GEZİ OLAYLARI VE RAMAZAN-I ŞERİF AYI

Haziran ayı başında Taksim Gezi parkında masum bir çevre duyarlılığı çerçevesinde başladığı söylenen fakat daha sonra gerçek boyutları gün yüzüne çıkan eylemler dizisi, ülkemizde ciddi bir kutuplaşmayı da beraberinde getirdi. İlk olayların sonrasında bu hareketlenmenin düzenleyicisi olarak ortaya çıkan bir grup kişi, Başbakan Yardımcısı ile yaptıkları görüşme sonrasında, İstanbul’a yapılacak üçüncü havaalanından, üçüncü köprüye, valilerin görevden alınmasından, önemli toplumsal olaylara kadar çözüm önerilerini ve ültimatom gibi tekliflerini TV kameralarından deklare ettiler. Derken olay başbakanın İstanbul ve Ankara’daki ofislerini işgal etmeye, başbakanın görevden ayrılması isteklerine kadar varmaya başladı.

İlk başlarda masum gibi görünen olaylardaki yurt içi ve yurt dışı organizasyonlar, uluslararası medya organlarının kışkırtıcı tutumları, sosyal medya alanında önemli güce sahip iç ve dış grupların organize çalışmaları, hadiselerin arkasındaki destekleri zamanla gün yüzüne çıkardı.

Meydana gelen olayların boyutlarına ve hedeflerine bakıldığında bu iyi organize edilmiş bir kalkışma denemesiydi.

Polisiye tedbirler ilk başlarda kısmen sert olmakla birlikte daha sonraları biraz daha dengeli bir düzeyde olaylara müdahale etti. Kalkışmaya katılan gruplar masum bir olayın içinde bulunmayacak bir sertlikte İstanbul’un bir çok bölgesini günlerce rahatsız ettiler. Binaları, arabaları, dükkanları yakıp yıktılar, yolları günlerce kapalı tutmaya çalıştılar.

Hükümet kanadı bu kalkışma denemesini milleti bu işe dahil ederek etkisiz kılmaya çalıştı. Başbakan bizce de çok doğru bir hamle ile milleti meydanlarda toplayarak kitlesel toplantılarla sistemi zorlamayı düşünen çevrelere önemli bir karşı atak yaptı. Millet de bu resmi iyi algılayarak meseleye sahip çıktı ve ilk kalkışma denemesi  kısmen başarısız oldu.

Bu büyüklükte bir sosyal hareketlilik çok önemli kırılmaları da beraberinde getirecek nitelikteydi. Gezi eylemlerinin iç destekçilerine bakıldığında, içerisinde geçtiğimiz son on yılda hükümetin politikalarından istifade etmiş bir çok kesimin bulunması ilgi çekici bir tesbit olarak karşımızda duruyor. İş dünyasının en üst dilimindeki bir çok kişi ki son yıllardaki genel ekonomi politikalarından hatırı sayılır tarzda fayda sağladıkları halde eylemcilere kucak açtılar.

Vesayet altındaki politik sistemin rahatlatılması, doğu ve güneydoğu konusunda yıllardır gerçekleştirilemeyen açılımların başlaması, 12 Eylül ürünü anayasanın değiştirilmesi ile ilgili girişimlerin belli bir aşamaya gelmesi, daha evvelki on yıllarda seçkinci elitlerin bağnaz poltikalarından zarar görmüş olmalarına rağmen, iktidar sahibi olunduğunda aynısını yapmayıp özgürlükçü bir zeminin oluşturulmaya çalışılmasına rağmen, bu rahatlamadan şikayet eden geniş bir kesimin varlığı da dikkat çekici diğer bir nokta olarak göze çarptı.

Sanatçılar, aydınlar diye nitelenen bir kısım meşhur (!) kişinin gezi olayları sonrasında ”kaygılıyız”, ”baskı altındayız” gibi beyanatlar vermeleri de hakikaten ilgi çekici bir gelişme olarak izlendi.

İktidar olmak, iş yapma mecburiyetinde bulunmak insanlara mecburen hata yaptırır. Biz de iktidardaki insanların bazı hatalarını görmekte ve usul-ü münasiple uygun platformlarda dile getirmeye çalışmaktayız. Daha önceki dönemlerde Müslümanlar olarak çektiğimiz birçok temel sıkıntının hâlâ yeteri derecede düzelmesini sağlayacak hukuki ve idari düzeltmelerin yapılamamış olduğundan dolayı da dertli olduğumuzu yine aynı yollarla ifade etmekteyiz. Fakat genel anlamda niyetlerinin iyi olduğuna inanıyor ve sürecin sağlıklı yürümesi neticesi daha adaletli bir sosyal, siyasi ve ekonomik yapının oluşabileceğine dair inancımızı muhafaza ediyoruz.

