”Ahilik ve fütüvvet yapıları içinde, bugün ve yarın da kullanılabilecek teorik ve pratik yönleri olan önemli değerler mevcuttur. Mesleki hayat içinde meslek ahlakı denen konu her devirde olduğu gibi bugün de büyük önem taşımaktadır. Geçmişte atalarımız mesleki ahlak konusunu bu tür organizasyonlar içinde sağlamaya çalışmışlardır.”
24-25 Ekim 2016 tarihlerinde Milli Eğitim Bakanlığı Mesleki Eğitim Genel Müdürlüğü’nün Antalya’da düzenlemiş olduğu iki günlük bir toplantıya iştirak ettim. Burada iki gün boyunca 70’in üzerinde katılımcı “mesleki eğitim“in farklı veçheleri ile ilgili sunumlar yaptı. İlk gün Milli Eğitim Bakanı ve üst düzey MEB yöneticileri de toplantıda hazır bulundular ve açılış konuşmalarından sonra bazı oturumları da izlediler.
Üç salonda yapılan oturumlarda ben de iki adet sunum yaptım. Bunlardan bir tanesi mesleki hayatta gittikçe adından daha çok bahsedilen mesleki yeterlilikler üzerindeydi. İkinci günkü oturumların birinde de “Ahilik Uygulamalarının Ahlaki Yönü ve Günümüze Uyarlanması” başlığı altında bir konuşma yaptım
Bu yazıda, zikri geçen konuşma ile ilgili bazı bilgileri paylaşmak istiyorum.
Medine Pazarı’ndaki üç önemli kural
Ahilik kurumu ve onun içeriğinde büyük önemi olan fütüvvetnamelerden bahsetmeden önce, Hz. Peygamber (as) ve halifeler döneminde iktisadi hayatla ilgili yaklaşımları gösteren birkaç örnek vermeyi uygun bulmaktayım. Bu konuda çalışma yapan birçok kişinin de paylaştığı üzere Hz. Peygamber (as), kendi döneminde iktisadi hayatı düzenleyen önemli uygulamalar yapmıştı. Bunlardan birisi de birçok çalışmada detaylı bir şekilde anlatılan Medine Pazarıuygulamasıydı.
Medine Pazarı’nda üç önemli kural öne çıkmaktaydı: 1. Pazarda hiçbir tüccar sabit yerler edinemiyordu (Burada tekelciliğe ve iktisadi hayatta köşelerin tutulmasına karşı bir yaklaşım vardı.) 2. Bu pazarda vergi alınmıyordu (Bu, idareye yönelik bir kuraldı. Maksat ticaretin canlı olmasıydı. Devlet vatandaşa zorluk çıkarmıyor, onların ticaretini kolaylaştırıyordu. Vergi [zekat, öşür] maldan ve edinilen servetten alınıyordu.) 3. Alışverişlerde genelde Müslümanların birbirleri ile alışveriş etmesi teşvik ediliyordu.
Emek sarfetmeden kazanç sahibi olmanın men edildiği bir ekonomik yapı
Ticari hayatta dikkat edilmesi gereken noktalarla ilgili, Hz. Peygamber (as) ve halifelerin davranışlarından seçtiğimiz birkaç örnek de, yaklaşımları göstermek açısından fikir verebilecek niteliktedir.
Bir gün Hz. Peygamber (a.s) bir buğday satıcısının yanına gelmişti. Elini buğday yığınının içine sokup ıslaklık hissedince, sebebini sordu. “Yağmur” cevabı alınca, insanların görmesi için niçin altını üste getirmediğini sordu. Sonra da “Bizi aldatan bizden değildir” dedi. Bu konu ile ilgili Hz. Ömer’in de bir sözü şöyleydi: “Bizim pazarlarımızda, alış veriş hukuku ile ilgili hükümleri bilmeyenler ticaret yapamaz. Aksi takdirde ister istemez faiz yer.” Faize karşı olmanın en önemli sebeplerinden biri, emek sarfetmeden kazanç sahibi olmanın men edildiği bir ekonomik yapı kurulmak isteniyor olmasıydı.
