İstanbul Ticaret Odası 1882 yılında Sultan Abdulhamid’in direktifleriyle o zaman Osmanlı Devleti’nin payitahtı olan İstanbul’da, Dersaadet Ticaret Odası adıyla kurulmuştu. . Bu önemli kurumun kuruluşundan günümüze 136 yıl geçmiş bulunuyor.
Dersaadet Ticaret Odası’nın kuruluş döneminde iştigal alanı tüm İmparatorluk sınırlarını kapsamaktaydı. Bugün ile mukayese edersek Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) yaptığı çalışmalar, kurulduğu dönemde Dersaadet Ticaret Odası tarafından deruhte ediliyordu.
1950’li yılların başına kadar Anadolu’da bir çok şehirde bu tarz odalar kurulmuş olmasına rağmen lider kuruluş yine İTO idi.
TOBB’un kuruluşu özel bir kanunla gerçekleşmiş 8 Mart 1950 yılında bu yapı teşekkür ettirilmiş ve Türkiye dahilindeki tüm oda ve borsalar Ankara’daki TOBB’a bağlanmıştır.
Osmanlı’da Batılılaşma tercihi çerçevesinde bir çok kurum Batı’daki ve o dönem için daha çok Fransa’daki örneklerinden esinlenerek oluşturulmaktaydı. Dersaadet Ticaret Odası da kendi döneminin şartları içerisinde Fransa’daki oda yapısı dikkate alınarak teşekkül ettirilmişti.
1882 Yılında kurulmuş olmasına rağmen Dersaadet Ticaret Odası bir çok fonksiyonu itibariyle daha önceki dönemlerde var olan Gedik ve Lonca yapılanmasının bir tür devamı mahiyetindeydi. Bahsettiğimiz kurumlar kendi dönemlerinde hem mesleki birlikteliği sağlıyorlar hem de mensuplarının ticari ve ahlaki gelişimleri ile ilgileniyorlardı. Osmanlı Döneminde uzunca bir süre lonca ve gedik sistemleri tüccar ve zenaatkar kesimin organizasyonunda ve devletle ilişkisinde önemli rol oynamıştı.
Lonca sisteminin öncesinde ise kökü 1200’lü yıllara kadar giden Ahi’lik sistemi, bulunduğumuz coğrafyalarda hakimiyet sürmüştü. Ahi Evren tarafından ilk olarak teşekkül ettirilen bu sistemin dayandığı temel de hem ticaret ve zenaat erbabını eğitmek, hem onları organize etmek, hem de gerektiğinde Devletin üst kurumları ile bağlantısını sağlamaktaydı. Ahilik sistemi kendinden sonra gelen Lonca sistemine önemli bir alt yapı oluşturmuştu.
Ahilik kurumun arka planında bir tür tasavvufi bir mahiyet de bulunmaktaydı. Biraz daha gerilere gittiğimizde ise benzer bir yapılanma olan Fütüvvet teşkilatını görmekteyiz.
Fütüvvet ruhunu daha iyi anlayabilmek için bu yapıların ana felsefesini tasvir eden fütüvvetnamelere bakmak icap eder.
Bu yapıların hepsinin de kökü Horasan erenlerine kadar uzanır. Bu yapılar, Türklerin Orta Asya’dan batıya doğru yol aldığı yüzyıllar içinde özellikle İslam ile müşerref olduktan sonra toplumun adeta çimentosu vazifesini görmüşlerdir
Ahiyan-ı Rum, Baciyan-ı Rum, Gaziyan-ı Rum ve Abdalan-ı Rum dörtlüsü bu kurumların geniş ilgi alanını da gözler önüne sermektedir.
Doğudan batıya doğru dalgalar halinde gelen bu insan toplulukları sessiz fetihleri bu şuur ile yapmışlardır.
Daha da geriye gittiğimizde zihniyet itibariyle Hz. Peygamber Efendimiz (as) döneminde oluşturulmuş olan Hisbe teşkilatına kadar varabilmemiz mümkün. Bu teşkilatı anlamaya çalışırken yapacağımız incelemelerde ’emr-i bil maruf nehyi ani’l münkeri’ kendine gaye edinmiş insanların toplumun düzenini sağlamaya çalıştıklarını açıklıkla müşahade edebiliriz.