Aslolan bu hataların ötesinde büyük resme odaklanıp genel gidişle ilgili yorumlar yapabilmektir. Aydın olmak bunu gerektirir.

Bizim gördüğümüz bu resmi bahse konu bu insanlar göremiyorsa veya görmüyorsa veya gördükleri resim işlerine gelmiyorsa, o zaman şu soruyu sormalıyız.

Ya bu insanların bizim gördüğümüz açıdan bu resmi görmemelerinin önünde ciddi duvarlar veya bakış açısı farklılıkları var, ya da bu insanlar  geçen on yıllık dilimlerde süregelen gidişten memnunlar ve bunun sürmesini istiyorlar ve kamuoyu önünde bugüne kadar dile getirmiş oldukları isteklerde samimi değiller.

Çünkü aşikar olarak olarak görünen bir kalkışmaya, sivil bir darbe girişimine katılan kesimlere destek vermeleri, dış paydaşlarla birlikte özellikle başbakana yönelik sistemli bir hücuma geçmeleri, üstelik yurt dışındaki birçok çevre ile aynı dili kullanmaları bizlerde ciddi soru işaretleri uyandırmış bulunmaktadır.

Her iki durumda da problemi çözmek için ciddi bir gayret sarfetmek gerekiyor.

Bu kesimler gezi olayları ile başlayan bu süreci devam ettirmeye maalesef kararlı görünmektedirler. Toplumsal her olayı, eğitim, kültür, siyasi, ekonomik v.s. bulabildikleri her aracı bundan sonra da değerlendirerek bu süreci zorlamaya yönelik tavır alacaklarını her fırsatta göstermektedirler.

Maksatları ülkeyi gezi olayı ile başlayan kıvılcımla yangın yerine çevirmek gibi görünüyor ki bu çok tehlikeli ve kabul edilemez bir durum…

Bizim birinci önceliğimiz öncelikle bu sosyal yangına müsaade etmemek, kundaklama girişimlerini önlemek ve ülkenin adeta çivisini çıkarmaya yönelik kalkışmalara pirim vermemek olmalıdır.

Bu üzücü gelişmeler bu ülkenin sahibi olan bizleri çok üzmektedir. Aynı sınırlar içinde beraber olduğumuz bu insanlarla beraber yaşamak, birbirimizin hak ve hukukuna her durumda sahip çıkmak, birbirimizi anlamaya çalışmak, birbirimize karşı görünür veya görünmez alanlarda faul yapmamak mecburiyetindeyiz.

Bakış açısı farklılıklarımız varsa da bunları sağduyulu ve samimi bir tarzda gidermek durumundayız…

Ülkenin yangın yerine dönmesi hiç kimseye yarar sağlamaz…

Sanatçı, aydın, düşünür, yazar, genç veya akil kişi,  kim olursa olsun günahsız ve sorumluluktan beri değildir. Milletin çoğunluğu hangi kurallara tabi iseler onlar da aynı kurallara tabidirler. Yanlış söz ve davranışlar için milletin her ferdi gibi onlar da hata yaptıklarında ayıplanabilmeli, yanlış söz ve davranışları kendilerine iade edilmelidir.

Seçim mekanizmasıyla belirlenmesi üzerinde mutabakat bulunan ülkenin yönetimi, bu mekanizmaya uygun tarzda düzenlenmeli, yanlış ve hata yapan varsa onlar da yine bu mekanizma ile değiştirilmelidir.

Seçim dönemleri dışında itirazlar, hataların dile getirilmesi, yeni politikaların teklif edilip onların yönetim mekanizmaları içinde değerlendirilmesi için sistem içinde düzenlemeler yapılması istenecekse bunun da yolu zora başvurmak, kalkışmalara pirim vermek, iç ve dıştaki kötü niyetli kesimlerle iş birliği yapmak olmamalıdır.

Hak ve hukukun geçerli olduğu, insanların birbirlerine insan oldukları için saygı duydukları, farklı görüştekilerin bile birbirlerini zorla kontrol altında tutmak değil anlamak için gayret sarfettikleri bir yapı, bu ülkede yaşayan her fert için önemli olmalıdır.

Ümidimiz bundan sonraki günlerde bu bakış açısının toplumda dalga dalga yayılması ve birbirimizle didişmek yerine ülkemizde, içinde daha huzurlu yaşayacağımız bir ortamın tesis edilmesi için beraberce gayret sarfetmemizdir.

Rahmet ayı olan Ramazan’ın ruhaniyetinden de istifade ederek toplumumuzda yeniden bir barış ve sükun döneminin açılması en büyük dileğimizdir.

Bu vesile ile Ramazan ayınızın bereketli geçmesini diliyor, hayırlısı ile gerçek bayramlara ulaşmayı yüce Allah’tan niyaz ediyoruz.

ERHAN ERKEN
DUNYA BÜLTENİ/ TEMMUZ 2013

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir