BANA KÜTÜPHANENİ GÖSTER SANA KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM

“Bana kütüphanende bulunan ve okumuş olduğun kitapları söyle, ben de sana entelektüel seviyeni, düşünce düzeyinin nasıl olduğunu söyleyeyim.”


Türk milletinin genel anlamıyla yazılı değil sözlü kültürü daha fazla benimsediği yaygın bir tespittir. Sözlü kültürü tercih ediyor oluşumuz, göçebe bir gelenekten gelmemizden ve bu geleneğin genlerimize kısmen işlemiş bulunmasından dolayı olabilir. Kâh yürüyerek, kâh at sırtında diyardan diyara göçen, Orta Asya’dan kopup gelerek önce Anadolu daha sonra Balkanlar derken, Afrika ve Avrupa içlerine kadar uzanan bir coğrafyada yerleşen atalarımız, muhtemeldir ki, oturup bir şeyler üzerinde yoğunlaşmadan çok, birbirleriyle ve diğer insanlarla daha çok hareket halinde iletişim kurmuştur. Gerçi son bin yıllık süreçte, biraz daha medeni yani şehirli bir kültür hâkim olmaya başlamış, bu kültürün hâkim olmasıyla birlikte sözlü kültürün yanında yazılı kültür de bir hayli gelişmiştir.

Sözlü kültürü sadece Türk Milletinin bir özelliği olarak ortaya koymak çok isabetli bir tespit olmayabilir. Tarihten öğrendiğimize göre diğer doğu halklarında, mesela özellikle Araplarda da bu gelenek yaygındı. Panayırlarda karşılıklı şiir okuyan şairler, kassas denen kıssa anlatıcılar, onların kültür aktarımında da önemli bir yer tutmaktaydı.

Özetle ifade etmek gerekirse, sohbet, muhabbet ve hareket, insanımıza genel anlamıyla düşünmek, tefekkür etmek, yazılı vesikalar ve kitaplar üzerinde yoğunlaşmaktan daha cazip gelmektedir.

Sohbetin, muhabbetin ve hayır yolunda hareket halinde olmanın yanlış bir şey olduğunu iddia etmemekle birlikte, bu faaliyetlerde ana unsur olan bilmek, ilim sahibi olmak konusunun da önemine dikkat çekmenin yararlı olduğuna inanmaktayız.

Bilgi (ilim) sahibi olmak için en önemli eylemlerden bir tanesinin de okumak olduğu muhakkaktır. İnsanoğlu peygamberler gibi vahiy yoluyla bilgiye ulaşamadıkları için veya Allah’ın bahşettiği ilham yoluyla bilgi sahibi olmak az sayıda seçilmiş insana nasip olduğu için, normal insanların faydalı bilgiye ulaşma yolunda başvurdukları en önemli araçlardan birisi okumaktır.

Bilgi sahibi olmanın da hayatı daha anlamlı bir hale getirebilmek için en önemli yollardan birisi olduğunu belirtmemiz de faydalı olacaktır. Bilgi sahibi olmanın yanında, daha iyi düşünmek, daha iyi konuşabilmek, daha iyi yazabilmek, fikrini daha iyi anlatabilmek için de okumak çok önemlidir.

Peki, insanoğlu ne okumalıdır?

Evvela okunması gereken en mühim kitaptan bahsetmekte yarar var: O da Kur’an –ı Kerim.

Yaratıcının bizden istedikleri, yaşadığımız dünya, hayatın hakikatı, öldükten sonra bizi bekleyen öteki âlem; tüm bunlar Allah tarafından vahyedilmiş bilgilerin yazılı olduğu Kur’an-ı Kerim’de yer alıyor.

Daha sonra Kur’an perspektifinde hayatı anlamaya ve anlamlandırmaya yarayan her ne varsa sırasıyla onların okunması çok önemli; Peygamber (as)’in sözleri ve fiilerini bizlere anlatan hadis kitapları, tefsirler, siyerler, fıkıh kitapları ve sair.

Tabii bu arada tarihin, coğrafyanın, mantığın, mikro ve makro kosmosun daha iyi anlaşılmasını sağlayacak eserlerin, içinde yaşanılan asrın ve çevrenin etkilendiği düşünce akımlarının, adetlerin arka planlarının ve temel kaynaklarının okuma ve bilgilenme faaliyetinde ihmal edilmemesi gerekir.

