fatiha ikram ederken,  aynı zamanda Irak’ın bir an evvel kendini toplaması ve bu ülkede yaşayan Müslüman kardeşlerimizin selamete ulaşmaları için dua ettik.

ŞEHİTLİK ZİYARETİ

Bağdat’da yaptığımız anlamlı bir başka ziyaret de Türk Şehitliği ziyareti idi. Birinci Dünya Savaşı sırasında bu bölgede şehit düşen 2470 askerimiz adına düzenlenen şehitlikte yatan gençlerimizin doğum yerleri gönül coğrafyamızın genişliğini göstermesi bakımından çok ilgi çekiciydi.

Bambaşka yerlerden gelerek sırf İslam topraklarını müdafaa etmek için canlarını seve seve feda eden bu evlatlarımız bugün de Irak sınırları içinde kalan bu küçücük mekanda  adeta o eski günlerin ihtişamını temsil ediyorlar. TİKA tarafından düzenlemesi yapılmış Şehitlikte özel bir kabristanın varlığı da ayrı bir öneme haizdi.

Sultan Dördüncü Murat’ın Bağdat seferi sırasında şehit düşen 17 Yaşındaki Genç Osman için ayrı bir yer ayrılmıştı. Burada 1638’de şehit düşen Genç Osman’ın hikayesi ve onun adına Kayıkçı Kul Mustafa’nın kaleme aldığı Genç Osman Destanı kabristanın duvarına asılmıştı. Tüm bunları gözyaşları içinde okuduk ve tarihimizde bu tarz nice kahramanımız adına gururlandık.

BAĞDAT DA GÜVENLİK

Son olarak Irak’daki güvenlik meselesi üzerinde kısaca durmakta yarar var. Bağdat seyahatimiz öncesinde bu ülkeye yapacağımız ziyaretin güvenlik açısından çok riskli olduğu tarzında bir hayli uyarı almıştık. Ülkeye girdiğimiz andan itibaren belli bir tedirginliğin olduğunu fark etmemize rağmen bize yapılan uyarıların bir miktar abartılmış olduğu kanaatine sahip olduk. Irak’taki yetkililer ve bizim Büyükelçiliğimiz de aynı kanaati bizlerle paylaştılar. Fakat hissettiğimiz ve bizi üzen husus şu oldu ki bu ülke çok büyük zulümler ve saldırılar görmüş. Şu anda bu sıcak çatışma dönemi kısmen sona ermiş, fakat oluşturduğu menfi tesir sanki alttan alta bir şekilde devam ediyor. Şehirde belli yerlerde kontrol noktaları hala bulunuyor. Otelimize her girişimizde, özel yetiştirilmiş köpekleriyle askerler, araçların içlerini dikkatli bir şekilde kontrolden geçirdiler

Bağdat’tan ayrılırken ise, havaalanında valizlerimizin ve bizlerin farklı noktalarda x ray cihazlarından 7-8 sefer geçmemiz ülkede nasıl bir tedirginlik olduğunu izah edebilir sanırım.
Fakat tüm bunlara rağmen gündüz şehir içi çok canlı.idi. Seyyar pazarlarda insanlar alış verişlerini yapıyorlardı. Yollarda yoğun bir araç trafiği mevcuttu.

Kısa süre içinde çıplak gözle yaptığımız gözleme göre trafikteki araçların tahmini % 60’ının eli yüzü düzgün araçlar olduğunu söylemek mümkün. Kore ve Japon malı araçların ülkede yaygın olduğu göze çarpıyor. Bağdat’la ilgili bu son tesbitlerimiz, ülkenin genel havası ile ilgili okuyanlara kısmi bir malumat verebilir sanırım.

