YENİ BİR KIRMIZI SABAHLIĞIN YOL AÇTIĞI SONUÇLAR

Dünyamızda ekonomik anlamda etkisini çok ciddi oranda hissettiren liberal kapitalist iktisadî düzenin en önemli özelliklerinden biri, bilindiği üzere tüketiminin sürekli teşvik edilmesidir.

Daha fazla tüketim daha fazla üretimi gerekli kılmakta bu da daha fazla büyümeyi ve bu yolla ekonomik refahı sağlamayı hedeflemektedir.

Evet gerek dünyamızda gerekse de ülkemizde üretim ve tüketim miktarları devasa boyutlarda artmaktadır

Fakat bununla birlikte sistemin yapısı gereği hem ülkeler arasında hem de ülkelerin iç yapılarındaki toplumsal kesimler arasında zaman içinde ciddi uçurumlar oluşmaktadır.

Üstelik azdırılmış tüketim isteği bireyler ve toplumlar için ciddi sorunları da ortaya çıkarmaktadır.

Ben bu yazıda tüketimin etkisini çarpıcı bir şekilde gösteren bir örnekten bahsetmek istiyorum.

Hikâyemizin kahramanı Denis Diderot: Diderot 1713 ile 1784 arasında yaşamış bir Fransız filozof.

Avrupa’daki Aydınlanma Çağı’nın en önemli düşünürlerinden biri.

Yazdıkları ve felsefesi, Fransız Devrimini hazırlayan fikirler arasında yer almıştır.

Yeni felsefî ve bilimsel düşünceleri ve bilgileri, Avrupa ölçeğinde yayma amacıyla tasarlanan Encyclopedie adlı ünlü ansiklopedinin baş editörüdür.

Kendisinin büyük bir kütüphanesi olduğu da bilinmektedir.

Anlatıldığı üzere Diderot’ya bir arkadaşı bir gün güzel kırmızı bir sabahlık hediye ediyor. ( bazı kaynaklarda bu sabahlığı kendisinin satın aldığı şeklinde geçmektedir.)

Bu sabahlık, Diderot’nun adeta hayatının şeklini değiştiriyor.

Filozofumuzun yeni kırmızı sabahlığı o kadar güzelmiş ki öncelikle çalışma odasındaki diğer eşyaların arasında güzelliği ile adeta sırıtıyormuş.

Diderot yeni sabahlığı ile kütüphanesinde oturduğu ve dolaştığı her yerde kendinin değişik bir halet-i ruhiye içinde hissetmeye başlamış

Çok geçmeden, önce oturduğu koltuğu değiştirmiş, sabahlığa uygun gösterişli bir koltuk almış

Derken çalışma masasını, odanın perdelerini, tablolarını vs. vs. diyerek birbirine uyum sağlamayan tüm parçaları yavaş yavaş yeni anlayışa göre değiştirmeye başlamış.

Bu bütünlük gereksinimi Diderot’ya, tüm eşyalarını yenileme arzusunu da beraberinde getirmiş.

Sonuçta kitaplarıyla birlikte daha önce mutlu bir şekilde içinde oturduğu dairesini tamamıyla değiştirmiş.

Böylelikle eşyaları da yeni sabahlığının gösterişine uyumlu hale gelmiş.

Ancak bir daha hiçbir zaman eski sabahlığı ile olduğu kadar mutlu olamamış…

Çünkü yeni bir sabahlık almasına karşın bir türlü mutlak zenginliğe ve iç tatmine erişemeyen Diderot, zaman içinde eski sabahlığının içindeki özgürlüğünü kaybettiğini farketmiş.

Önceleri eski sabahlığının eteğiyle tozlanan kitaplarını silebiliyor ya da kaleminin ucundan üzerine damlayan mürekkebi sorun etmiyorken şimdi tüm bu basit şeyler bile onun için problem haline gelmeye başlamış.

Diderot’un başta ona güven ve özgürlük vaat eden yeni sabahlığı, sonuç olarak onu adeta kapana kıstırmış.

Fransız filozof Denis Diderot 1772 yılında, yaşadığı bu deneyimini yazıya dökerek “Eski Sabahlığımdan Ayrılmanın Pişmanlıkları” (Regrets Sur ma Vieille Robe de Chambre) başlıklı bir makale yazmış.