Bu konu daha detaylı bir yazıda ele alınmayı hak edecek kadar derin olduğundan, daha ileriye gidip uzatmamak için, bir yayınevinin çok beğendiğim şu sloganını naklederek meramımı anlatmak isterim: “Tüm kitaplar ancak tek bir kitabın daha iyi anlaşılması için okunmalıdır.”

Okumanın üzerinde bu kadar çok durduktan sonra okumak fiilinin başka yönleri ile ilgili de birkaç söz söylemek yararlı olacak.

Asıl olan sadece çok okumak değil, kaliteli okumaktır; Yani okuduğunu hazmetmeye çalışan, anlamak için gayret eden, anlamakla birlikte okuduklarından gerek düşünce planında, gerek ruh yapısını geliştirmede, gerekse de fiillerinin güzelleşmesinde yararlanan insanlardan olmak gerekir. Ancak o zaman okumak fiili faydalı bir hal alır.

Okuduğu kitapların içinde yazan bilgilerin ve yorumların üzerinde düşünmeyen, onlardan istifade edemeyen insanlar, kitap taşıyan fakat ne taşıdığından haberi olmayan hamallardan farklı değillerdir.

Okumayı sevmek bir anlamda kitabı da sevmektir. Kitap sevgisi insana küçüklükten kazandırılırsa sonrasında okumayı sevmeye de vesile olabilir. Bilgi (ilim), bilginin nakledildiği en önemli geleneksel araç kitap, insanoğlunun hakikatle en kayda değer bağlantılarından birisidir. Bu bağlantı ne kadar sağlam olursa insan dünyada daha huzurlu bir hayata ulaşır.

Son dönemlerde bilginin ulaşımında kitabın yanı sıra dijital ve görsel araçlar da ciddi bir işlev görse de kitap ve yazılı araçlar hala önemini koruyorlar. Fakat yılların geçmesiyle beraber bu önem diğeri lehine değişeceğe benziyor.

Bizlerin yetişme çağlarında kitaba çok daha fazla önem verilmekteydi. Lise yıllarında düzenli gitmeye çalıştığım bir kitapçı dükkânı aynı zamanda birçok önemli kişinin sohbetlerinden de istifade ettiğim bir mekândı. Yani; kitap, kitapçı, ilmi sohbet beraberce anılabilecek değerlerdi. Hafta sonları hem yeni yayınları görüp alabilmek, hem de o kitapları okumuş ve içindekilerle ilgili fikir alışverişinde bulunan kişilerin sohbetlerine iştirak etmek için, bu formattaki kitapçı dükkânlarına gitmek, benim açımdan önemli bilgi edinme vasıtalarından birisiydi.

Bana öğüt veren o dönemki bilge kişilerin üzerinde durdukları önemli noktalardan biri; babamdan aldığım harçlığın bir miktarını kitap almaya harcamam ve kendime has bir kütüphane kurmam üzerineydi. Ben de, bu öğütlere uyarak, imkân buldukça kitapçılara gidiyor, önem verdiğim kişilerin tavsiye ettikleri kitapları alıyor, dikkatlice okuyor, özetler çıkarıyor, kendi imkânım ölçüsünde kütüphanemi geliştirmek için gayret sarfediyor; aynı zamanda da elde ettiğim birikimle okuldaki fikri tartışmalarda yer almaya çalışıyordum.

Bizim dönemimizde ülkemizin içinde bulunduğu tartışma ortamı bazen çok yıpratıcı özellikler taşısa da, bir yönüyle de bilgi edinmeyi mecburi kılacak bir dış dürtü olarak hepimizi adeta motive ediyordu.

Bilgi(ilim) sahibi olmanız önemliydi, bildiğiniz şeyleri içselleştirmeniz önemliydi, hem şüphe duymayacak kadar iyi bilecek hem de tamamen zıt fikirli insanlara bunları sağlam delillerle anlatarak onları ikna etmeye çalışacaktınız. Fikir mücadelesi yapılan ortam tam bir er meydanıydı. Bu er meydanında karşınızdakini ikna ederken, kendi bildiklerinizi de test ediyordunuz.

Bizim gençlik dönemlerimizde karşı karşıya kaldığımız bu tür meydan okuyuşlar, her dönemde farklı tarzlarda insanların karşısına çıkmaktadır. Hakkı ve hakikati arayan, sahip oldukları hak düşünceyi başka insanlara da anlatmaktan zevk alan ve bunu üzerine vazife bilen insanlar bilgiye sahip olmak için gayret göstermek zorundadırlar. Eskilerin dediği gibi zahmetsiz Rahmet olmuyor…

Bu yolda da alışkanlıklar çocukluk ve gençlik yıllarından itibaren kazanılmaktadır. Dolayısıyla çocukluğun ve gençliğin bu anlamda önemi çok büyüktür.