Hz. Peygamber (as) ilk Muhtesib olarak anılmaktadır. Kendisi Peygamber olmasının yanısıra hem tacir, hem devlet başkanı hem de insanları Hakka ve hayra çağıran bir kişi idi. Bir gün pazara teftişe gittiğinde bir dükkanda buğday çuvalına elini sokmuş alt tarafların nemli olduğunu görünce satıcıyı uyarmıştı. Burada söylediği söz konumuzun adeta ana temasını oluşturmaktadır. ‘ ‘Bizi aldatan bizden değildir’
Çok özet olarak yaptığımız bu tarihi yolculuk bize, bugün ticaret ve sanayii erbabının mensubu olduğu odalar ve borsaların arka planında geçmişten günümüze kadar gelen bu ruhun bulunduğunu( veya bulunması gerektiğini) göstermektedir
Önümüzdeki günlerde seçimleri yapılacak olan Türkiye’nin muhtelif yerlerindeki oda ve borsaların ve hususiyle bizim de içinde bulunduğumuz İstanbul’daki Ticaret ve Sanayii Odaları ve Ticaret Borsalarında vazife almak isteyen adaylarımızın bu mirası devralmaya aday olduklarının özellikle bilincinde olması gerekmektedir.
Bu adayları seçecek olan mensuplarımızın da adaylarda bu vasıfları görmek isteyecekleri tabiidir.
Bugün odalara baktığımızda dar anlamıyla konuyu değerlendirirsek Devlet adına bir tür genişletilmiş Noterlik kurumu gibi bir fonksiyon görmekte olduklarını ifade edebiliriz..
Odalar kanunla kendilerine verilmiş olan sicil işlemlerini yapmakta ve Devlet adına üyelerine bazı belgeleri düzenlemektedir. Ortaya çıkan ihtilafları hal yoluna koymakta, bilirkişilik vazife yapmakta ve üyeleri ile merkezi hükümet adına bir tür bağlantıyı sağlamaktadır.
Bu noktaya geldiğimizde konumuzu biraz daha daraltarak İTO özeline doğru kaydırmayı arzu etmekteyim
Geçen günlerde İTO Meclisi’nde yaptığım bir konuşmada da değindiğim üzere yukarıda izah etmeye çalıştığım bu fonksiyonu dar kapsamda bir Oda faaliyeti olarak tanımlayabiliriz.
Fakat bir de Oda faaliyetlerini geniş kapsamlı tanımlamak gerekirse, özellikle İTO çerçevesinde ifade etmeye çalışırsak, İstanbul’daki yaklaşık 400000 civarında üyenin tüm mesleki ve ahlaki yükü bu odanın üzerindedir diyerek başlayabiliriz.
İTO’nun mevcut ana omurgası dışında çok geniş bir ilgi alanı mevcuttur.
Büyük ortağı olduğu Dünya Ticaret Merkezi yaklaşık 500 dönümlük bir alan üzerinde paydaşları ile birlikte çok önemli bir fuar ve ticaret merkezi olarak faaliyet gösterme potansiyeline sahiptir.. Bu merkezin Dünya Ticaret Odaları içinde de etkin bir rolü bulunmaktadır. Bu yapı içindeki Fuar ve sergi alanlarında hemen her sektörle ilgili fuar organizasyonları ve çeşitli etkinlikler yapılmaktadır. Bu yapının Anadolu’da belli şehirlerde de bağlı birimleri bulunmaktadır.
Fakat olması gerektiği noktanın neresindedir? Bu soru üzerinde genişçe düşünmek icap eder. Bu kurumun istendiği ölçüde yararlı olabilmesi için ayağında var olan prangaların çözülmesi gerekmektedir. Bu prangaların çözülmesi sürecinde iktisadi, siyasi ve hukuki çerçevede etkin ve samimi bir desteğin ve gayretin gösterilmesi zorunludur..
