İSLAM DÜNYASINDA İYİ YÖNETİŞİM

İslam Dünyası STK’ları Birliğinin 23 Mayıs 2010 tarihinde Malezya’nın başşehir Kuala Lumpur’da düzenlediği İslam Dünyası’nda İyi Yönetişim Konferansında sunulmuş olan tebliğin Türkçe tercümesidir.

Sayın Başkan,

Saygıdeğer Misafirler,

Sözlerimin başında hepinizi en samimi duygularla selamlıyorum.

Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatühü

Seçkin konuşmacıların katılımıyla düzenlenen “İslam Dünyasında İyi Yönetişim” Konferansı’nın hayırlı olmasını diliyorum.

Bu konferansın, güçlü medeniyetimizin “adalet ve ahlak” üzerine kurulu yönetim anlayışının algılanıp yerleşmesine katkıda bulunmasını diliyorum.

İzninizle, konuşmama, Büyük İslam Filozofu Farabi’nin Medinetü’l-Fazıla (Erdemli Şehir) adlı kitabından bir alıntıyla başlamak istiyorum.

Büyük filozof hayalindeki şehri ve toplumu şöyle anlatır:

“İnsanların, hakiki anlamda mutluluğun elde edildiği şeyler için birbirine yardım etmeyi amaçladıkları şehir, ‘erdemli ve mükemmel bir şehir’dir. Mutluluğu elde etmek için birbirine yardım eden insanların oluşturdukları toplum da erdemli toplumdur.”

Farabi’nin köklü bir gelenekten beslenerek oluşturduğu bu topluma ulaşmanın yolu, şüphesiz iyi bir yönetimden geçmektedir. Dolayısıyla “iyi yönetişim”, kelime olarak hayatımıza yeni girse de içerdiği anlamlar itibariyle yüzyıllardır zaten “tanış”ımızdır.

Elbette “yönetmek“, tarih boyunca insanların birada yaşamak için müracaat ettikleri bir olgudur. Bu nedenle ilk insandan (Hz. Adem Peygamber’den) günümüze uzanan uzun çizgide, insanlık için önemli bir yönetim geleneği vardır. İlk insanın ilk yönetici ve lider olarak sergilediği anlayış, yöneten ile yönetilen arasındaki mükemmel dengeyi oluşturmada bize rehberlik etmiştir.

[Kaldı ki, yönetimin temel ilkelerini şu iki kutsal metinde buluruz:

Birincisi Kur’an-ı Kerim’de yer ala eş-Şura Sûresi’ndeki 38. ayettir: “Ve emruhum şûra beynehum / Ve onların işleri, kendi aralarında istişare iledir.”

Hz. Muhammed (as) ise şu hadis-i şerifi ile, herkes için idareciliğin sınırlarını çizer: “Kullukum rain ve kullukum mesulun an raiyyetihi / Hepiniz idarecisiniz (çobansınız) ve hepiniz idarenizdekilerden sorumlusunuz.”]

Öyle ki, günümüzde “iyi yönetişim” ile kastedilen şeyin temelini, bu geleneğin oluşturduğunu söyleyebiliriz. Çünkü iyi yönetişim, “daha adil olmayı, refahı herkese yaymayı, kaynaklardan daha çok insanın paylaşmasını ve nihayet kararlarda katılımcılığı” savunur. Ve bu özellikler ne kadar tam anlamıyla uygulanabilirse, o kadar “iyi yönetişime” yaklaşılmış olur.

Modern tabirlerle ifade edersek, demokratik sistemler iyi yönetişim olarak tarif edilen bu özellikleri toplumsal yapılarında sağlamaya çalışırlar.

İlk insan ve ilk Peygamber olan Hz. Adem’den günümüze kadar gelen İslami gelenekte de hep var olan “istişare ve meşveret” iyi yönetişimin odak noktasıdır. Öyleyse şunu söyleyebiliriz:

İyi yönetişim için mutlaka her düzlemde istişari bir mekanizma zorunludur. Dolayısıyla istişare mekanizmasının iyi işlemediği sistemlerde iyi yönetişimin gerçekleşmesi beklenemez. Çünkü istişareye dayanmayan bir yönetişim, ancak statükonun yönetimini garantiler.

Bu noktada Büyük mütefekkir Muhammed İkbal’in şu sözünü hatırlatmak isterim;

Devletler şairlerin kalbinde doğar, politikacıların ellerinde büyür ve ölürler İyi yönetişim ilkelerini benimseyen ve uygulamaya çalışan politikacılar devletlerin de uzun ömürlü olmalarını sağlarlar inancındayım

Kıymetli Misafirler..

Bildiğiniz gibi, yönetişim sözcüğü, ilk kez BM Kalkınma Programı’nda kullanılmıştır. Yönetişim, açık bir şekilde vatandaşların ve toplumsal grupların kendi çıkarlarını ve yasal haklarını korumak için gerekli mekanizmalara ve kurumlara sahip olmalarını gerektirir.

Daha doğru bir yaklaşımla, iyi yönetişim (good governance), katılımcılığı zorunlu kılar, hukuk devletinde ve istişare makanizmasının sağlıklı işlediği demokratik bir yapılanmada varlığını sürdürebilir. Şeffaflıktan beslenir. Hesap verebilirliği önemser. Yetki ve sorumluluk paylaşımını şart koşar. Toplumsal kaynakların ve nitelikli hizmetlerin en çok sayıda insana en düşük maliyetle sunulmasından yanadır.

Bu özellikler, yönetişimin artık tamamen geçerli ve vazgeçilmez olan iki yönünü ortaya koyar: Bunlar da “hukukun (hakların) üstünlüğü ve katılımcı bir yönetimdir. Ekonomik bağlamda da sürdürülebilir büyümenin gerçekleştirilmesi ve toplumsal refah düzeyinin yükseltilmesi ancak, iyi yönetişimle mümkündür.

Çünkü yönetişim, rekabet gücünü doğrudan etkiler. Bu nedenle ekonomik aktörlerin çıkarlarının korunmasıyla da ilgilidir.  Sözgelimi firma sahipleri, ortakları, hissedarları ve çalışanları toplumun önemli bir bölümünü teşkil eder.

Dolayısıyla toplumun büyük bir bölümünü oluşturan çalışan ve üreten kesimin şirketlerinin iyi yönetilmesi meselesi, toplumu olumlu ya da olumsuz şekilde doğrudan etkileyebilecek düzeydedir. (Mesela son küresel krizin ortaya çıkmasında kamu ve özel sektörün iyi yönetişim politikalarının hatalı olmasının önemli rolü olmuştur.

Açıktır ki, devletin sınırlarının daraltıldığı günümüzde, kurumsal yönetişimde özel sektörün rolü her geçen gün artmaktadır.  Özel sektörün ağırlığının ülkeler ve uluslar arası düzlemde artması ile iyi yönetişim kültürünün sağlıklı bir şekilde yaygınlaşacağı muhakkaktır. Bu trendi hızlandırıcı çalışmalar teşvik edilmelidir

Sayın Başkan, Değerli Misafirler,

Yönetişim tabirinde saklı bir başka sözcük daha vardır. O da “Yönetici”dir. Yönetici, yönetimi bilimsel bir ortam olmaktan çıkartıp sanat haline getiren kişidir. Çünkü insanları yönetmek, aynı zamanda bir sanattır. Bu nedenle yönetimde başarılı olabilmek için, bu sanatını bilmek ve yönetim becerilerini geliştirmek gerekir.

O halde iyi bir yönetişim için, iyi bir yönetici örneğinin oluşması şarttır. Peki iyi yönetici, ne demektir, nasıl olmalıdır? Hangi özellikleri taşımalıdır?

Bana göre iyi bir yönetici önce kendine inanmalı, özgüven sahibi olmalıdır. Tıpkı Goethe’nin dediği gibi: “İnsan kendisine inanırsa, başkaları da ona inanacaktır.”

Yine iyi bir yöneticinin

“bitmek bilmeyen bir merakı”,

“sürekli yenilenen araştırma arzusu” ve

“yenilik peşinde koşma azmi” bulunmalıdır.

Elbette iyi bir yönetici, zorlukların üstesinden, (İslam yönetim anlayışının iki temel sözcüğü olan ) “uhulet ve suhuletle-ehliyet ve kolaylıkla” gelebilme yeteneğine de sahip olmalıdır

 

Ayrıca, iyi bir yönetici, katılımcı yönetimi benimseyen bir anlayışa sahip olmalıdır. Ancak bu şekilde yönettiği kişilerin (çalışanların) görüş ve önerilerini rahatça iletebilecekleri bir ortam oluşmasını sağlar. Çalışanları bir makine gibi gören anlayış, iletişimi yok eder. İşyerleri katı hiyerarşi ve klasik organizasyon şemaları ile değil, değerler ve yenilikçi düşüncelerle yönetilirse başarıya ulaşılır.

