Sıcak yaz günleri başladı. Halkın genel gündemine bakıldığında Mayıs ayının sonları ve Haziran ayı, yoğun olarak Ramazan-ı Şerif ve peşinden Bayram muhabbetiyle geçti. Bayram ile birlikte insanların büyük bölümünün memleketlerine doğru gidişleri, bu vesile ile tatil ve Bayram programlarının birleştirilmesi daha yavaş bir dönemin içine doğru yol almakta olduğumuzu gösteriyor. İş yerlerinde izinlerin de genelde yaz aylarına rastlatıldığı düşünüldüğünde bu konudaki eğilim daha net olarak ortaya çıkıyor.Vatandaş çoğunluğu itibariyle yaz rehavetine doğru meyilli olmakla birlikte dünyanın farklı coğrafyalarına baktığımızda farklı bir resimle karşılaşıyoruz.
Dünya siyaseti tatile aldırmıyor
Ortadoğu ve dünya siyasetinin bu mevsimsel yavaşlıktan pek etkilenmediğini görüyoruz. Katar krizi ve bu krizin çerçevesinde Orta doğuda yeni bir dengenin kurulmasına yönelik hamleler, Musul’da DEAŞ’a karşı devam eden ve sona doğru yaklaşıldığı izlenimini edindiğimiz mücadele, sınırımızın hemen güneyinde PYD güçlerinin ve onların üzerinden etki kurmak isteyen devletlerin durumlarını tahkim etme gayretleri, hepsi bu süreçler içinde cereyan ediyor.
Türkiye bir yanda Katar krizi çerçevesinde Orta Doğu ülkeleri arasındaki kutuplaşmada zor durumda kalırken, diğer yanda da Suriye denkleminde ABD ve Rusya politikaları arasındaki sıkışmadan sıyrılarak bu bölgelerdeki ağırlığını sürdürebilmek için çok dikkatli bir yol izlemek zorunda kalıyor.
Yaklaşık bir yıl evvel İsrail ile ilişkilerindeki ateşi söndürme ve kısmen belli bir sükunet dönemini sağlama gayreti içine giren Türkiye, İsrail’in gerek Kudüs gerekse de Gazze’de Müslümanlara karşı uygulamakta olduğu saldırgan politikalar üzerine deyim yerindeyse iki arada bir derede kalmış bir duruma düştü. Bir yanda üzerine düşen sorumluluklara karşı tavır alma mecburiyeti diğer yanda reel politikanın dayattığı bir tür cendere içinde yeterli hareketi gösterememe hali.
Balkanlarda, Kosova ve Arnavutluk’taki seçimler, Romanya’da hükümetin istifası ve yeniden kurulma çabaları yine o bölgelerdeki sıcak gündemlerden bazı örnekler olarak haber kaynaklarında yoğun bir şekilde yer aldılar
Pakistan ve Afganistan’da bombalı saldırılar bu ülkelerde uzun yıllardır devam eden iç sıkıntıların varlığını bizlere sürekli hatırlatan olaylar olarak son günlerde yine gündemimizdeki üzücü yerlerini canlı tutuyorlar.
Başlangıçta ifade ettiğimiz gibi normal vatandaş Ramazan, Bayram ve sonrasındaki sıcak yaz günleri ile birlikte daha sakin bir gündemi yaşayabilme planları yaparken dünyadaki gelişmeler kendi mecrasında ve bütün sıcaklığı ile devam ediyor.
Tatil dönemlerine yönelik ihmal edilmemesi gereken vazifelerimiz
Haziran ayının ortalarında Türkiye’de yaklaşık 20 milyon çocuk ve gencimizin devam ettiği okullar tatile girdi. Onlarla birlikte bir milyona yaklaşan öğretmenlerimizi ve tüm bu nüfusun ailelerini de içine kattığımızda rakam daha da büyüyor.
İlave olarak 6 milyon gencimizin devam ettiği yüksek öğretimdeki derslerin ve sınavların büyük bölümünün sona ermesi de yukarıdaki sayılara eklenince, nüfusun yaklaşık 1/3’ünü aşan kesimin kışın yoğun olarak devam ettikleri eğitim sürecinde önemli bir kesiklik meydana geliyor. Eylül ayının ortalarına kadar sürecek bu devre esasında bir hayli uzun bir dönem.