SEYAHATIN AMMAN SAFHASI

Seyahatimizin ikinci ayağı ise Ürdün’ün başkenti Amman idi. Büyükelçimiz Murat Karagöz beyefendi gece geç saatte Bağdat’tan Amman’a geldiğimizde Ticaret Ataşemiz Murat Albayrak ile birlikte havaalanında ilk gördüğümüz kişilerdi. Bizleri  uçağın neredeyse hemen çıkışında karşıladılar. Havaalanında bir salonda, Büyükelçimiz, Ticari Ataşemiz ve Amman Ticaret Odası Başkan Yardımcısı ile birlikte kısa bir sohbetten sonra otelimize geçtik.

Amman’da da ilk güne Büyükelçimiz Murat Karagöz beyin, Büyükelçilik rezidansındaki kahvaltı daveti ile başladık. Büyükelçimiz, Ürdün ile Türkiye’nin münasebetlerinin gelişmesi için büyük gayret sarf eden bir bürokratımız. Olaylara ve ilişkilerin derinliğine layıkıyla vakıf. Ürdün’ün Orta Doğu trafiği içinde çok önemli bir yeri olduğunu fakat bunun yeterince doğru şekilde anlaşılamadığını üzüntüyle belirttiler. Türkiye Ürdün arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının  (STA) askıya alınmasının Ürdün ticaret kesiminde de tasvip görmediğinin belirginlik kazandığı bir dönemde, İTO heyetinin ziyaretinin çok önemli olduğunu bizlere gayet net bir şekilde hissettirdiler. Dolayısıyla da bu ziyaretin, yeni bir STA oluşumu için iyi bir hazırlık döneminin başlangıcı olabileceği üzerinde durulmasının gerekliliği açıklıkla ortaya çıkmış oldu.

Kahvaltı sonrası temaslarımızda Büyükelçi Murat Karagöz ve Ticaret Ataşesi Murat Albayrak beyler, ziyaretin öngörülen faydalara yol açabilmesi için ellerinden geleni yaptılar ki bu çabaları ülkemiz ve temsil ettiğimiz ticaret erbabı adına bizleri ziyadesiyle mutlu etti.

Daha sonra hep beraber Amman Ticaret Odasındaki toplantıya geçildi. Buradaki karşılama ve toplantı da büyük bir samimiyet içerisinde cereyan etti. Ürdün’ün Kasım 2018 de iki ülke arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasını askıya aldığı bir zeminde Ticaret ehlinin ve Ürdün’ün en önemli Ticaret Odasının bu yakın tavrı çok ilginç idi. Amman Ticaret Odası Başkanı Halil el-Hac Tevfik ve diğer yöneticiler Ürdün Hükümetinin bu tavrını hiç doğru bulmadıklarını, böylesi bir tavrın iki ülke halkaları arasında var olan sıcak münasebetin ruhuna uymadığını ısrarla vurguladılar. Ayrıca bu tür bir tavrın Türk mallarına büyük ilgi duyan Ürdünlülerin cezalandırılması gibi bir durumu ortaya çıkardığını da belirttiler.

Türk şirketlerinin Ürdün’de iki milyar dolar civarında yatırımı bulunuyor. Bir Türk şirketi olan Gama Holding’in 1 milyar dolarlık harcamayla Ürdün’ün içme suyunu temin eden yatırımı yapmış olması Ürdünlüler tarafından sık sık zikredilen bir husus. Ayrıca Aselsan’ın 2014 yılında bu ülkede fabrika kurması da yine önemli bir gelişme olarak göze çarpıyor. Ülkedeki AVM türü yapılarda birçok Türk markası seçkin yerler almış durumda ve Amman’lılara hizmet ediyorlar.

Ürdün ile Türkiye’nin ticaretinin çapı Irak kadar değil. 2018 yılında bu hacim yaklaşık 1 milyar dolar seviyesine yükselmiş. Serbest Ticaret Anlaşması’nın (STA) iptali sonrası hangi seviyelere düşecek bu konu merak ediliyor. Dış ticarette farkın yaklaşık 1/8 oranında olması Ürdün’lü yöneticilerin sürekli memnuniyetsizliklerine sebep olmuş. STA’nın iptaline sebep olarak bu husus gösteriliyor. Fakat görünen bu sebebin arka planında Türkiye Ürdün ilişkilerinden rahatsız olan bazı çevrelerin yoğun telkinin payının büyük olduğu ısrarla vurgulanmakta.