Yine Hz. Ömer şöyle der: “Bizim pazarımızda asla karaborsacılık yapılamaz. Bazıları ellerindeki fazla sermayeyi bizim bölgemize gelmiş rızk-ı ilahiye yatırarak karaborsacılık yapmaya yeltenmesin.” Hz. Ali de bir gün ticaret erbabına şöyle demişti: “Farklı cinsten hurmaları birbirine karıştırmayın.” Yine Hz Ali’nin, balıkhaneleri bayat balık satılmaması konusunda uyardığı rivayet edilmektedir. Bir başka örnekte de Hz. Ali’nin, aldığı bir hurmayı evdekilerin beğenmediği bir kızın isteğini yerine getirmeyen satıcıya, malı alıp parayı geri vermesini söyledikten sonra, şu sözleri sarf ettiği rivayet edilmektedir: “Ey tüccar topluluğu! Allah’tan korkun ve alışverişinizde iyilikle muamele edin ki Allah sizi de bizi de bağışlasın.”
Hz Peygamber (a.s) ve halifeler dönemi ile daha birçok örnek vermek mümkün olmakla birlikte bunlarla iktifa edip konunun devamına geçebilir ve Ahilik kurumuna doğru dikkatlerimizi yöneltmeye başlayabiliriz. Burada da öncelikle ahilikten önce tarihimizde önemli bir yer tutan ve ahiliğin bir öncü kurumu niteliğindeki Fütüvvet teşkilatı ve Fütüvvetnameler üzerinde kısaca durmayı yararlı görüyorum.
Fütüvvet sahibi olmak ne demektir?
Ahiliğin örnek aldığı ve çokça kullandığı nizamnamelere fütüvvetname adı verilmekteydi. Fütüvvetnamelerde dini ve ahlaki emirlerden bahsedilmekteydi. İslam öncesi Arap topluluklarında feta kelimesi; şecaat, iffet, cömertlik ve diğergamlık gibi üstün vasıfları ifade ederken eski asalet ve fazilet özelliklerini temsil ediyordu. Fütüvvet yapıları yaklaşık 9’uncu yy’dan itibaren başlamış ve 12’nci yy’da teşkilatlı bir hale gelmiş sosyal uygulamalardı.
Bu noktada bazı âlimlerin fütüvvetname ile ilgili tanımlarını nakletmek istiyorum:
Cafer es Sadık: ‘Bize göre fütüvvet ele geçeni tercihen başkalarının istifadesine sunmak, ele geçmeyen bir şey için de şükretmektir.’
Kuşeyri’de anlatıldığı üzere fütüvvet, dilencinin geldiğini görünce kaçmamaktır. İnsanlara eziyet etmekten kaçınıp bol bol ikramda bulunmaktır.
Sülemi’nin kitabında anlatıldığı üzere; fütüvvet, bir kimsenin başkalarının hak ve menfaatlerini kendi hak ve menfaatinden üstün tutması, başkalarına katlanması, hatalarını görmezden gelmesi, özür dilemeyi gerektirecek hallerden kaçması, sözünde durması, sadakat göstermesi, olduğundan başka bir şekilde görünmemesi, kendini başkalarından üstün saymamasıdır
Yine Sülemi’ye göre fütüvvet sahibi olmak; Adem gibi özür dileyici, Nuh gibi iyi, İbrahim gibi vefalı, İsmail gibi dürüst, Musa gibi ihlaslı, Eyyüp gibi sabırlı, Davut gibi cömert, Hz. Muhammed gibi merhametli olmaktır. Yine devamla, Ebubekir gibi hamiyetli, Ömer gibi adaletli, Osman gibi hayalı, Ali gibi de bilgili olmaktır.
Fütüvvetnamelerde adı sıkça geçen Hz. Ali ile ilgili de birkaç söz söylememiz icap ederse: Hz Ali, Peygamber’e (a.s) varis olan ve fütüvvet anlayışını en iyi temsil eden kişi olarak telakki edilmektedir. Bu sebepten Hz. Ali ideal bir feta kimliği ile bir sembol haline getirilmiş ve hemen hemen bütün fütüvvetnamelerde kendisine özel bir yer verilmiştir. “Ali’den başka feta, zülfikardan başka kılıç yoktur” sözü çokça telaffuz edilen bir sözdü. (Hz. Ali özellikle gençlik ve kahramanlık sembolüdür. Burada eğitimde rol model uygulamasını önemini görmekteyiz.)
