YÖK KANUN TASLAĞI ÜZERİNE

Türkiye’de yeni Anayasa hazırlanması çerçevesinde bir çok alanda kapsamlı çalışmalar yapılıyor. Yüksek öğrenim alanında da son birkaç yıldır çeşitli zeminlerde toplantılar, paneller, çalıştaylar düzenlenmekte. Buralarda ana amaç nasıl daha iyi bir Yüksek Öğrenim Sistemi oluşturulabilir sorusuna doğru cevaplar bulabilmek.

Bu süreç devam ederken, 5 Kasım 2012 tarihinde Yüksek Öğrenim yasa taslağı YÖK sitesinde yayınlanarak tartışmaya açıldı;  Bu tarihten sonra birçok zeminde YÖK başkanı ve YÖK üyeleri, çeşitli toplum kesimlerinin ve paydaşların eleştirilerini, katkılarını almak için toplantılara katıldılar. Akademisyenler, vakıf üniversitelerinin yöneticileri, öğrenciler ve toplumun duyarlı kesimleri fikirlerini paylaştılar.

Taslak bir metin çerçevesinde bu tarz bir tartışma zemininin ortaya çıkışı öncelikle müsbet bir gelişme. Bu vesile ile ilgili herkes olayın hem bütünü hem de detayları üzerinde bir defa daha düşünme fırsatı buldu. Konu ile alakalı en uç fikirler bile not edildi. Hem devlet üniversiteleri hem de vakıf üniversiteleri içinde farklı duruşlar gözlemlendi.

Taslak üzerinde görüşmeler devam ediyor. YÖK üst yönetimi bu aralar değerlendirme dönemindeler.

Bundan sonra nasıl bir yol izlenecek?

Siyasi otorite taslak üzerinde ne tür bir süreci işletecek ve olay nasıl bir sonuca ulaşacak?

Zaman içinde inşallah hep birlikte izleyeceğiz

Bu yazımızda taslağın bütünü ile ilgili kısa yorumlar yapacak fakat daha çok vakıf üniversiteleri ile ilgili bazı hususları değerlendirmeye çalışacağız.

Taslağın genel çerçevesi içinde yer alan ve olumlu olarak değerlendirdiğimiz hususlardan bir bölümünü şu şekilde sıralayabiliriz:

Taslakta, Yüksek öğretimde çeşitlilik, kurumsal özerklik ve hesap verebilirlik, performans, rekabet, mali esneklik ve kalite güvencesi ilkelerine vurgu yapılmakta,

Devlet tarafından vakıf üniversitelerinden hizmet alınması diğer bir deyişle, devlet üniversitelerine yerleştirilemeyen veya Vakıf üniversitelerinde öğrenimlerine devam etmek isteyen öğrencilerin öğrenim ücretlerinin devlet tarafından ödenmesi öngörülmekte,

Üniversitelerin yurt dışında birim açabilmelerine imkan tanınmakta,

Vakıf yüksek öğretim kurumları ile özel sağlık kuruluşları arasında tıp, diş hekimliği ve diğer sağlık bilimleri alanlarında eğitim-öğretim, araştırma, uygulama ve sağlık hizmeti sunumu amacıyla işbirliği yapılabilmekte. Türkiye Yüksek öğretim Kurulu tarafından belirlenen kriterler çerçevesinde bu yüksek öğretim kurumları ile işbirliği yapan özel sağlık kuruluşları üniversite hastanesi olarak kabul ediliyorlar,

Yeni kurulacak olan vakıf üniversiteleri için, Kurucu vakfın, ilgili yüksek öğretim kurumu mezun verinceye kadar her eğitim-öğretim yılı başında bir yıllık giderlerinin yüzde yirmisi tutarındaki parayı garanti etmesi öngörülmekte.