Bu arada Ürdün’de özellikle halk nazarında Türkiye’ye ilginin büyük olduğu ifade ediliyor. Genel olarak İsrail ile ilişkilerde ve Kudüs meselesinde Türkiye’nin dik duruşu Ürdünlülerin bize hayranlık beslemesine sebep olmakta. Geçen yıl 300 bin civarında Ürdün’lü Türkiye’yi ziyaret etmiş

Burada Ürdün Ticaret Odası’nın en önemli çağrısı Türk iş adamlarının Ürdün’de yatırım yapmaları. Karşılıklı görüşmelerde Şekib bey, Ürdün’lü yetkililere, gelip İstanbul’da İTO’nun desteğiyle Ürdün’deki yatırım imkanlarını anlatmaları çağrısında bulunda. Ürdün tarafı da bu yaklaşıma sıcak baktı. İnşallah sonbaharda bu tarz bir ziyaretin yapılması noktasında niyet beyan edildi.
Ürdün ekonomisi yaklaşık 40 milyar dolar GSMH’ya sahip. Kişi başı gelir 4-4500 dolar civarında. ABD ile Serbest Ticaret anlaşması var. Aynı zamanda Büyük Arap Serbest Ticaret Bölgesi (GAFTA) nın da üyesi. Bu açıdan bu ülkede yatırım yapacak Türk firmalarının hem bölge ülkelerine hem de ABD’ye ihracat yapabilme noktasında önemli avantajları olabilir.

ÜRDÜN’DE TÜRK FİRMALARININ YENİ BİR YATIRIMI

Amman ziyaretinde bir başka önemli olayın bir tür başlangıç kutlaması ve tebrik ziyaretleri gerçekleştirildi. Kendisi de İTO Meclis üyesi olan Levent Birant beyin Gür-sel seyahat adlı firması, eski bir İTO Meclis üyesi olan Umur Basmacı beyin Kent Kart adlı firması, Otokar, Amman Belediyesi ve bazı yerel ortakların beraberce gerçekleştirdikleri Amman şehir içi yolcu taşımacılığı faaliyeti Haziran sonu itibariyle başlamıştı. Bu önemli kamu ve özel sektör ortak yatırım işi dolayısıyla bizler de İTO yöneticileri olarak, üyelerimizi böyle bir işte tercih eden Amman Belediye Başkanı’na bir teşekkür ziyaretinde bulunduk. Türkiye olarak sadece ürün ihracatı değil bu tarz hizmet ihracatı da dış ticaret açısından önemli gelişmelerden bir tanesi.

Amman ziyaretinde satır aralarında gündeme gelen bir diğer nokta da yine Sultan Abdulhamit Han’ın inşaatını başlattığı ve kendi zamanında önemli bir bölümü hizmete açılan Hicaz Demiryolu’nun tekrar ihya edilmesi meselesi oldu. Gerek tren yolları gerekse karayolları ülkeler arasında hem mal taşınması hem de insanlar arasında var olan köprülerin canlı kalması için çok önemli. Hicaz Demiryolu da bu çerçevede yüzyıldan fazla mazisi olan çok önemli bir insiyatif. Bu konu da görüşmelerde altı çizilerek zikredildi. Son gün yapılan Petra ziyareti sırasında Hicaz Demiryolu ile belli noktalarda kesişme imkanı bulduk ki bu hal bile bizde sanki Tarih içinde yolculuk yapıyormuşuz hissi uyandırdı.