İlave olarak İstanbul Sanayi Odası (İSO) ile birlikte kurulmuş bulunan İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) de Türkiye’nin Avrupa ile entegrasyonunu sağlamayı amaçlayan çok önemli bir kurum olarak yine İTO’nun önemli aktivitelerinden birisidir. Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde girdiği yeni yol çerçevesinde İKV’nin de fonksiyonunun belki de yeniden tanımlanması icap etmektedir. Tabii İTO’nun buralarda üst kurum olan TOBB ve diğer odalarla koordineli çalıştığı gözden uzak tutulmamalıdır.
İTO’nun yaşlılık dönemlerinde imkanı olmayan mensupları için kurmuş olduğu Huzur evi Vakfı, yine bir dönem önemli bir hizmet görmüş, şu an atıl durumda bulunan Esnaf hastanesi ile de tarihte ciddi hizmetler yapmıştır. Onların fonksiyonlarının da yeniden gözden geçirilmesi elzemdir.
İTO 2001 yılında kurduğu İstanbul Ticaret Üniversitesi ile de odalar içinde bu alanda da öncü bir kurum olma vasfına sahip olmuştur. Üniversite hem ticari hayat hem de akademik dünyaya önemli katkılar sağlamış ve etkin bir yönetim ile daha da fazla katkı sağlayabilecek bir potansiyele ulaşmıştır. İTİCU’nun İTO sistemi içinde eksen bir rol oynamasının sağlanması gerekmektedir. Bunun için de ilmi faaliyetlerin önemine vakıf bir kadronun İTO’da yönetimde olmasının önemi inkar edilemez
Bugün İstanbul’da aktif olarak faaliyet gösteren birçok kamu ve kamu yararına dernek ve vakfın yönetimlerinde İTO yer almaktadır. Bu kurumların belli bir yöne doğru yönlendirilmesinde geniş açıyla ve stratejik bakan bir İTO’nun çok önemli bir sinerji oluşturabilmesi mümkündür. Turizmden, kültüre, eğitimden sanata, spordan sosyal aktivitelere kadar hayatın neredeyse her alanında İTO etkin olabilme potansiyeline sahip bir yapı ve ilişki ağı içindedir.
İTO Eğitim ve Sosyal Hizmetler Vakfı İstanbul Ticaret Üniversitesinin kurucu vakfı olarak çok önemli bir fonksiyon görmekte onun yanı sıra sosyal hayata yönelik üyelerine çeşitli hizmetler üretmektedir. Fakat bu vakfın potansiyelinin de daha iyi değerlendirilmesi mümkündür. İTO Vakfı, Cemile Sultan tesislerinde üyeleri için gerçekleştirdiği kahvaltı, yemek ve sportif hizmetlerin yanı sıra, iştigal alanında yer alan eğitim ve kültür hizmetlerini daha kuşatıcı bir çerçevede ifa etmeye yönelik etkin çalışmalar yapmalıdır. Vakfın sahip olduğu imkanlar geniş İTO perspektifinde daha verimli bir şekilde kullanılmalıdır.
İTO sadece İstanbul’da değil belli bir ağırlıkta temsil edildiği TOBB’da da daha etkin olmalıdır. Bağlı kuruluşlarıyla birlikte çok geniş bir alana hitap eden TOBB bünyesinde İTO, Gümrük kapılarının reorganizasyonunu sağlayan GTİ’den, fonksiyonunun belki de yeniden tanımlanması gereken UMAT’a, KOBİ A.Ş’den TSE’ye, oradan Dünya Odalar Federasyonuna kadar çok geniş bir yelpaze içindeki çalışmalara da daha fazla katkı sağlayabilecek bir konumdadır
Bu yazının hacmini kifayet etmeyeceği genişlikte bir hizmet potansiyeline direk ve dolaylı yoldan sahip olan İTO’nun bu hizmetlerini belli bir felsefe ve belli bir büyük gaye altında ifa etmesi bu kuruma çok daha büyük bir değer kazandıracaktır. İTO geçmişte Dersaadet Ticaret Odasının tüm ülke için ifade ettiği değere neredeyse eş değerde bir hacme sahiptir. Bugün TOBB içindeki organizasyon şemasında 350 küsür odadan biri gibi görünmekle birlikte, aslında geçmişten günümüze taşıdığı ağırlık ve bugün ulaştığı seviye itibariyle, ülkenin neredeyse yarısına yakın bir iktisadi büyüklüğünü harekete geçirebilecek bir yapıdadır.