Kimlere ahi denirdi?
Fütüvvetnamelerle ilgili bu kısa bilgilendirmeden sonra Ahilik konusuna gelebiliriz: “Ahi” sözcüğünün kökeni konusunda dil bilimcileri arasında görüş birliği yoktur. “Ahi” kelimesi, Arapça “kardeş” anlamına gelmektedir. Ancak, Divanü Lûgati’t Türk’te “Ahi” kelimesinin, eli açık, cömert, yiğit anlamına gelen “akı” kelimesinden türediği kaydedilmektedir. Ahiliğin bir diğer tanımı da şöyledir: “Hem sosyal hem de kültürel yapılara ait bir terim olarak; birbirini seven, birbirine saygı duyan, yardım eden, fakiri gözeten, yoksulu barındıran, işi kutsal, çalışmayı bir ibadet sayan, din ve ahlâk kurallarına sıkı sıkıya bağlı esnaf ve sanatkârların iş teşkilatı manasını da taşımaktadır.”
Ahilik, Selçukluların ve Anadolu Selçuklularının bazı dönemlerinde ticaret ve zenaat erbabının hem mesleki hem de ruhi dayanışmalarını beraberce sağlayan bir organizasyon olarak önemli bir fonksiyon görmüştür. Anadolu Ahiliğinin en önemli simalarından biri olan Ahi Evran, hem meslek erbabı hem de büyük bir sufi idi. Debbağ yani deri tabakçısı olup, aynı zamanda 32 mesleğin de piri olan Ahi Evran, kendi mesleği olan dericilik dalından başka 32 çeşit mesleğin gelişmesine öncülük etmiştir. Burada ticaret odalarının meslek komiteleri ile benzerlik kurmamız mümkündür. Bugün de mesela İstanbul Ticaret Odası’nda 81 meslek komitesi mevcuttur. Mesleki Yeterlilik Kurumu da 25 adet sektör kurulu oluşturmuştur.
Ahiliğin esaslarını benimseyen insanların, doğru, emanete saygı gösteren, cömert, tevazu sahibi, nasihat eden, hatalarından af dileyen fertler olmaları beklenmekteydi. Ahi olabilmek için ilk önce cömert olmak, namazlarını kazaya bırakmamak, haya ve edep sahibi olmak, dünyayı terk etmek ve helal kazanç peşinde koşmak gerekirdi.
Ahilik vasfını kaybettiren özellikler de bazı kaynaklarda şöyle zikredilmişti: 1/ İçki içmek 2/ Zina yapmak 3/ Münafıklık, dedikodu, iftira 4/ Gurur ve kibir 5/ Merhametsizlik 6/ Kıskançlık 7/ Kin 8/ Sözünde durmamak 9/ Yalan 10/ Emanete hıyanet 11/ Cimrilik 12/ Kişinin ayıbını örtmemek, yüze vurmak 13/ Adam öldürmek.
Meslek pirleri
Ahilikte her mesleğin bir piri olduğu kabul edilirdi. Burada yine “eğitimde rol model”in ne kadar önemli olduğu bir defa daha vurgulanmaktadır. Terzilerin dükkânında “Her sabah besmeleyle açılır dükkanımız / İdris Nebîdir pîrimiz üstadımız” yazardı. Demircilerde “Her sabah besmeleyle açılır dükkânımız / Davut aleyhisselamdır pîrimiz üstadımız” yazardı. Ustanın yapmış olduğu mesleği icrâ etmiş bir peygamber bilinmiyorsa, o mesleği yapmış olan bir Allah dostu meslek pîri olarak kabul edilirdi. Mesela kahvecilerin dükkanlarında, “Her sabah besmeleyle açılır dükkanımız / İmam Şazeli’dir pîrimiz üstadımız” diye yazardı.
Ahilikte üç şeyin açık, üç şeyin de kapalı olması özelliği
Ahilikte klasik olarak üç şeyin açık, üç şeyin de kapalı olması gerektiği ifade edilirdi. Bu maddeleri ifade ederken de bunların karşılıkları olarak şu değerlerin önemine dikkat çekilirdi:
* Ahi’nin eli açık olmalı: Kardeşlerinden ihtiyacı olanlara elindekileri verebilmeli, hayır ve hasenata yatkın olmalıydı. Veren el olmak makbuldü. (Cömertlik)
* Kapısı açık olmalı: Verme kültürüne uygun olarak herkese destek olması en önemli düsturlardan biriydi. Konuklara kapısı ve gönlü açık olmalıydı. (Konukseverlik)
* Sofrası açık olmalı: İnsanlara seve seve yediğinden ikram edebilmeli, fakirlere daima sofrasında yer vermeliydi. (Diğergamlık)
* Gözü kapalı olmalı: Başkasının ayıbını görmeye, namahreme bakmaya ve kötülüklere kapalı olmalıydı. (Ayıpları örtmek, harama bakmamak)
* Irzı kapalı olmalı: Harama yaklaşmamalıydı. (Allah’ın hudutlarına saygılı olmak, neslin korunması)
* Dili kapalı olmalı: Kötü söz etmemeli, gıybet yapmamalıydı. (Dedikodu yapmamak, laf taşımamak, insanlarla alay etmemek)
Bu noktada bir Ahi babanın usta olan gence nasihati çok önemli:
“Harama bakma, haram yeme, haram içme,
Doğru, sabırlı, dayanıklı ol, yalan söyleme,
Büyüklerinden önce söze başlama
Kimseyi kandırma, kanaatkar ol,
Dünya malına tamah etme.
Yanlış ölçme, eksik tartma.
Kuvvetli ve üstün durumda iken affetmesini,
Hiddetli iken yumuşak davranmasını bil ve
Kendin muhtaç iken bile başkalarına verecek kadar cömert ol.”
Ahi teşkilatında bir diploma töreninde yapılan dua da şu şekildeydi:
“Taşı tut altın olsun.
Allah seni iki cihanda aziz etsin.
Tuttuğun işten hayır gör.
Erenler, pîrler hep yardımcın olsun.
Allah rızkını bol etsin, yoksulluk göstermesin, sıkıntı çektirmesin.
Bilginlerin dediklerini, esnaf başkanlarının nasihatlerini, benim sözlerimi tutmazsan; ana-baba, öğretmen-usta hakkına riayet etmezsen, halka zulüm edersen, kâfir ve yetim hakkı yersen, hülasa Allah’ın yasaklarından sakınmazsan yirmi tırnağım ahirette boynuna çengel olsun.”
Ahi zaviyeleri bir nevi sosyal okul fonksiyonu görmekteydi
Ahiliğin diğer fonksiyonlarını aşağıdaki tarzda maddeleştirebiliriz:
1. İş hayatı ile ilgili
Mesleki Hiyerarşi: Yamak, çırak, kalfa, usta konumlarına geçişlerin kurallara bağlanması. Her basamakta en az 1001 gün kalma şartı vardı ve burada pişmek gerekiyordu.
Hammaddenin, üretimin, fiyatların kontrolü: O dönem için önemli olan kurallı ve kontrollü bir sistem öngörülmekteydi.
2. Sosyal güvenlik ve arabuluculuk: Bu fonksiyonda bireysellik önemli görülmüyordu. Birlik ve beraberlik ruhu, dayanışma önemseniyordu. Bu noktada, tasvir edilen özelliklerle, bireyselliğin öne çıktığı bugünkü toplumsal yapı üzerinde mukayeseler yapmanın önemi inkâr edilemez. Hangi özelliğin nereleri iyi, nereleri kötü bu tartışılmalıdır.
* Yiğitbaşı mesleki ihtilaflarda arabuluculuk yapardı. (Bu uygulama Ahilik sisteminde “tahkim” kurumunun önemini göstermekteydi.)
* Yardım sandığı, ihtiyacı olanlara yardım edilmesi için oluşturulurdu. (Bu çok önemli bir yapı. Bir tür sigorta fonksiyonu.)
*Düğünler ve organizasyonlar için mahallelerde ortak malzemeler olur ve onlar kullanılırdı. (Bu zenginlik, toplumdaki birlik ruhunu açık olarak göstermektedir. Bu özellik Anadolu’da bazı yörelerde hâlâ geçerlidir. Bugün şehirlerde maalesef dayanışma ruhu yerine bireysellik daha fazla hâkim olduğundan gençlerin evlilik yaşı da çok gecikmektedir.)