Ayrıca Ürdün’ün denize tek bağlantı yeri olan Akabe bölgesindeki liman da bu ülkede çok önemli bir nokta olarak dikkati çekmekte. Orta Doğu bölgesine yapılacak ticarette Akabe limanı bir tarafıyla Süveyş kanalından Akdeniz’e, diğer yanı ile Kızıldeniz üzerinden Hint okyanusuna açılan stratejik konumu ile Ürdün’ün önemini büyük ölçüde arttırmakta. Büyükelçimiz Murat Karagöz bey görüşmelerimiz sırasında bu noktanın ısrarla altını çizerek Ürdün ile ortak yatırım konusunda iş dünyasını ciddi şekilde yüreklendirmemizin ve özellikle Akabe limanının öneminden bahsetmemizin üzerinde durdu ki dikkat çektiği hususlar çok yerindeydi.

Ürdün Irak gibi yorgun ve savaşlarla harap olmuş bir ülke değil. Haşimi krallığının yönetiminde Orta Doğu ‘da kısmen daha gelişmiş ve oturmuş bir görüntü arz ediyor. Havaalanından itibaren ülkede bir nizam ve intizam hemen fark ediliyor. Büyükelçimizin de dikkat çektiği üzere, Batılı ziyaretçiler Orta Doğu bölgesinde herhangi bir ülkeye yapacakları ziyaret öncesi ve sonrasında özellikle Amman’a uğruyorlarmış. Kudüs ziyaretleri öncesinde de en çok uğranılan yer Amman. Amman’daki uluslararası düzeydeki oteller ve bu çerçevede organize edilen mekanların varlığı bahsettiğimiz gerçeği net olarak gösteriyor.

PETRA

Ürdün ziyaretinde son gün güney bölgesindeki Petra şehrine gittik. MÖ 1’nci yüzyıldan itibaren Nebatanlıların ( Yemen’den gelen Arap kabilelerin) ve daha sonra da Romalıların yerleştiği bu bölgenin MS yedinci yüzyıldan itibaren önemini kaybettiği ifade edilmekte. Hem tabii güzelliklerin hem de sonrasında oraya yerleşmiş kavimlerin yaptıkları katkılar ortaya çok ilginç görüntüler çıkarmış. 1800’lü yıllarda bir batılı seyyah  (Johannes Burckhardt) Petra’yı yeniden keşfetmiş ve bu tarihten sonra özellikle Batılı turistler tarafından tarihi bir şehir olarak yoğun ziyaretçi akınına uğramış.

Ürdün’deki temaslarımızda öne çıkan bir diğer nokta da özellikle Osmanlıların karadan yaptıkları Hac ziyaretlerinde Ürdün’ün önemli bir geçit ve ziyaret noktası olduğunun vurgulanması oldu. Ayrıca yine Amman, Kudüs’ün hemen yanı başındaki bir şehir olarak Müslümanlar açısından önemli bir Kudüs yolu hüviyetine sahip.

Biz bu seyahatimizde ziyaret etme fırsatı bulamasak da İslam tarihinde ibretli bir yere sahip olan Lut kavminin helak olması olayının geçtiği Lut Gölü havalisi de yine bu ülkenin sınırları içinde.

SONUÇ OLARAK

Dört günlük seyahatimiz, gerek Ticaret Odaları, gerek Amman Belediye Başkanı gerekse de Şehitlik ve diğer İslam Büyüklerinin kabirlerinin ziyaretleriyle dolu dolu geçti diyebiliriz. Her iki şehirdeki Büyükelçilerimiz ve Ticaret ataşelerimiz bizlere büyük destek verdiler. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz. Ticaret Odaları nezdindeki muhataplarımız da sıcak karşılamalarıyla bizlerde sanki öz yurdumuzdaymış hissi uyandırdılar ki bu da seyahatin önemli bir manevi kazanımıydı.