Çağımızda yönetilenler, artık otoriter bir  yönetici istememektedirler. Yönetici insancıl, sosyal, özgürlükçü ve hoşgörülü olmak durumundadır. Yönetici unvanı taşımak  ve yönetici mevkiine oturmak her sözün dinleneceği ve her emrin yerine getirileceği anlamına gelmemelidir.

Sonuç  olarak, günümüzde nasıl yönetim anlayışı ortaya çıkmışsa, buna paralel bir şekilde yönetici için de yeni bir kimlik oluşmaya başlamıştır. Artık iş hayatında başarılı olabilmek için “farklı bakmak, farklı görmek, farklı işler yapmak, yenilikçi olmak” gerekiyor.

Aslında yi yöneticiliğin şifresi, bizim değerlerimizde de mevcuttur. Sözgelimi Mevlana Celalettin Rumi’nin şu sözleri bu şifrenin ilk izleridir: “Akarsu neredeyse orası yeşerir” diyor Mevlana Celalettin Rumi.

İşte bir yönetici de akarsu gibi olmalıdır. Geçtiği tüm toprakları, münbit kılmalı. Taşıdığı değer ve yeteneklerle her tarafı yeşillendirmelidir. Bütün engelleri ve zorlukları da bir akarsu gibi aşıp geçmelidir. Küçük engellerin üzerinden geçerken, büyük kayaların etrafından dolanıp hedefine ulaşmalıdır.

Saygıdeğer Misafirler,

Kabul edelim ki, iyi yönetişimin aktörlerinden biri olan yönetici, liderlik vasıflarını da taşımak zorundadır. Aslında liderlik ile yöneticilik ilk bakışta birbirinden farklı görünse de birbirlerini tamamlar ve günümüzün kurumlarında biri olmadan diğeri etkili olamaz.

Dolayısıyla yönetici-lider, ileri görüşlüdür, geleceği yorumlar, kimsenin fark edemediği ya da fark etse de el atmaya cesaret edemediği fırsatlara göz diker. Yorumlarını bir mesaja dönüştürüp çevresine aşılar. İnsanları bir inanç etrafında birleştirir ve onlarla birlikte ‘cephe’de mücadele eder. Yani en önde daima o vardır.

Bana göre bir yönetici-liderde aranan en önemli “olmazsa olmaz” bir başka nitelik de samimiyetidir. Samimiyet, inandırıcılığı ve güveni sağlar. Savunduğu ilkeleri ve doğruları cesaretle ve inançla temsil etmesine yol açar.

 

Büyük siyahi lider (ki bu vesileyle kendisini rahmetle anmak isterim) Malcolm X, başarılı mücadelesinin ardındaki sırrı şöyle özetler: “Samimiyetim, sermayemdir.”

Elbette iyi yönetişim üzerine söylenecek çok şey var. Ama ben sözlerimi, İslam coğrafyasının iki ünlü isminden yapacağım alıntılarla bitirmek istiyorum:

Anadolu bilgesi, büyük mutasavvıf Mevlana Celaleddin Rumi, şöyle der: “Kuş havada uçar; gölgesi ise yerde kuş gibi uçar görünür. Akıllı olmayan kişi, gölgeyi avlamaya kalkışır ve bütün gücünü gölgenin peşinde koşmakta harcar. Çünkü o, havadaki kuştan habersizdir. Gölgenin de bir aslı bulunduğunu bilmez.”

İşte iyi yönetici, gölgeyle uğraşmayıp havada uçan kuşun farkında olandır. İyi yönetişim de, gölgelerin değil sahici ve kalıcı değerlerin oluşturduğu bir bütündür.

İslam dünyası iyi yönetişimin örneğini oluşturabilecek ve tüm  dünyaya gösterebilecek bir potansiyele sahiptir. Bu umudumuzun en önemli besleyicisi, büyük İslam tarihçisi ve sosyologu İbn Haldun’dur.

Çünkü  İbn Haldun şöyle der: “Geçmişler, geleceğe suyun suya benzediğinden daha fazla benzer.” Bizler de inanıyorum ki, iyi yönetişimin altın kural ve örneklerine sahip bir medeniyetin mensupları ve büyük bir lider olan Hz Muhammed’in (a.s) ümmeti olarak, görkemli geçmişimizle bugüne ve geleceğe çok iyi bir alternatif sunabileceğiz.

Ben bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi tamamlarken, bir kez daha hepinizi selamların en güzeliyle selamlıyorum: “Es-selâmu aleykum.”

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir