Türkiye’de yaşayan ve yaşları otuz ile elli arasında gezinen nesil, icazet, meşk gibi kavramların neredeyse son kullanıcılarına şahit olan bir yaş grubu mu acaba diye kendi kendime çoğu kere sormuşumdur.
Dayımla her sohbetimizde kendi neslinden veya bir nesil evvelki alim zatlardan bahsederken, Tavaslı Mehmet Efendi’den ders okumuştu, Fatih dersiamlarından Salih Hoca’nın rahle-i tedrisinden geçmişti, Rebi Molla’dan filanca dersi takip etmişti, Rahmetli Hasan Akkuş Hoca’dan icazet almıştı gibi lafları çokça işitirim. Herhangi maruf bir kişiden ders almış olmak, onun dizi dibinde yetişmek, direk iletişim yoluyla hem bilgi, hem davranış tarzı, hem ahlaki özellikleri kesbetmek bir evvelki nesil için çok önemli bir değer ifade ediyordu.
İlim için öyle de güzel sanatlar için farklı mı?
Musikide falanca müzisyen şu kişiden şu kadar eseri meşk etmişti dendiği zaman bu lafın söylenişindeki vurgu bile başka bir mana ifade etmekteydi.
Sanatkarlar için de hangi ustanın yanında yetiştiği, o kişi için en önemli derecelerden bir tanesi idi. Mesela hüsn-i hat çalışan öğrenciler hocalarından bu sanatı meşk yoluyla öğrenirlerdi.
Bütün bunlar ve daha bir çok alanda bir çok örnek, evvelki devirlerde direk iletişimin, yani, kişiden kişiye bilgi, sanat, ahlaki yaklaşım gibi değerlerin aracısız ve teke tek bir tarzda nakledilmesinin bir yöntem olarak benimsendiğini göstermektedir.
Üstelik bu yol tavsiye edilen ve en muteber olarak tavsif edilen bir yol olarak ifade edilmektedir.
Hadis usulü kitaplarında geçen , talebenin hocasından diz dize oturarak direk olarak bir hadis metnini alması, hadisin naklinde en üstün metod olarak tarif edilmektedir. Sema metodu olarak anılan bu usul icazetin veya meşkin başka bir versiyonu, fakat aynı hassasiyeti taşıyan bir usul olarak dikkati çekmektedir.
Bu usuller şu an havasını bütünüyle soluyamadığımız, inceliklerini ancak bölük pörçük bir tarzda anlamaya çalıştığımız, hatıratlarda okuyup, kitaplardan lafzen izlediğimiz bir hayat tarzının eğitim ve iletişim alanındaki tezahürlerinden başka bir şey değil.
Geçen yıllarla birlikte daha öncesinde kendisine çok yabancı olan başka bir hayat tarzının etkisi altına giren daha evvelkiler ve başlarken adını andığımız yaşları otuz ile elli arasında değişen nesil, teke tek ilişkiden ziyade, toplu ilişkilerin hakim olduğu bir dünyada yaşamaya başladılar. Kitle iletişim araçları herhangi bir bilgiyi kilometrelerce uzağa bir anda iletir oldular.
Talebelere kalabalık sınıflarda eğitim ve öğretim veren okullar, farklı bir metodoloji içinde üretilmiş ve disiplinler arasında parçalanmış olan bilgiyi, yine o disiplinlere göre organize edilmiş fakültelerdeki hocalar vasıtasıyla nakleden üniversiteler, icazet yerine diploma vermeye başladılar. Bu bilgiyi naklederken de çoğu kere kocaman sınıfları ve büyük anfileri kullanmayı tercih ettiler.
Bilginin bir noktadan başka bir noktaya aktarıldığı, fakat onunla birlikte nakledilmesi gereken başka değerlere yeterince dikkat edilmediği, bilginin muhatabı olanlar tarafından ne şekilde anlaşılıp kullanıldığının çok sıhhatli bir tarzda ölçülemediği bir ilişki biçimi. Başka bir şekilde ifade edersek, görülmeyen değerlerin ölçülüp biçilmesinin yapılamadığı eksik değerlendirmeli bir yöntem.
Görsel ve yazılı medyanın hızlı gelişimi, globalleşme denen cereyanın gittikçe yaygınlaşması, bu araçları kontrol altında tutan merkezlerin ulaşabildikleri tüm noktalara tek elden mesaj gönderebilmeleri imkanını da beraberinde getirdi. Bu yöntemde, mesajlara muhatap olanlar yetişmişlik derecelerine göre yorumlayabilme, seçme yapabilme, tavır geliştirebilme gibi bir imkana sahip olsalar da, henüz yetişme çağındakiler ve sadece mesajı alabilecek kadar bir donanıma sahip olanlarda bu durum, mesaj kaynağının istediği biçimde etkilenmeye yol açmakta.