Son olarak şunu ifade edebiliriz ki, bu gezimizde fark ettiğimiz en önemli gerçeklerden biri de tarihe ibret nazarı ile bakmak isteyenler için Orta Doğu coğrafyası çok önemli imkanlar sunuyor. Ne mutlu ibret alabilenlere…

Erhan Erken

Dünya Bülteni; 9 Temmuz 2019

‘İbrahim Müteferrika’dan Dijitale Matbaacılık Sektörü’ Paneli İTO’da yapıldı

 

 

 

 

Kökü geleneksel matbaacılık faaliyetlerine dayanan eski ve bir o kadar da önemli bir sanayi sektörü olan basım sanayi bugün, teknolojik gelişim ve baş döndürücü hızla devam eden dijital dönüşümler karşısında bir yanıyla varlığını sürdürme, bir yanıyla da yeni düzene uyum sağlama ve gelişme mücadelesi vermektedir.

Basım ve yayın sektörünün içinde bulunduğu bu durumu etraflıca  değerlendirmek ve çözüm önerileri geliştirmek amacıyla tasarlanan faaliyetlerden biri olarak, İstanbul Ticaret Odası Basım Yayın Komitesinin önerisi ile “İbrahim Müteferrika’dan Dijitale Matbaacılık Sektörü” adıyla bir panel düzenlendi.

İstanbul Ticaret Odası Başkanı Sayın Şekib Avdagiç, bu  çalışmaya ev sahipliği yaptı. Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Sayın Hasan Büyükdede önemli işleri arasında zaman ayırıp toplantıya katıldı ve sektör mensuplarıyla birlikte oldu. İlave olarak İstanbul Sanayi Odasının değerli başkanı Sayın Erdal Bahçıvan da Oda bünyesindeki ilgili komite temsilcileriyle birlikte toplantıya katkı sağladı.

Toplantıda ayrıca Matbaacılık sektöründe faaliyet gösteren birçok mesleki teşekkülün temsilcisi hazır bulundu

Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı ve İstanbul’un iki büyük odasının başkanının sektörel bir toplantı için bir araya gelmesi toplantıya verilen önemi göstermesi bakımında ümit vericiydi. Ayrıca Bakan Yardımcısı Büyükdede toplantının sonuna kadar salonda kaldı ve aldığı notlara istinaden panelin kapanış konuşmasını yaparak dile getirilen hususlarla ilgili düşüncelerini paylaştı.

Yine Sanayi ve Teknoloji Bakanlığından Tüketim ve Tüketici Ürünleri Daire Başkanı Ziynet Berna Orhan panelde konuşmacı olarak yer aldı, matbaacılık, ambalaj ve kağıt sanayilerinin genel durumları hakkında bilgi verdi

Panelde İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celaleddin Aktaş teknolojik gelişmelerin ve özellikle dijitalleşmenin matbaacılık sektörü içindeki yeri ile ilgili farklı bir bakış açısı ortaya koydu. Dijitalleşmenin klasik matbaacılığın bir rakibi olarak algılanmaması gerektiğini, her alanda olduğu gibi matbaacılık alanında da önemli bir gelişme fırsatı olarak değerlendirilmesinin yararlı olacağı üzerinde durdu. Celaleddin beyin açıklamaları üzerine yapılan bir yorum konuyu daha iyi ortaya koyması açısından tebessümle karşılandı. Klasik Matbaacılık ve dijitalleşme çay ve kahve gibi iki alternatif içecek olarak düşünülmemeli. Olsa olsa çayın yanındaki bir bisküvi veya sade kahvenin yanındaki bitter çikolata gibi ele alınmalı…

İki duayen Ekonomi Gazetecisi Celal Toprak ve Hakan Güldağ ise dijitalleşmenin özellikle habercilik alanında yani gazetecilik mesleği itibariyle zaman içinde matbaanın önemini azaltacağını fakat başka sahalarda matbaacılık sektörünün öneminin daha da artacağını tahmin ettiklerini ifade ettiler. Özellikle ambalajlama konusunda yıllar içinde ortaya çıkan gelişmenin sektöre ciddi bir katkı sağlayacağını vurguladılar