* Faaliyetlerin imece usulü yapılmasını sağlayan ‘Yaran Odaları’ vardı. (Bugün gençler onlara hiçbir değer yüklemeyen kahvehane, bilardo salonu, pub vs. gibi yerlere gidiyorlar. Oysa yaran odaları hem görüştükleri hem de işlerini beraberce yaptıkları daha temiz mekânlardı. Bugün buna benzer fonksiyonu belki sektörel derneklerin gençlik yapılanmaları sağlayabilir.)
* Ahi zaviyeleri bir nevi sosyal okul fonksiyonu görmekteydi. (Bugünkü sektörel dernekler ve vakıflar kısmen bu fonksiyonu görüyor ama çok yeterli değil. Birçoğunda bu fonksiyonlar tanımlanmamış.) Sürek avı, kılıç kalkan ve ok kullanma, ata binme öğretilmekteydi. (Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. Sporun ve vücudu zinde tutmanın önemini görüyoruz.) Aynı zamanda temel dini bilgiler ve ahlaki özellikler kazandırılmaktaydı, özetle dini ve manevi değer aktarım merkezi olarak işlev görmekteydi.
3. İdari ve askeri fonksiyonlar
Ahi organizasyonları sıkıntılı dönemlerde (Moğol istilası gibi) askeri mücadelenin içinde bilfiil yer almışlardır. Osmanlı Devleti kurulurken ve Orhan Bey’in seçimi sırasında ağırlık koymuşlardır. Devletin gelişimi sürecinde Gaziyan-ı Rum, Bacıyan-ı Rum ve Abdalan-ı Rum’un yanı sıra Ahiyan-ı Rum organizasyonları da koordineli olarak bilfiil hizmet etmişlerdir. (Bu yapıyı bugün idarede var olan Bir tür Kamu Diplomasisi Kurumu’na benzetebiliriz.)
Ahi teşkilatının Osmanlı Devleti esnaf ve sanatkârı üzerindeki etkileri XV. yüzyılın ortalarından sonra azalmıştır. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu’da ticaret ve sosyal hayata aşağı yukarı 630 yıl yön verip ışık tutmuş olan Ahilik, örgüt olarak, kendi kural ve kurullarıyla, Sultan 3. Ahmet dönemine dek sürmüştür. Adı geçen bu Osmanlı Sultanı döneminde, 1727 yılında “Lonca” veya “Gedik” denen bir uygulamaya geçilmişti.
Bundan sonraki benzer yapıları nakletmek konumuzun kısmen dışına çıkacağından tarihi gelişmeyi burada nihayete erdirerek konuyu şöyle toparlamak istiyorum:
Ahilik ve fütüvvet yapıları bugüne de yol gösterebilir
Geçmişimizde var olan birçok organizasyon gibi Ahilik yapısı ve onun bir tür içeriği olan Fütüvvetnameler geçmişte uygulanmış, kısmen nostaljik bir yönü yönü öne çıkarılan fakat bugün için canlılığı olabilecek ve bu yönleri ile örnek teşkil edecek yapılar olarak maalesef görülmemektedir. Aksine, bu yapılar genelde tarihi ve folklorik yapılar olarak ele alınmakta ve onların içeriklerine olması gerektiği derecede ehemmiyet verilmemektedir.
Oysa Ahilik ve Fütüvvet yapıları içinde, bugün ve yarın da kullanılabilecek teorik ve pratik yönleri olan önemli değerler mevcuttur. Mesleki hayat içinde meslek ahlakı denen konu her devirde olduğu gibi bugün de büyük önem taşımaktadır. Geçmişte atalarımız mesleki ahlak konusunu bu tür organizasyonlar içinde sağlamaya çalışmışlardır. Tabiidir ki tarihte ve kendi döneminin şartlarında oluşmuş hiçbir yapının daha sonraki dönemlerde aynen uygulanması mümkün değildir. Fakat dikkatli gözler, bu yapılar içinde değişmeyen değişken tarzında her devirde geçerli olabilecek noktaları ortaya çıkarıp uygulanabilir hale getirebilir. Üstelik geçmişte bir dönem başarıyla gerçekleştirilen bir uygulama örneği olduğundan, sıfırdan başlanacak bir organizasyondaki deneme yanılma riski de ortadan kalkmış olacaktır.