Eğitimciler bu kadar uzun bir süre devam eden bu kesikliğin çocukların ve gençlerin yetişmesinde ne kadar faydalı olduğu üzerinde çeşitli zeminlerde tartışıyorlar. Üzerinde kısmen uzlaşılan nokta, kış aylarındaki yoğunlukta olmasa da tatil dönemleri diye adlandırdığımız devrede eğitimin ve gençlerin yetişmesi ile ilgili çalışmaların bir şekilde devam edebilmesi gerektiği şeklinde.
Ülkemizde kış döneminde üzerinde yeteri kadar durulamayan ( gerçi son dönemlerde okullarda seçmeli ders şeklinde bir uygulama başlamış olsa da ) din eğitimi konusunda yaz ayları çocuklarımıza önemli bir imkan sunuyor. Neredeyse her Camide bu tarz Kuran Kursları açılıyor, farklı organizasyonların gayretleri ile özel muhtevalı değer eğitimi programları devreye giriyor.
Tabii çocuklar ve gençlerin dersler ve sınavlarla birlikte sıkıntılı geçen kış aylarından sonra kendileri açısından tam da rahata ulaşacaklarını düşündükleri bir dönemde Din eğitimi ile meşgul olmaları veya anne babaları tarafından bir tür mecbur tutulmaları, onlar açısından pek de tercih edilecek bir durum olmayabilir. Bu da din eğitiminin verimini maalesef kayda değer bir oranda düşürebiliyor..
Fakat tüm bu gerçeklere rağmen, alt alta koyduğunuzda nüfusun 1/3’ünü aşan bir kitlenin kendi Dini hayatları ile ilgili lüzumlu bilgileri öğrenebilecekleri belki de en uygun zaman bu tatil dönemleri ve bu yaz dönemlerde devam ettikleri kurslar, organizasyonlar ve belli bir program dahilinde yapılacak okumalar.
Burada belki şu noktaya bir vurgu yapmak yerinde olabilir. Din eğitimi Milli Eğitim sistemi içinde özellikle talep eden aileler için İmam Hatipler dışında daha merkezi bir yer işgal edebilir hatta etmelidir.
Bu sayede Din eğitimi yoğun olarak yaz aylarına kalmaz ve tüm yıl içine yayılabilir. Bu konuda Din eğitimini, örgün eğitim içindeki nüfusun yüzde onuna bile varmayan orana sahip İmam Hatip okulları çerçevesinde değerlendirmek pek verimli bir bakış açısı değil.
Çocuklarımız okullardaki genel müfredat içinde, tercih edenler için daha yoğun ve Müslüman bir ferdin dinini yaşayabilmesine yetecek oranda bir Din eğitimini okullarda alabilmeliler. Bu hizmeti verebilmek için kimlikli, kişilikli ve ehil bir öğretmen kadrosunun yetiştirilmesinin de önemli bir ihtiyaç olduğu gün gibi aşikar
Bugün birçok araştırmada üzülerek gördüğümüz gibi toplumumuzda Dini bilgi oranı maalesef her geçen gün biraz daha azalmakta. Türkiye’nin dindarlaştığı algısı yoğun olarak yapılırken sahih dini bilginin aktarılması konusunda çok da ileri bir düzeyde olmadığımızın tesbiti, bu konuyu dert edenler için can sıkıcı bir gerçek olarak önümüzde duruyor.
Dini eğitimin Milli Eğitim sistemi içinde daha anlamlı bir yer alması ihtiyacını dile getirmek ve bunun sonuçlarını alabilmek biraz daha orta vadeli bir çerçevede gerçekleştirilebilecek bir hedef olmakla birlikte hemen bu yaz neler yapılmalı sorusunun cevabı üzerinde de birkaç kelimeyle durmakta yarar var.
