(Bugün bu olayı bir kaç mesaj çerçevesinde tweeter’da paylaştım. Şimdi de düz metin haline getirip bu mecrada sizlere nakletmek istedim)
Sizlere muhtemelen birçoğunuzun farklı şekillerle de olsa bizzat yaşamış olabileceğiniz bir hikaye anlatmak istiyorum. Sabah Yenikapı’da deniz otobüsünden indim. Çıkışta İDO İskelesinin önünde sekiz on tane taksi bekliyordu. Yanlarında bir grup şöför.
Bir tanesi bana doğru yaklaştı nereye bey abi dedi. Beni Edirnekapı’ya götürecek kimse var mı diye sordum
Abi bu taksiler Yalova yolcularını bekliyor sen bir zahmet şu geçenlerden birine biniver dedi.
Anladım ki bunların bizlere bakmaya pek niyetleri yok. Sabah sabah tartışmayayım ya sabır deyip Aksaray’a doğru yürümeye başladım. Aklımdan geçen düşünce Saraçhanebaşı’na kadar gidip otobüse binmek. Fakat yürürken bir yandan da etrafıma bakınıyorum ki bir taksi bulursam bineceğim
Laleli’ye sapan köşede üç taksiciye rastladım, arabalarının yanında durmuş çay içip sohbet ediyorlardı. Selam verdim, biriniz beni Edirnekapı’ya götürebilir mi? diye sordum.
Devamında konuşma şöyle cereyan etti:
Abi görüyorsun çay içiyoruz, dinleniyoruz. Afiyet olsun biraz bekleyeyim nasıl olsa bitmeyecek mi çayınız.
Yok abi bekleme dediler. Biz gidemeyiz..Yine ya sabır dedim ve yürümeye devam ettim
Oruçgazi ilkokulunun karşı hizasına geldiğimde önümde bir taksi durup yolcu bıraktı. Yanaştım , beni Edirnekapı’ya götürür müsün dedim. Buyurun deyince selam verip bindim. Dedim; tüm taksici camiasıyla ilgili menfi düşünüyordum ama demek iyiler de varmış. Fakat acele karar vermemek lazımmış
Bozdoğan kemerine yaklaşırken baktım bizim şöför sol şeritten gidiyor ve sağa doğru yanaşmaya hiç niyetli değil.
Şehir tiyatrosunun yanından dönmeyecek misiniz? dedim. Cevap: Haliç kıyısından gideceğim orası daha yakın. Allah Allah daha mı yakın diye yineledim. Evet abi dedi. Birdenbire canım çok sıkıldı ve acaba insem mi diye düşündüm ama nedense davranamadım
Unkapanı’ndan dönüp Cibali’ye doğru Haliç Sahil yoluna girdik. Adamın hareketi içine oturmuştu daha fazla sabredemedim: Bak kardeşim şimdi beni iyi dinle bakalım diye söze başladım:
Ben doğma büyüme İstanbul Fatihliyim ve 60 yaşındayım. 1979’da ehliyet aldım. O zamandan beri bu şehirde araba kullanırım. Özellikle de buraları avucumun içi gibi bilirim. Şimdi Bozdoğan kemerinden Unkapanı’na iniyorsun, ilerde de Ayvansaray’dan Edirnekapı’ya çıkacaksın. Göz göre göre nasıl burası daha yakın yol dersin. Bu sana yakışıyor mu?
Ben kısa demekle trafik burada daha iyi demek istedim diye cevapladı
Sabah saati Edirnekapı’ya doğru Fevzipaşa caddesi hep sakin olur, sen hangi akla hizmet bu lafı ettin, dedim..
Bilemiyorum acaba mahçup mu oldu, sustu. Ben de daha da üsteleyip sinirlerimi bozmak istemedim.
Neyse hızlı hızlı gidip beni Edirnekapı’ya bıraktı. Tabii 30-35 civarı tutacak meblağ 48 TL tuttu. Burada konu 13-15 TL değil. Karşınızdakinin sizi enayi yerine koymaya çalışması…
Bir şehirde bu kadar meslek ahlakından nasibini almamış kişi ile beraber yaşamak hakikaten çok yıpratıcı.
Tüm taksiciler böyle mi? Elbette ki hayır, böyle bir genelleme haksızlık olur. Ama taksici esnafı da aralarındaki çürük yumurtaları ayıklayabilmeliler.
Yoksa işimiz çok zor…