Yalnızca okuma yazma oranlarının çoğalması ile övünen toplumlar, vatandaşlarını, modern iletişim araçlarının gönderdikleri mesajları alıp, onların gereğini yapmaktan öte bir tarzda yetiştirmeyerek, adeta kendi toplumlarını ve gelecekleri olan çocuklarını, bu mesajları yayan kaynakların ellerine sorgusuz ve sualsiz olarak terk ediyorlar.
İnsanları etken olmaktan ziyade edilgen olmaya iten bu tür bir iletişim tarzı karşısında, interaktif metodları öne çıkaran, mesajın kaynağını etkilemeye çalışan, gelen mesajı sorgulayan, mesajın veriliş biçimini tartışan bir yönelim de gittikçe sesini yükseltmekte. Özellikle aileler gelecekleri olan yavrularının eğitim ve öğretimleriyle her geçen sene biraz daha fazla ilgileniyorlar. Onları kitle iletişim araçları karşısında daha seçkinci olmaya yönlendirmeye çalışıyor, evlerinin içlerine kadar kendi elleriyle alıp getirdikleri televizyonların, videoların programlarını sorguluyorlar. Modern dadıların kendi ellerinden tatlı tatlı alıp götürdükleri yavrularına yeniden sahip çıkmaya çalışıyorlar.
Birçok yerde anne babaların küçük guruplar oluşturarak yavrularına hem bilgi hem de ahlaki değerler kazandırmaya yönelik hocalar tutup eğitim vermeye çalıştıklarını işitmek, diz dize eğitimin yeniden değer kazanmaya başlaması olarak yorumlanabilir mi onu bilemiyorum. Fakat yukarıdan aşağı doğru biçimlendirici bir iletişime karşı, farklı bir yöntem, bir çıkış aralığı ümidi olarak zikredilmeye değer bir çaba olarak değerlendirilebilir.
Son yıllarda çılgınca bir hızla yayılan bilgisayar ve onunla birlikte gündemimize giren internet hadisesi de yerleşik iletişim kalıplarını zorlayan bir nitelik arz ediyor.
Televizyonun karşısında hareketsiz duran insanın yerini, bilgisayar karşısında istediği mesajlar arasında tercih yapabilen, dünyadaki hemen her yere her istediği zaman ulaşabilme imkanına sahip, bu kanalın kendisine verdiği imkandan istifade ederek o kanala bağlı olan herkese mesaj gönderebilme imkanını yakalayan bir insan alıyor.
Bilgi alışverişinin aynı anda hem kitlesel düzeyde hem de teke tek bir tarzda yapılabildiği yepyeni bir iletişim tarzı. Aynı anda anfi, aynı anda diz dize eğitim. Sesin, resmin, fikrin karşılıklı olarak nakledildiği bu yolda şu an hala bir şeyler eksik. Zaman bu konuda daha sağlıklı bir değerlendirme imkanı verecektir.
Şu an için en önemli nokta, bu kanalların gelişmesini sağlayan merkezler, oradan yayılan bilginin derlenmesi ve sunulması konusunda çok iyi bir hazırlığa sahip olduklarından bu sistemin içine dahil olan çevre unsurlar her ne kadar etkin olduklarını düşünseler de hali hazırda aktif bir alıcı durumundan öteye gidememektedirler. Fakat internet ağı geçen zaman içinde bambaşka açılımlar sağlamaya gebe bir saha olarak önümüzde durmaktadır.
İnsanoğlunda başlangıcından kıyamete kadar, hangi devrede olursa olsun değişmeyen noktaların doğru olarak tespiti hem eğitimde hem de iletişimde çok önemli bir nokta olarak karşımızda durmaktadır. Şartlar değiştikçe insanların birbirlerine mesajlarını aktarırken kullandıkları metodların da değişmesi tabii bir süreç olarak algılanmalıdır. Fakat bu değişimin insan fıtratına ve onun yaratılış gayesine uygun bir tarzda olmasına da özellikle dikkat edilmelidir.
Bu hassasiyeti göstermeyen beyinlerin ve çevrelerin ürettikleri metodların, insanlığın bugünü ve yarınını olumsuz bir biçimde etkilememesi için gayret göstermek, sorumluluk sahibi herkesin üzerine düşen önemli bir vazifedir.
ERHAN ERKEN
İKBAL EĞİTİM BÜLTENİ
KIŞ/BAHAR 2000 SAYI 5,6