Olumlu olarak değerlendirdiğimiz bu noktalara ilave olarak yabancı üniversitelere Türkiye’de Şube açmalarına izin verilmesi de taslakda yer alan önemli bir yenilik. Vakıf Üniversiteleri bu noktada şu öneriyi ileri sürüyorlar ki bizce de uygun bir teklif:  Türkiye’de şube açacak yabancı okullar Türkiye’deki Vakıf Üniversiteleri ile aynı şartlara sahip olmalı,  onlara ekstra kolaylık sağlanmamalı

Bu arada YÖK’ün denetim fonksiyonu ile ilgili şöyle bir formülün yararlı olacağını düşünmekteyiz:

Yüksek öğretim kurumlarının değerlendirme ve denetlenmesinin idari-akademik ve mali denetim olarak ayrılmasının yararlı olacaktır. Buna bağlı olarak İdari-akademik denetimin, yapısı ve çalışma şekli yönetmelikle belirlenen Akreditasyon Kurulu tarafından, vakıf üniversitelerinin mali denetiminin ise bağımsız denetim kuruluşlarınca yapılmasını tavsiye etmekteyiz.

Taslakta Üniversiteler için üç tür yapı öneriliyor. Şu anda mevcut olan Devlet ve Vakıf Üniversitelerinin yanı sıra Özel Üniversite kavramı da taslakta yer almış. Özel Üniversitelerin açılması anayasa değişikliğini zorunlu kılsa da kavram olarak taslakta yer alması önemli bir gelişme ve bizce de gerçekleştirilmesi gereken bir aşama. Özel teşebbüsün belli kriterlere uymak koşuluyla eğitim alanına da girmesi rekabetin ve kalitenin artması açısından da yararlı olacaktır.

Cari kanun ve Yönetmelikler bugüne kadar Devlet ve Vakıf Üniversitelerini kamu tüzel kişiliğine tabi kurumlar olarak değerlendirirken taslakta vakıf ve özel üniversiteleri özel hukuk tüzel kişisi statüsüne konulmuş. Özel Üniversiteye dönüşmek isteyen birçok kurum için bu tercih uygun bulunsa da kurumsal bir yapıya sahip ve hakikaten Vakıf zihniyeti ile çalışan Vakıf Üniversiteleri bu tanımlamadan çok büyük rahatsızlık duydular.

Vakıf Üniversitelerinin katılımıyla oluşan TOBB Vakıf Yüksek Öğrenim Meclisi, bu rahatsızlığı  aşağıdaki cümlelerle ifade ediyor; ki biz de bu görüşleri uygun görmekteyiz:

TOBB Vakıf Yüksek Öğretim Meclisi’nin görüşü şu şekilde:

Taslakta Vakıf Üniversitelerinin kamu tüzel kişiliğini haiz ve kanunla kurulan kurumlar olmaktan çıkarılıp, özel hukuk tüzel kişiliğini haiz ve YÖK’ün teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla kurulan yüksek öğretim kurumlarına dönüştürülmesinin aşağıda belirtilen pek çok sakıncası bulunmaktadır:

1. Üniversitenin kurucu vakfı Vakıflar Kanunu’na tabi iken, kamu hizmeti sunan vakıf üniversitesinin özel hukuk kişisi olması hukuken tartışmalı bir konudur.

2. Taslak bu şekliyle kabul edildiği taktirde, vakıf üniversitelerinin statülerindeki değişiklik nedeniyle Devlet üniversitelerine tanınan mali kolaylıklar ile harç ve emlak vergisi muafiyetlerinden yararlanmaları mümkün olmayacak ve bu durum zaten yüksek KDV uygulanan vakıf üniversitelerine ilave yükler getirecektir. Her ne kadar, Kanun taslağında devlet üniversitelerine tanınan mali hakların vakıf üniversitelerine de tanınacağı söylense de bu husus hukuken tartışmalıdır.

3. Bu değişiklik ile vakıf üniversitelerinin bursluluk durumuna göre devlet yardımı alabilmesinin önü kapatılmaktadır.

4. Vakıf üniversiteleri bu değişiklikle arazi ve tesis tahsis imkanlarından yararlanamayacaklardır.

5. Vakıf üniversiteleri kamu yararına kamulaştırma olanağından yararlanamayacaktır.

6. Vakıf üniversitelerinin bu statü değişikliğiyle, diğer kamu kurumlarıyla ilişkilerinde yaşamakta oldukları sorunlar katlanarak artacaktır.

Eğitim/öğretim gibi temel nitelikte kamusal bir hizmet veren kurumlar olan vakıf üniversitelerinin kamu hukuku tüzel kişisi olmaktan çıkarılması, açık bir statü ve prestij kaybı anlamına gelmektedir.

