Ayşe Hanım, bana Hasan Beyi bağlar mısınız?
—Tabii, Ali Bey.
—Alo, Hasan Bey, Almanya’dan gelecek mallar ile ilgili akreditif açıldı mı?
—Banka ile mutabakat sağladık, tahmin ediyorum, yarın açılacak.
—O malın sigorta işlemlerini de takip ediyoruz değil mi?
—Evet efendim…
Sigorta işlemleri deyince arabasının kaskosunun zamanının geçmiş olduğunu hatırlayıverdi. Hemen sekreterinin numarasını çevirdi.
—Ayşe Hanım, bir arkadaş gönderelim de benim arabadan evrakları alıversin, geldiklerinde sigortacılara verelim. Kaskonun taksit süresi geçti, unutmayalım.
—Olur efendim, hemen ilgileniyorum.
—Bana bir de çay söyler misiniz?
—Fincanda değil mi?
—Evet, lütfen…
İşlerinin bir bölümünü rayına oturtmanın rahatlığı ile oturduğu koltukta arkaya doğru yaslandı. O sırada gözü duvardaki saate takıldı. Saat 17:00’ye geliyordu. İkindi namazını henüz kılmamıştı ve namaz kerahet vaktine giriyordu.
Doludizgin geçen zaman, içinde isteyip de yapamadığı birçok şeyi beraberinde götürüyordu. Talebeliğinden beri düzenli olarak kıldığı namazlarına, yoğun iş hayatı içinde bir türlü arzu ettiği önemi veremediğini düşünüp derin bir “of” çekti. Zaman mı çok hızlı geçiyordu? Yoksa yaşanan hayat mı farklı temeller üzerine oturmuştu da bu temellere uymayan işlere yer ve zaman bulmak bu kadar zorlaşıyordu?
Kapı çalındı, çayı gelmişti. Çayını içip namazını öyle kılmaya karar verdi. Bir sigara yaktı. Çaydan aldığı ilk yudum onu öğrenciyken kaldığı talebe evine götürüvermişti. Ne hoş günlerdi onlar, diye iç geçirdi. Bugünlerine göre maddi olarak çok zor şartlarda geçen, fakat iç huzuru itibariyle dingin ve çok daha az çelişkili olan o günlerini gıpta ile gözünün önüne getirdi.
Hayatın siyah ve beyaz tonları çok fazlaydı, gri tonlar ise ehemmiyetsiz bir yer tutuyordu. İki dakika evvel telaffuz ettiği sigorta, kasko, bankadan sağlanacak finansman gibi konular geçmiş dönemde üzerinde çok rahat hüküm verdiği veya okuduğu bir hükmün, tamam, işte doğru bu, diye taraftarı olduğu meselelerdi.
İktisat talebesi olduğu için kafa yorup araştırırken eline geçen bir kitapta okuduğu, sigorta ile ilgili menfî görüşler onu derinden etkilemişti. Hafızasını zorladı, yanılmıyorsa, dış ticarette ve özellikle deniz aşırı ülkelerle yapılan dış ticarette sigortaya cevaz verir mahiyette bir hükme, meşhur fetva kitaplarından birinde rastlamıştı. Fakat arabasın kasko sigortası ile ilgili kendisini rahatlatacak, gönlüne su serpecek bir bilgi veya bir iz hatırlayamıyordu. Devletin, vatandaşın malını koruyamadığı bir ortamda insanın kendisini garantiye alması lazım. Bu birikim, bu güç, Müslümanların gücü, onun korunması da lazım diye düşünerek, kendisini rahatlatacak argümanı buluyordu. Peki, buluyordu da, neden her seferinde kendi kendine bir daha, bir daha soruyordu? Her ay yatırdığı primin ne şekilde ve nerelerde nemalandırıldığını düşünmek kendisine ısdırap veriyordu da acaba bu huzursuzluğu oradan mı geliyordu?
Çalan telefonun zili Ali Bey’in çay yudumlaması ile başlayan geçmişe doğru yolculuğuna ve iç hesaplamasına bir virgül koyuverdi.
—Ali Bey, ………. bankasının müdürü ve yardımcısı geldiler. Saat 17.00’de randevunuz vardı, daha evvel hatırlatmıştım.
—Tamam Ayşe Hanım saat kaç, 16.58 mi? Sen iki dakika oyalayıver öyle içeri alırsın.
Ali Bey ikindi namazı için hazırlık yapmak üzere çoraplarını çıkarmış ve takunyalarını ayağına geçirmişti. Yine ortada kalıverdi. Yarınki akredifi açacak bankanın tepe yöneticileri idi gelenler. Kredi miktarı yüksekti. Gelenleri üstelik randevu de verilmişken bekletmek olmaz diye düşündü. Diğer yandan çok önemli bir diğer vazifeyi, ikindi namazını kaçırmak mevzu bahisti. Bu şekilde düşünürken çoraplarını giyip ayakkabılarını bağlamıştı bile. Ceketini, kravatını düzeltip evraklarını hazırlarken kapı çalındı. Sekreteri Ayşe Hanım, misafirlere yol göstererek içeri girdi.
Ali Bey, iç dünyasındaki hesaplaşmaları ustalıkla gizleyen mütebessim çehre ile misafirlerine doğru yöneldi.
—Buyurunuz hoş geldiniz…
—Ali Bey nasılsınız? Diyerek kendisine uzan iki el vardı karşısında. Bir tanesini tereddütsüzce ve hemen sıkıverdi.
—Siz nasılsınız Erdal Bey, şöyle buyurun rahat edin.
Diğer ele eli giderken bir anlık bir duraklama hali onun başka bir dünya ile olan bağlantısını hatırlatan bir ürpertiyi de beraberinde taşıyordu.
—Nasılsınız Aslı Hanım, hoş geldiniz.
ERHAN ERKEN
İktisat ve İş Dünyası Bülteni 1992