Evet çocuklarımız tatile girdi. Bu konuda daha önceden planlamasını yapan aileler gerekli programlar içinde çocuklarının yer alması için bağlantılarını yaptılar. Yaz aylarında okunması gereken kitaplar ile ilgili bir çok yerde çeşitli listeler yer alıyor ve aileler de bunları eminim ki not ediyorlar. Şu ana kadar henüz gerekli teşebbüsleri yapmaya vakit bulamamış olanlar için ise ellerini çabuk tutmakta yarar var. Zaman hızla geçiyor.
Kimlerle istişare edilmeli?
Öncelikle çocuklarımızın yaş dönemlerine göre almaları gereken dini bilgilerin neler olması gerektiği ve bunların nasıl kazandırılacağı ile ilgili ortada görünen en yaygın organizasyon Diyanet İşleri Başkanlığı ve müftülükler, Bugün Türkiye’de sayıları 80000 civarında olan Camilerin büyük bir bölümünde Yaz Kur’an Kursları açılıyor. Tabii çocuklarımız için seçeceğimiz Caminin hocasının daha ehil ve bu konuda kendini yetiştirmiş bir kişi olmasına özellikle ehemmiyet vermek önemli.
Çocuklarımız için ilk Dini Bilgilerinin ötesinde daha detaylı bir Dini eğitim konusunu düşündüğümüzde tabiri caizse biraz daha ince eleyip sık dokumak gerekiyor. Tarihin bir çok döneminde rastladığımız bugün de bazı kötü örneklerini gördüğümüz sapkın bir Din inancı ve tarihi süreçte Peygamber Efendimizin (as) tarif ettiği büyük kalabalığın (icma-i Ümmet) dışında yaklaşımları olan ekollerden beslenmiş kişilerden ve gruplardan şiddetle kaçınmanın önemli olduğuna özellikle dikkat çekmek istiyoruz.
Bu noktadan hareketle, çocuklarımızın alması gereken bilgiler ile ilgili istişare edilecek ehil kişilerle tıpkı okullarından olduğu gibi bir dini eğitim müfredatı oluşturmak ilk başta gelen hedef olmalı kanaatini taşımaktayız. Bu bilgiler yıllara bölünmeli ve belli bir plan dahilinde çocuklarımızın yetişmeleri sağlanmalı. İnanıyoruz ki anne ve babalar için en önemli uğraşmaların başında bu husus gelmelidir. Bu konuda zaman kaybı en değer verdiğimiz çocuklarımızın hayata hazırlıksız başlamaları sonucunu getirir ki burada en büyük sorumluluk yine ebeveyne düşmektedir.
Çocukların en başta Kuran- ı Kerim ile hem hal olabilmelerini sağlayacak bir zemin oluşturulması çok önemli. O’nu orijinal harfleri ile okuyabilmeleri, manasını öğrenebilecekleri sahih kaynaklarla buluşturulmaları başta gelen ödevlerimizden biri.
Kur’anın insana verdiği mesajın detaylandırılması için en temel kaynaklarımızdan olan Hadis-i şerifler, onların bize ulaşması için büyük çaba sarfetmiş alimlerin derledikleri sahih hadis kitapları, yine dinimizi öğrenebilmek için bize kadar ulaşan önemli kaynaklarımız. Tabii sağlam bir siyer bilgisi de Rehberimiz olan yüce Peygamberin (as) hayatından örnekleri net olarak görmek açısından önemli.
Çocuklarımızın bu temel kaynaklarla buluşturulmaları ihmal edilmemesi gereken bir vazife.. Burada bahsi geçen kaynaklarla ilgili muhtelif yaş seviyelerine göre bir çok yayının eskiye oranla bugün daha fazla elimizin altında bulunabiliyor oluşu önemli bir kazanım.
Dinin aslına uygun olarak yaşanabilmesi için tarihi seyirde büyük bir gayret göstermiş alimlerin, imamların ictihatları, fıkhi mülahazaları yine bizler ve çocuklarımız için en önemli başvuru kaynakları.
Gençlik dönemlerimizde derslerinden istifade etme lütfuna eriştiğimiz Rahmetli Mahmut Bayramhocanın tabiriyle Tarikat-ı Muhammediye’nin Furkaniye kolu ve yine tarihi seyirde büyük kalabalığın içinde yer almış alimlerimizin bize tavsiye ettikleri Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat yolu bizim kendimize rehber olarak aldığımız ve tavsiye edebileceğimiz sağlam bir yol
Bu çerçevede yapılacak sistemli bir çalışma, bugün için ‘biz alim mi olacağız, niye bu kadar uğraşalım, çok derine inmeyelim’ gibi yanlış mülahazalara karşı çok gerekli olan bir gayet. Eskilerin ilm-i hal dedikleri bu ilimler asgari her Müslümanın hayatında dinini doğru anlamak ve yaşayabilmek için ihtiyaç duyması gereken bir seviye.
Herşeyin en iyisini detaylı bir şekilde öğrenmek arzusunda olan günümüz insanının dini ile ilgili bir hususta da aynı gayreti göstermesi gerektiğini hem kendimize hem de çocuklarımıza karşı ısrarla vurgulamamız gerekiyor…
Bunlara ilaveten çocuklarımızın edebiyat, sanat, tarih, ülkesindeki ve gelişmeleri doğru tahlil etmeye yarayacak seviyede sosyal ve siyasi malumatları da edinebilmelerini sağlayacak okumalar yapmalarını teşvik etmek, bu alanda onların ufuklarını açacak çevrelerle temas etmelerini sağlamak da yine ailelerin başlıca vazifeleri arasında sayılmalıdır.
Her nesil bir öncekinden daha iyi olabilmeli
Her anne ve babanın birinci hedefi çocuklarının önce kendilerini aşacak bir seviyeye gelebilmeleri sonra da bahsi geçen alanlarda rol model olarak öne çıkan şahsiyetleri önce anlayabilecek sonra onları da aşabilecek bir donanıma sahip olabilmelerini hedeflemek önemli.
Çocuklarımızın ve gençlerimizin hedeflerini yüksek tutmak, sonraki nesillerin mevcutları aşabilmeleri neticesini de beraberinde getirecektir. İki günü bir olanın tercih edilmediği, yarının bugünden daha iyi olması gerektiği temel düsturundan hareketle nesillerimiz de bir sonrakinin bir öncekini geçeceği bir tarzda yetiştirilmelidir.
Hangi mesleği yaparsa yapsınlar çocuklarımızın ve gençlerimizin o iş ve uğraşın temel felsefesi üzerinde de derinlemesine düşünmelerini sağlayacak sorular sormaları ve bunların cevaplarını aramaları, geleceği emanet edeceğimiz nesillerin kalitesini yükseltecektir. Hakikati arama yolunda sorgulayıcı ve araştırıcı bir gençlik hedefimiz olmalı
Özetle yaz ayları hem kendimiz hem de nesillerimiz için yeni bir tefekkür ortamını da beraberinde getirebilmeli, başlanmış çalışmalar hızlanmalı, henüz başlamamış olanlar için de hayırlı bir başlangıç olabilmelidir.
Kaliteli ve planlı bir şekilde okuyan, ait olduğu medeniyeti, onun temelinde yer alan Dinimizi en iyi şekilde öğrenmeye çalışan, içinde yaşadığı asrı doğru kavramaya yönelik gayretler gösteren, yine büyüklerimizin tavsiye ettiği zevk-i selime sahip bir nesil için anne, babalara, öğretmenlere, hocalara ve münevverlere büyük iş düşmektedir.
Büyük meydan okumalara karşı her dönemde mücadele etmiş, bugün de bu meydan okumalara farklı tonlarda muhatap olan bir ülkenin çocukları, üzerine düşen sorumlulukları başkalarına ihale etmemeyi, hep birilerinden bir şey beklememeyi, üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle kim var denilince ben varım diye ortaya çıkabilecek bir donanımı sağlamayı kendilerine ve çocuklarına hedef edinmelidir.
Kaliteli bir toplum ve ümmetin sadece kaliteli bir veya bir kaç lider veya ilmi önder ile değil ancak onlarla beraber gayret eden kaliteli bir insan topluluğu ile bu hedeflere ulaşabileceği hiçbir zaman gözden uzak tutulmamalıdır.
Dünya Bülteni, 02.07.2017