Çeşitli toplantılarda bir araya gelen Vakıf Üniversitelerinin temsilcilerinin en çok dillendirdikleri hususlardan bir tanesi de Vakıf Üniversitelerinin YÖK Genel Kurulu ve YÖK Yürütme Kurulunda Mütevelli Heyet Başkanı düzeyinde temsil edilecekleri bir yapının kurulmasıdır.

Bu arada üzerinde durulan bir diğer husus da Vakıf Mütevelli Heyetlerinde üniversitenin akademik kadrosundan birkaç öğretim üyesinin bulunabilmesine imkan tanıyan bir düzenleme yapılması şeklindedir. Bu şekilde, kararlar alınırken akademik kadronun ve Mütevelli Heyet üyelerinin birbirlerinin yaklaşımlarını daha iyi görebilmeleri imkanı oluşacağı düşünülmektedir.

Taslakda en dikkat çeken noktalardan biri de belli bir büyüklüğün üstündeki Devlet Üniversitesi için vakıf Üniversitelerindeki Mütevelli heyetlere benzer bir Üniversite Konseyi kurulmasına imkan verilmesi olmuş. Bu Konseyleri Üniversitedeki Rektör dahil tüm atamaları yapıyor, Üniversiteyi temsil ediyor ve ita amirliği görevini üstleniyor. Bu nokta Üniversite sistemi için çok önemli. Fakat bu değişim için kapsamlı bir anayasal değişim icap ediyor. Çünkü 1982 Anayasasına göre Cumhurbaşkanlığı makamı  YÖK gibi özerk kurumların atamalarında en etkili merci. 1982 Anayasasını hazırlayanlar özellikle üniversite sistemini ciddi bir kontrol altında tutmayı düşünmüşler.

YÖK üyelerinin seçimi ve Başkanın atamasını Cumhurbaşkanlığı makamı yapıyor. Burada Türkiye’de genelde Cumhurbaşkanının  daha çok asker kökenli olacağı veya askeri yapının etkisiyle seçileceği varsayımıyla böyle bir yapının kurulduğu gözlemlenmektedir.

Son dönemlerde bu makamda sivil Cumhurbaşkanının bulunması ve artık bu makamın halk oyuyla seçilecek olması yeni dengelerin oluşmasında hesaba katılması gereken önemli bir gelişme olmuştur.

Devlet Üniversiteleri için bu tarz bir vizyon ortaya koyan YÖK, taslakta daha önce Vakıf Üniversitelerinde, Mütevelli Heyetlerce yerine getirilen  Rektör ataması fonksiyonunu sürpriz bir şekilde kendi uhdesine almış. Vakıf Üniversitelerinde Mütevelli Heyetlerin fonksiyonunu azaltan taslak hazırlayıcıları, YÖK’ün bu alandaki kontrolünü arttırmaya çalışmış. Taslaktan anlaşıldığına göre, YÖK yöneticileri , Vakıf Üniversitelerinin bütçelerini ve harcamalarını daha fazla kontrol etmek istiyor.

Hatta en dikkat çekici hususlardan biri de bu güne kadar Üniversitelerin bağlı oldukları Kurucu vakıflarının seçtikleri Mütevelli Heyet üyelerinin atamalarını da YÖK’ün kendisinin yapması gerektiğini savunur bir duruma gelmiş.

Başlangıçta beyan ettiğimiz genel anlamdaki bir çok açılıma rağmen vakıf Üniversiteleri ile ilgili bu kritik tercihler vakıf Üniversiteleri tarafından çok ciddi bir tepki ile karşılandı.

1980 Darbesi sonrasındaki Türkiye şartlarında oluşturulan 1982 Anayasası ile darbeyi yapanlar ülkeyi merkezi bir bakış açısı ile yeniden dizayn etmeye çalışmışlardı. 1982 Anayasası içinde tarifi yapılan Yüksek Öğrenim sistemi ve onu en üst organı olan YÖK bu güne kadar bu bakış açısı ile sistemi yönetiyordu. Yeni bir anayasa ve YÖK yasasının bu yoğun kontörlü azaltması ve YÖK’ü koordinasyon görevi yoğun olan bir noktaya çekmesi beklenmekteydi.

Oysa yeni taslağın içinde bu beklentiye ters ve hatta bazı noktalarda özellikle yukarıda bahsi geçen Vakıf Üniversiteleri alanında çok daha abartılı merkeziyetçi unsurlar barındırdığı gözlemleniyor. İlerleyen safhalarda bu noktaların düzeleceğini umuyoruz..

Vakıf Üniversitelerin oluşturdukları mesleki oluşumlar olan Vakıf Üniversiteleri Birliği ve TOBB Vakıf Üniversiteleri Sektör Meclisinde muhtelif zamanlarda yapılan toplantılarda ilave olarak şu konularda da müzakereler yapılmış ve YÖK yöneticileri ile de paylaşılmıştı. Bu hususların da taslakta bir şekilde yer alması beklenmekteydi.

Örnek olarak, Eğitimin finasmanı konusunda Devlet Destekli ve garantili politikalar ve modeller geliştirilmesi, bu konuda Maliye Bakanlığı, Bankalar Birliği ve Vakıf Üniversiteleri tarafından bir yapı oluşturulması tavsiye edilmişti. Bu tavsiyenin alt çözüm yolu olarak da;

– Uzun vadeli ve düşük oranlı kredilerin teşvik edilmesi,

– Mezuniyetten sonra geri ödeme imkanlı modellerin oluşturulması,

– Kullanılan kredilerin geri ödenmesinde devlet garantili burs sistemi geliştirilmesi,

– Kullanılan kredilerin geri ödenmesinde sigorta sisteminin geliştirilmesi,

konularının bir formül haline getirilmesi tavsiye edilmişti. Bu önemli konunun YÖK taslağında genel hatları ile de olsa yer alması beklenmekteydi.

Ayrıca, Vakıf Üniversitelerinin nitelikleri göz önüne alınarak Devlet Üniversitelerinden farklı bir Vakıf Yüksek öğretim Kurumları Kanununa tabi olmalarının yararlı olacağı da tavsiye edilmekte. Ayrı bir kanun olmasa bile ana kanun içinde müstakil bir bölüm olarak ve detaylı düzenlemelerin bu bölümün içinde bulunması yararlı olacaktır.

Örnek olarak Mütevelli Heyetlerle Rektörlüğün görevlerinin ayrı ayrı ve detaylı olarak kanunda yer alması bu kurumlarda olası yetki çatışmalarını da engelleyeceği tavsiye edilmektedir.

Ülkemizde son yıllarda sayısı hızla artan Yurt dışında Devlet kurumlarının burslarıyla okuyan  ( lisans, yüksek lisans ve doktora ) gençlerimizin dönüşlerinde mecburi hizmetlerini Vakıf Üniversitelerinde de yapabilmeleri imkanının sağlanması konusu da beyin göçünün tersine çevrilmesi açısından Yüksek Öğretime ciddi yarar sağlayacağı düşünülmektedir. Bu hususun da kanunda yer alması uygun olacaktır.

Ayrıca Yabancı uyruklu personelin Vakıf Yükseköğretim Kurumlarının her kademesinde ( Rektörlük hariç) görev almasına imkan sağlanması yararlı olacaktır

Sonuç olarak, yeni YÖK kanun taslağı içerisinde Yüksek Öğretimin yeniden yapılanması hususunda bazı ümit verici noktalar bulunmakla birlikte özellikle sayıları 70’i bulan ve hızla artan Vakıf Yüksek Öğretim Kurumlarının yönetilmelerini ve gelişmelerini engelleyici bir çok hayati madde bulunmaktadır.

Taslağın son şeklini alacağı süreçte yukarıda özetle zikredilen bu maddelerin düzeltilmesi yararlı olacaktır.

ERHAN ERKEN

Dünya Bülteni 4 Aralık 2012

İSLAM DÜNYASINDA İYİ YÖNETİŞİM

İslam Dünyası STK’ları Birliğinin 23 Mayıs 2010 tarihinde Malezya’nın başşehir Kuala Lumpur’da düzenlediği İslam Dünyası’nda İyi Yönetişim Konferansında sunulmuş olan tebliğin Türkçe tercümesidir.

Sayın Başkan,

Saygıdeğer Misafirler,

Sözlerimin başında hepinizi en samimi duygularla selamlıyorum. Okumaya devam et İSLAM DÜNYASINDA İYİ YÖNETİŞİM