Ahilik yapısı içinde var olan yamak – çırak – kalfa – usta hiyerarşisi, bugün Mesleki Yeterlilik Kurumu çatısı altında uygulanmaya çalışılan sekiz basamaklı yeterliliklere benzetmektedir. Bugün uygulanmaya çalışılan yeterliliklerin ilk dört basamağı ahilikteki bu dört basamağa benzetilebilir. Bugünkü basamaklarda meslek elemanlarının o basamaktaki bilgi, beceri ve yetkinliği tarif edilmektedir. Bunlara ilave olarak tanımın içine ahlaki yeterlilik kavramının da ilave edilmesi büyük önem taşımaktadır. (Bilgi, beceri, yetkinlik ve ahlaki yeterlilik)
Bu dört basamağın da (yamak, çırak, kalfa ve usta) ahlaki yeterlilikleri düzenlenirken geçmişteki yamak, çırak, kalfa ve usta dönemlerindeki ahlaki eğitimin iyice incelenmesinin ve buralardan referans bulunmasının yararlı olacağı muhakkaktır. Tabii meslek liselerinde ve meslek yüksekokullarında da Ahiliğin ve Fütüvvetnamelerin içeriğinin detaylı bir şekilde, tarihimizdeki güzel bir uygulama modeli olarak anlatılması da ciddi bir önem taşımaktadır.
“Mesleki eğitim”de “rol model”in önemi
Ayrıca her tür eğitim çalışmasında önemli olduğu üzere toplumda öncelikle yetişkinlerin arzu edilen ahlaki özelliklerle donanmış olması gerekmektedir. Yetişkinleri bu özelliklerle donanmış olmayan bir toplumun gençlerden bunları beklemesi doğru ve haklı değildir.
Türkiye’de bugün gençlere rehberlik eden ve onların eğitimi ile birinci derecede ilgilenen yaklaşık bir milyon öğretmen bulunmaktadır. Öğretmenlerimizin büyük sorumlulukları olduğu muhakkaktır. İş hayatında KOBİ’ler de dâhil olma üzere yaklaşık olarak bir buçuk milyona yakın işletme varlığını sürdürmektedir. Bu işletmelerin patronları ve üst düzey yöneticileri, gençlerin ahlaki normlarla yetişmesi için önlerindeki önemli örnekler olarak durmaktadır.
Üniversitelerde öğretim üyesi olarak yaklaşık 150.000 akademisyen mevcuttur. Türkiye’de 350’nin üzerinde oda ve borsa bulunmakta, bunların başkanları, yönetimleri ve sektörlerin üst düzey şahısları da yine toplumun idareci kesimini temsil etmektedir. Tabii siyaset mekanizması ve burada önde bulunan tüm zevat toplumda öncü rolü oynayan kesimlerdir.
Tüm bu kişilerin yukarıda saydığımız ahlaki meziyetlere sahip olması gerekir ki onlara bağlı olarak eğitim gören yaklaşık 18 milyon öğrenci, üniversitelerdeki altı milyona yakın talebe ve iş hayatındaki yaklaşık 27 milyon civarındaki çalışanın ahlaki özelliklerini bulunduğumuz noktadan daha ileriye götürme imkânına sahip olabilelim.
Bu çalışmamız, eğitimin her safhasında olduğu gibi “mesleki eğitim”de de “rol model”in önemini çok çeşitli örneklerle vurgulamaya çalışmaktadır. İş hayatında her dönem geçerli olabilecek ahlaki özellikler ile ilgili de geçmiş tarihimizde çokça uygulamalar bulmak mümkündür.
Sonuç olarak, zengin bir tarihi ve geleneği olan bir milletin fertleri olarak bugünkü sorunlarımıza bakarken geçmişteki zenginliklerimizden de yararlanmaya çalışmak ciddi bir toplumsal ödev olarak önümüzde durmaktadır.
Dünya Bizim, 09.11.2016