Bir işletmenin başarılı olabilmesi için gerekli ilk şart, iyi yönetilmesidir. İyi yönetimin göstergeleri arasında ise ilk başta yönetim kadrosunun ehil kişilerden oluşmasını, hedeflerin işletmenin gücü ile orantılı bir seviyede tesbit edilmesini, hedeflere ulaşma yolunda programlamanın doğru yapılmasını ve her safhada kontrolün ihmal edilmemesini sayabiliriz.
Bu arada işletmenin maliye, sigorta, çalışma ve iş güvenliği konularında mevzuata vakıf bir mali danışmana, kişi ve kuruluşlarla hukuki münasebetlerde bilgisine başvurulabilecek bir hukuk danışmanına, işin çapına göre yurtiçi ve uluslararası genel gelişmeleri ve sektörel hareketleri yorumlayacak daha nitelikli bir başka danışmana da ihtiyacı olabileceğini başarıyı sağlayacak şartlar arasında zikredebiliriz.
Şayet işletmenin patron veya patronları, başarının tarifi içine helâlinden kazanmayı ve helâlinden harcamayı da koyuyorlarsa o zaman önemli bir danışman ihtiyacını daha gündeme getirmemiz gerekecektir, o da “fıkıh danışmanı”dır.
Nasıl bir hukuk danışmanı, cari konularda muhalefet etmeden ve onlardan azami derecede istifade ererek işletmenin hukuki açıdan sağlam bir zemin üzerinde yürütülmesini sağlayacak tavsiyelerde bulunuyorsa, fıkıh danışmanı da dini açıdan işletmenin lehindeki ve aleyhindeki hususların belirlenmesi konusunda yöneticilere yol gösterecek, firmanın harama bulaşmasını engelleyici bir fonksiyon icra edecektir.
Bu noktada konuyu biraz daha açmak için şöyle bir soru sorulabileceğini düşünelim. Kaynağını dinden almayan kaideler üzerine oturmuş bir sistemde, harama bulaşmadan her konuya “İslâmi” diyebileceğimiz cevaplar ve çözümler bulabilmemiz ne derecede mümkün olabilir?
Böyle bir soruyu cevaplandırabilmek için meseleye şu noktadan bakabiliriz. Peygamber Efendimiz (sav) 23 senelik peygamberlik döneminde çok çeşitli şartlarla karşı karşıya kalmış ve kıyamete kadar sürecek bir dönem içinde insanların karşısına çıkabilecek türdeki tüm olayların çözümünde ipucu olabilecek misalleri vermiştir. Tabii tüm bu misallerin ve söylenen sözlerin “Yüce Kitabı” açıklamaya yönelik olduğu gerçeğini de göz önünde bulundurursak, bu iki ana kaynağa bağlı olarak yapılacak “fıkhetme” ameliyesinin önemi daha da berraklaşır ve çözümün mümkün olabileceği tezini kuvvetlendirir.
Fıkıh danışmanının önünde gerek İslâmi, gerekse gayri İslâmi şartlarda nasıl hüküm vereceği, nasıl yön göstereceği konusunda başvurabileceği ana kaynaklar mevcuttur. 1400 senelik İslâm Tarihi de hüküm vermeye yardımcı olacak önemli bir malzeme kaynağıdır.
Sorularımıza devam edelim…
Bu nitelikte fıkıh danışmanı bulmak her isteyen işletme için mümkün olacak mıdır?
Böyle bir konuyu ele alırken altını çizmeye çalıştığımız en önemli husus, olaylara dini endişeye dayalı bir bakış açısıyla bakılmasını sağlayacak fıkıh danışmanlığı mekanizmasının gerekliliğidir. Bu gerekliliğin ciddi bir ihtiyaç olarak algılanması, önce mekanizmayı gündeme getirecek, bununla birlikte mekanizma için gerekli uzmanların daha nitelikli bir tarzda yetişmelerini teşvik edecektir.
İslam fıkhının, hayatın her safhasını kucakladığı göz önüne alınırsa fıkıh danışmanlığı, işletmelerin yanı sıra sosyal ve siyasi tüm mekanizmalar için olmazsa olmaz kabilinden bir ihtiyaç olarak hak ettiği mertebeye ulaşacaktır.
İçinde yaşanılan şartları ve gelişmeleri çok iyi bilen ve yorumlayan, aynı zamanda İslâmi kaynaklara vâkıf fakihlerimizin bugün için henüz tüm ihtiyaçlarımıza cevap verir bir noktada olmadıklarını, bizzat onların beyanlarından anlayabiliyoruz. İslâmi ilimler sahasında uzunca bir dönem devam eden zoraki kesikliğin ardından âlimlerimizin gayretleri, ümit verici nitelik arz etmektedir. İnsanlarımızın ilme olan taleplerinin artması, meselelerini fıkıh gözetiminde çözmeye yönelmeleri fıkıh danışmanlarımızın adedini ve kalitesini de arttıracaktır.
Unutmayalım ki marifet iltifata tabidir.
Tüm işlerimizi fıkıh çerçevesinde çözebilme cehdiyle dolu, “başarılı” günler dileğiyle…
ERHAN ERKEN
Haziran-Temmuz 1995