Bunu gerçekleştirebilmek için İTO yöneticileri İTO’yu ‘Büyük İTO’, veya ‘Potansiyelinin gerektirdiği gibi çalışan İTO’, olarak değerlendirmesi gerekmektedir.
Bu büyük düşünen İTO’nun köklü bir felsefesi olmalıdır. İlişkide olduğu tüm kurumlarda İTO adına faaliyet gösteren kişiler bu üst felsefeye bağlı faaliyet gösterebilmelidir. İTO’nun başkanı ve yönetimi de yine tüm bu üst felsefeyi özümsemiş kişilerden oluşmalı ve bu kişiler kurumu ve bağlı yapıları bir orkestra şefi gibi ahenkli bir şekilde yönetebilmelidirler.
Önümüzdeki seçimlerde İTO’da yönetim kurulu başkanlığı için kuvvetli aday olarak öne çıkan Şekib Avdagiç bey, gerek 90’lı yıllarda MÜSİAD’da, gerekse de 2005-2009 döneminde İTO’da, birlikte Yönetim kurulu üyeliği yaptığımız süreçlerde, bu büyük resmin nasıl olması gerektiğini çoğu kere beraberce tefekkür ettiğimiz bir arkadaşımızdır.
Onun adaylığı bence bu dönemde odamız ve iş dünyamız için güzel bir gelişmedir.
Türkiye’nin içerde ve dışarda kıskaca alınmaya çalışıldığı bir devrede, Devlet yönetiminde bu kıskacı kırmaya çalışan, topluma, ülkeye ve daha geniş olarak mazlum coğrafyalara ümit olan bir liderlik altında, İTO’da da bu tarz bir kişinin iş başında olması inşallah çok yararlı olacaktır
Tabii sadece tek bir kişiyle bu çalışmalar başarılı bir şekilde yürütülemez. İTO Meclisinde ve meslek komitelerinde bulunacak arkadaşların önemli bir bölümünün de bu yüksek ideali paylaşan kişilerden oluşması büyük önem taşımaktadır. Meclisde ve yönetimlerde daha enerjik, daha donanımlı, gönüllülük ruhu ağır basan, yapacağı çalışmaları büyük resmin içinde anlamlı yerlere oturtan adayların öne çıkabilmesi ve görevler alabilmesi sağlanmalıdır. Enerjisi tükenmiş, İTO çalışmalarını rutin bir tarzda değerlendiren kişilerin de artık yerlerini zaman içinde bu yeni ve daha dinamik kadrolara devredebilmelerinin de yolu açılmaya çalışılmalıdır. Bu son cümlede ifade edilen gerçeğin sadece İTO’da değil tüm odalarda ve TOBB bünyesinde de hakim duruma gelmesi, ülkemizin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır.
Özetle, yeni seçimlerde, İTO’nun ve bu tip kurumaların temel felsefesini özümseyememiş veya bu tür meselelere kafa yormamış, sadece herhangi bir çizginin devamı olmayı kendisine hedef edinmiş veya olayları basit ve dar bir oda yönetimi çerçevesinde değerlendirebilmekten öte bir özelliği olmayan kişilere bu görevlerin tevdi edilmesi Türkiye’nin büyük ülke olma idealiyle bağdaşmayacaktır.
Seçilmek isteyen adayların ve onları seçme durumunda olan oda mensuplarımızın, yukarıda özetle ifade etmeye çalıştığımız özellikler çerçevesinde karar vermeleri, ülkesini seven, ahilik geleneğine sahip bir ticari hayatın bu ülkede motor güç olduğuna inanan herkes gibi bizim de en büyük dileğimiz ve beklentimizdir.
Seçimlerin ülkemize hayırlı olmasını diliyoruz…
30 Mart 2018
04.04.2018 Dünya Bülteni