İSO Basım Yayın Komite Başkanı Zekeriya Acar sektörün daha önce ( 80’li yılların sonlarında) tipo baskı tekniğinden ofset sistemine geçerken yaşadığı tecrübelere benzer bir tecrübenin bugün ve önümüzdeki kısa süre içinde dijitalleşmeye geçerken de yaşanacağının belirgin hale geldiğinden bahsetti. Bu geçiş sürecine hazırlıklı olunmasını, devletin ve mesleki teşekküllerin bu süreçte sektör mensuplarına ciddi oranda destek sağlamaları gerektiğini vurguladı

18’nci Yüzyıldan itibaren ülkemizde faaliyette olan Matbaacılık Mesleğinin stratejik bir sektör olduğu ve Türkiye’de modernleşme tarihi içinde önemli bir fonksiyon gördüğü, gerek toplantıyı organize eden komitemiz gerekse de katılımcılar tarafından paylaşılan ortak bir görüş olarak ortaya çıktı.

Bilindiği üzere Matbaacılık sadece kartvizit, düğün davetiyesi, kitap, gazete veya dergi basımı ile ilgili bir meslek değil. İlk bakışta Matbaacılık denilince birçok kesimde  böyle bir algı oluşmakta. Oysa Matbaacılık mesleği çok daha geniş bir alana hitap ediyor. Kitap, dergi, gazete baskılarına ilaveten, firmaların ve kişilerin kurumsal kültür ve reklamcılık alanında kullandıkları bir çok materyalin üretimi, ilave olarak her geçen günü daha da genişleyen bir ambalaj sanayi de bu sektörün kapsama alanı içinde yer alıyor. Bahsettiğimiz alanlarda ofset dışında flekso, tiefdruk vs türü baskı teknikleri ve baskı sonrası bir dizi teknik kullanılmakta. Dijital baskı makineleri de zaman içinde bu sahada yerlerini almaya başladı. Zikri geçen alanlarda dev tesislerimiz bulunuyor ve gelişmeye devam ediyorlar. İhracatımızda da ambalaj ve etiketleme ciddi önemi olan iki alan ve bunlar da matbaacılık sektörü içinde değerlendirilebilecek alt başlıklardan bazıları.

Böyle olunca da dijitalleşme ile birlikte çok kaba bir bakışla değerlendirildiğinde klasik tarzda makinelerle faaliyet gösteren sektörel çalışmalar tamamen devre dışı kalmayacaklar gibi görünüyor. Fakat buna rağmen teknolojik gelişmeler ve özellikle de dijitalleşme mesleğin içinde birçok şeyi değiştiriyor ve değiştirmeye de devam edecek gibi tahmin ediliyor

Bu sektör içerisinde uzun süredir yer almakta olan kişiler mesleki serüvenleri içinde bu değişimi çok yakinen gördüler, yaşadılar ve yaşamaya da devam ediyorlar. Zekeriya Acar’ın da açıklıkla belirttiği gibi tipo baskıdan ofsete geçerken, tüm safhaları ile  yüzde yüz aynı olmasa da benzer bir değişim yaşanmış ve eski tesisler hızlı bir şekilde devre dışı kalmışlardı. Son dönemlerde yıllardır hizmet veren bazı gazetelerin ve dergilerin artık kağıda basılmayıp sadece dijital alanda yayınlarına devam etme kararı vermeleri geçmiştekine benzeyen bir sahneyi hatırlatıyor. Aynı zamanda kitap yayıncılığında dijital baskıların ve e-kitabın süratle devreye giriyor oluşu da önemli bir gösterge olarak ortaya çıkıyor. Burada hayati olan nokta, değişimi yaşarken onun ne düzeyde olduğunu, hızını ve yönünü kavrayabilmek, yorumlayabilmek, yeni çözümler geliştirebilmek ve çevremizde bu konu ile ilgili kesimlerle bunları süratle paylaşabilmek

Tabii bu değişimler birinci derecede şu an ilgili mesleği yapmakta olan kişileri etkiliyor. Onların değişimin hızına ve niteliğine göre kendilerini ve tesislerini değiştirmeleri, geliştirmeleri ve yeni durumlara adapte olabilmeleri gerekiyor ki bu da hiç de kolay bir durum değil. Yılların birikimiyle ortaya çıkan  üretim bantlarının ve üretim ilişkilerinin bir anda değiştirilmesi hakikaten zor bir şey. Bunları yalnız başlarına yapamayacakları durumda da gerek devletin gerekse sektörel oluşumların onlara destek olmaları şart. Bu süreçte belki farklı birleşme ve kümelenme çalışmalarının da kurgulanması icap ediyor. Bahsettiğimiz noktaların hemen hepsi önemli başlıklar.

Diğer yandan, bu önemli sektörün nitelikli insan sermayesinin  oluşması ciddi bir ihtiyaç ki bu alan basım ve yayınla ilgilenen firmaların dışında  eğitimciler, öğrenciler ve onların ebeveynlerini de yoğun bir şekilde ilgilendiriyor. Tüm bu kesimler için de doğru yaklaşımlar ve politikalar üretilebilmesi gerekiyor.

Matbaacılık mesleğinin ihtiyacı olan elemanların yetişmesi için Lise ve Yüksekokul seviyesinde çok sayıda eğitim kurumu bulunuyor. Fakat bugün için buralara öğrencilerin ilgisi istendiği oranda değil. Ayrıca yapılan araştırmalarda öğrencilerin meslek lisesi sonrası mesleğe devam konusunda çok istekli olmadıkları göze çarpıyor. Bu tesbitin detayına inildiğinde de sektörün kamuoyundaki bilinirliliği ve imajı açısından bazı sorunlar olduğu izlenimi uyanıyor. Tarihi ve stratejik önemi olduğuna inandığımız bir sektörün kendini istediği oranda anlatamıyor oluşu süratle çözülmesi gereken bir sorun olarak ortada duruyor. Yine matbaacılık sektörü çok değişik alanlarla ilişki ve işbirliği içinde olduğu için Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı içerisinde tek bir dairenin veya genel müdürlüğün ilgi alanı içine giremiyor. Bu da sektörün sorunlarını dile getirmede muhatap sıkıntısı çekmesine neden oluyor

Bu panel vesilesiyle bu noktalar daha detaylı bir tarzda ortaya çıkmış oldu ve sorunların altı çizildi.

Panel vesilesiyle yaklaşık 12 yıldır İstanbul Ticaret Odasının hedefleri arasında yer alan ve Basım Yayın Meslek komitesi tarafında dikkatle takip edilen KİTAPKENT meselesi de yeniden gündeme geldi. Bakan Yardımcısı Hasan Büyükdede gerek İstanbul İl Genel Meclisindeki Meclis Başkanı gerekse de İTO’daki Meclis Başkan Yardımcılığı görevleri sırasında bizzat içinde yer aldığı KİTAPKENT çalışmasını bu sefer Bakan Yardımcısı olarak daha bir dikkatle takip ettiğini vurguladı. İTO Yönetimine, yapacağı çalışmalarda elinden gelen desteği göstereceğini beyan etti. İTO Başkanı Şekib Avdagiç de KİTAPKENT konusunu yeni dönemde öncelikli projeler arasında ele alacaklarını tekraren ifade etti. Bu niyet ikrarları toplantının ilave müspet sonuçları olarak kayda geçirilecek noktalardı.

İbrahim Müteferrika’dan Dijitale Matbaacılık Sektörü paneli, başlangıçta düşünülen hedeflere varma açısından olumlu bir ilk adım olarak gerçekleşmiş oldu.

Bu çalışmada emeği geçenlere ve toplantıya katkı sağlayan tüm katılımcılara sektörümüz adına teşekkür ediyoruz