Yazısında “Eski sabahlığımın mutlak efendisiydim fakat yenisinin kölesi oldum.” demiş.

Diderot’un bu deneyimi daha sonra birçok düşünce akımına ilham vermiş.

1988 yılında Antropolog ve tüketim kalıpları uzmanı Grant McCracken, bu bütünlük arzusunu ve bu arzunun satın aldığımız şeyleri nasıl şekillendirdiğini tanımlamak için ilk olarak “Diderot Etkisi” terimini kullanmış.

Bu kavramı şöyle tanımlamış: “Mülk, araba, eşya gibi yeni bir şey edinmemiz genellikle daha fazla yeni şey edinmemizi sağlayan bir ‘tüketim sarmalı’ üretir.”

Sonuç itibariyle mutlu ya da tatmin olmak için asla ihtiyaç duymadığınız şeyleri satın almaya başlarsınız.

Diderot’nun yıllar önce gözlemlediği bu etkiyi farkında olmasak da hepimiz belki de her gün yaşıyoruz.

Ve sonunda bir kravat için yeni bir takım elbise, bir halı için bütün mobilyalar ve duvar boyaları değişebiliyor.

Veya yeni bir yönetici için göreve başladığı bir kurumda önce oturduğu koltuğu beğenmeyerek başladığı serüven odasının tüm dekorasyonunu değiştirmeye kadar varabiliyor.

Diderot’nun sabahlık örneğini çok çeşitli alanlara taşıyabiliriz

Buradaki ana espri, tahmin edilebileceği üzere dizginlenemeyen tüketim arzusunun önce bireyleri, sonra da bireylerle birlikte toplumları nasıl menfi etkilediğini düşünebilmeyi sağlayabilmek.

Mesela bu örnekten hareketle ülkemizde sürekli artan lüks tüketim ürünleri çılgınlığını mevzu bahis edebilmek mümkün.

Bu örneği çok da hayati bir gerekliliği olmayan lüks tüketim ürünleri ithalatının, ülkemizin cari açığına olan olumsuz etkisi ile de bağlantılayabiliriz.

Tabii bir adım daha atarak konuyu bireysel lüks tüketimden kamudaki gereksiz lüks tüketim maddeleri ve araçlarına kadar da sıçratabiliriz.

Konu uzar gider.

Bu yazıda kırmızı sabahlıkla başlayan hikayenin sonunu sadece belli noktalara bağlama gibi bir niyet taşımamaktayız. Aksine, belli bir noktadan sonra okuyan her kişinin hikayenin sonunu kendi hayal gücünün ulaşabileceği yere kadar taşımasını murat etmekteyiz..

Ama özetle ifade edersek dikkat çekmek istediğimiz nokta, aşırı ve lüks tüketimin bireylere kısa dönemli hazlar yaşatsa da uzun dönemde hem bireysel hem de toplumsal açıdan birçok sıkıntıya da yol açabileceğini vurgulamaya çalışmak..

Bizim medeniyet tarihimize baktığımızda, insanın eşya ile ve hemcinsi ile münasebetlerine ciddi bir önem verildiğini ve bu sahalarda güzel örnekler ortaya çıkarıldığını görebilmekteyiz

Mesela “Fakr” denmiş, ihtiyaçtan fazlasının peşine düşülmemiştir.

“İsâr” denmiş, vermek/paylaşmak teşvik edilmiştir.

“Fütuvvet” denmiş, diğerkâmlık öne çıkarılmıştır.

“Ahilik” denmiş, Anadolu’da kardeşlik iktisadının temelleri atılmıştır.

Son cümle olarak geçmiş dönemlerde rastladığımız bu güzel örneklerin yanında günümüzün şartlarına uygun başka örneklerin ortaya çıkabilmesi için gayret etmenin hepimizin üzerine düşen bir vazife olduğunu düşünmekteyiz.

Bu örneklerde her alanda ölçüyü kaçırmamak, mümkün olduğu kadar israfa yol açan tercihler yapmamak, bize emanet olarak verilen tabiatı hoytarça kullanmamak ve başlangıçta yapılacak hatalı hareketlerin daha sonraları daha büyük ziyanlara sebep olacağını düşünebilmek gibi hususlara özel dikkat sarf etmek icap etmektedir.

 

* Bu yazı 13 Temmuz tarihinde İTO Meclisinin açılışında yapılan konuşma için kaleme alınmıştır.