Bana gençlik yıllarımda büyüklerimin söylediği sözlerin, bugün de büyük ölçüde geçerli olduğunu düşünüyorum. Bilginin nakledildiği araçlarda bazı değişiklikler yaşansa da aslolan bir gencin elindeki değerlerin bir kısmını bilgiye ulaşmak için harcayabilme alışkanlığını edinebilmesidir. Çünkü bilgi (veya ilim) insanın sahip olması gereken en değerli hazinelerden birisidir. Bu bilginin lazım olduğu zaman kullanılabilmesi için bir yerlerde depolanması, tasnif edilmesi ve kullanılabilir bir halde muhafaza edilmesi gerekir. Tarihi süreçte kütüphaneler bu amaca yönelik olarak kurulmuşlar ve bilgiyi nesillerden nesillere taşımışlardır. Bugün değişen teknolojik şartlarda bilgi farklı metotlarla saklanmakta, tasnif edilmekte ve istifadeye sunulmaktadır. Nesiller birbirlerine bilginin önemini anlatırken kendi bildikleri metotları söyleyecekler, yeni yetişenler de o söylenenleri kendi zamanlarının şartlarına göre anlamaya çalışacaklardır.

Hani bazı sözler vardır; bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim, gibi. Bu sözden ilham alarak biz de şöyle bir söz oluşturabiliriz: “Bana kütüphanende bulunan ve okumuş olduğun kitapları söyle, ben de sana entelektüel seviyeni, düşünce düzeyinin nasıl olduğunu söyleyeyim.”

Veya şöyle de olabilir; bana dijital kütüphanende bulunan metinleri, internette ulaşmış olduğun ve istifade edebildiğin kütüphanelerin listesini söyle ben de senin düşünce düzeyin hakkında fikir söyleyeyim…

Belki de bu kadar iddialı sözler söylemek her zaman doğruyu bulmamıza yardımcı olmayabilir. Fakat bu kadar lafı etmekteki maksadımız, insanımızın yaşadığı hayatta istikamet sahibi olabilmek için okumayı sevmesi, dolayısıyla okumanın en önemli malzemesi olan kitaba, kütüphaneye ve bunların çağdaş versiyonlarına muhabbet duymasının öneminin altını çizmektir. Tabii burada gelişen teknoloji ile birlikte yukarıda da ifade ettiğim gibi görsel ve dijital ortamda da bilgi edinmek için önemli bir kanal açılmakta olduğunu görmezden gelemeyiz.

Doğru bilgiye, insanlara dünya ve ahirette faydalı olacak bilgiye ulaşma arayışı insanlığın ilk dönemlerde kilden tabletlere daha sonra papirüs kâğıdına yazılmış yazılar kanalıyla olabileceği gibi, aharlı kâğıda kamış ile veya matbaa makinesi ile basılarak da olabilir ve tarihi süreçte de böyle olmuştur. Yeni dönemlerde de bu faaliyet başka bir şekil almış ve dijital ortama taşınmaya başlamıştır. Mühim olan bilginin toplanması, tasnif edilmesi ve insanlara ulaşması ise, vasıtanın ismine takılmak bizleri esas hedeften uzaklaştırmamalıdır.

İnsan için önemli olan doğru bilgiye, dünya ve ahirette yararlı olacak bilgiye ulaşmak ve onu hayatında uygulamak olmalıdır. Okumak ve okuma konusu olacak materyale önem vermek bilgiye önem vermenin bir gereğidir.

Kitap, bugüne kadar bu konudaki en hayati araç olmuştur. Kitabın ve kitapla ilgili kültürün nesillerden nesillere aktarılmasının önemi, kitapları topluca insanların hizmetine sunan kütüphanelerin değeri de buradan ileri gelmektedir

Son olarak, tüm kitapların en değerlisi olan “kitabın” yani Kur’an- ı Kerim’in daha iyi anlaşılabilmesi ve mutlak bilginin nesillerden nesillere aktarılabilmesi için okumaya ve kitap sevgisini yaygınlaştırmaya önem vermeliyiz.

ERHAN ERKEN

DÜNYA BÜLTENİ 2008

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir